Kim var orada?
Ayşe Emel Mesci
Son Köşe Yazıları

Kim var orada?

05.05.2014 05:06
Güncellenme:
Takip Et:

Ophelia’nın bir kıyamet tebliği gibi çınlayan, “O, kasap bıçaklarıyla odanızdan geçtiğinde öğreneceksiniz gerçeği” sözleriyle hatırlattığı karanlığın içinde tek başına kaldığımızda, kendimizle yüzleşmekten kaçarak umudun ve korkunun iç içe geçtiği ürkek bir fısıltıyla, bazen de bir Munch “Çığlık”ıyla sorduğumuz “Kim var orada” sorusu insanlığın toplam yolculuğunun bir özeti değil mi?

Yıl 1992, Marsilya’da, Toursky Tiyatrosu’ndayız. Uluslararası Akdeniz Tiyatro Enstitüsü tarafından düzenlenen toplantıda Heiner Müller konuşuyor. Konu, çağımızda trajedi yazımı. Heiner Müller’in kolay değişmeyen, biz Akdenizliler gibi peşpeşe mimiklerle renklenmeyen bir yüz ifadesi var. Sesinde de fazla iniş çıkış yok. Numaralı gözlüğünün kalın camlarının ardından dinleyicileri süzen zeki, hüzünlü ve hınzır gözlerin dünyaya farklı bir bakışla, değişik bir noktadan baktığı belli. Havana purosu hiç elinden düşürmediği aksesuvarı. O konuşma sırasında, elinde bir de çakmak tutuyor ve dudaklarının kenarına sıkıştırdığı puroyu belli aralıklarla yakıyor. Bir ara konuşmayı kesiyor, çakmağa bir bakıyor, başını kaldırıyor, “Elimizde bir bu kaldı, durmadan ateşliyorum ki sönmesin” diyor, sonra devam ediyor: “Aslında çağımız trajedi çağı, ama trajedi yazılmıyor artık, trajedi yazarı çıkmıyor. Bu nedenle, dönüp dönüp eski trajedileri günümüze taşıma gereksinimini duyuyoruz.”

Hamlet Makinesi
Yıl, 2014. İstanbul’da, Üsküdar Tekel Sahnesi’ndeyim. Heiner Müllerin yazdığı “Hamlet Makinesi”ni sahneye koyuyorum. Uzun yıllardır hep elimin altında dolaşan, işin aslı tam sahiplenmeye bir türlü cesaret edemediğim ama bir yanıyla da beni bir türlü terk etmeyen bir metin bu. Trajedisiz kalmış bir trajedi çağında, kendi kişisel veya tarihsel “aile albümümün” sayfaları zihnimde ne zaman dönmeye başlasalar, Heiner Müller’in o donuk ama hafif mütebessim, hüzünlü ama muzip yüzüyle birlikte “Hamlet” de yürümeye başlar sahnenin üstünde: “Çürümüş bir şeyler var bu Danimarka’da…”

Çürümüş bir şeyler var…
Hamlet Makinesi”ni sonunda yapmaya karar verip “Hamlet”in “Çürümüş bir şeyler var bu umut çağında” deme noktasına nasıl geldiği üzerinde daha derinlemesine düşünmeye başladıktan sonra, Heiner Müller’in “Dünyaya dalıp aya fırlatma” isteğini, ışık geçirmez, buzlu camlar gibi formatlanmış yüzlerin, karakterlerin, sistemlerin ardını görme, belleklerin ve tarihin üzerini kirli, puslu fabrika camları gibi örten söz duvarlarını yırtma, yıkma isteğini daha yakından hissettim.
Kişisel tarihle koskoca bir Avrupa tarihinin geride harabe gibi bıraktığı tortuların üst üste yığıldığı, sayısız kırılmanın buzdağları gibi biriktirildiği sadece dokuz sayfalık bu devasa metinle boğuşurken, yazarın kendi damarlarının, iç organlarının, bir aydın olarak beyninin ve vicdanının içine nasıl kendini kanata kanata girmek için çırpındığını izledim. Heiner Müller’in o mask gibi yüzündeki hüznü anımsadım bir kez daha.

Tarih Meleği
Paul Klee’nin “Angelus Novus” adlı resmi için Walter Benjamin’in yaptığı yorumu okudum Müller ile birlikte: “Klee’nin Angelus Novus adlı bir resmi vardır. Bir melek betimlenmiştir bu resimde; meleğin görünüşü, sanki bakışlarını dikmiş olduğu bir şeyden uzaklaşmak ister gibidir. Gözleri, ağzı ve kanatları açılmıştır. Tarih Meleği de böyle gözükmelidir. Yüzünü geçmişe çevirmiştir. Bizim bir olaylar zinciri gördüğümüz noktada, o tek bir felaket görür, yıkıntıları birbiri üstüne yığıp onun ayakları dibine fırlatan bir felaket. Melek, büyük bir olasılıkla orada kalmak, ölüleri diriltmek, parçalanmış olanı yeniden bir araya getirmek ister. Ama cennetten esen bir fırtına kanatlarına dolanmıştır ve bu fırtına öylesine güçlüdür ki, melek artık kanatlarını kapayamaz. Fırtına onu sürekli olarak sırtını dönmüş olduğu geleceğe doğru sürükler; önündeki yıkıntı yığını ise göğe doğru yükselmektedir. Bizim ilerleme diye adlandırdığımız, işte bu fırtınadır.”
Heiner Müller’in zihninde “Hamlet Makinesi”nin bir başlangıç tarihi, bir “0” kilometre taşı var mıydı, bilemem. Bu konuda ancak yorum yapılabilir, zaten yapılmış pek çok yorum da var. Ama oyunu çalışırken şunu çok net olarak anladım: Her isteyen, “Hamlet Makinesi”ni kendi miladından başlatabilir ve metnin akışı o milattan hareketle de anlamlar yüklenebilir. Zaten asıl ürkütücü olan da Tarih Meleği’ni harabelerin üzerinden geleceğe doğru sürükleyen bu uğursuz “tekerrür” duygusu değil mi?
Ophelia’nın bir kıyamet tebliği gibi çınlayan, “O, kasap bıçaklarıyla odanızdan geçtiğinde öğreneceksiniz gerçeği” sözleriyle hatırlattığı karanlığın içinde '74ek başına kaldığımızda, kendimizle yüzleşmekten kaçarak, umudun ve korkunun iç içe geçtiği ürkek bir fısıltıyla, bazen de bir Munch Çığlık”ıyla sorduğumuz “Kim var orada” sorusu insanlığın toplam yolculuğunun bir özeti değil mi?  

Yazarın Son Yazıları

Uzun bir macera: ‘Faust’

Sevgili İlhan Selçuk 2004’te bir dergi kataloğu armağan etmişti. Değerli ressamımız Bilge Alkor’un kargalarıyla böyle tanıştım. Daha sonra tanışıklık, “Meleklerin ve Şeytanların Aynası” (2011) ile derinleşti. Uzunca bir süredir başucumda duran, dönüp dönüp baktığım, sonra “Belki bir gün” diyerek tekrar kenara koyduğum “Faust”, Alkor’un imge dünyasıyla farklı bir boyuta taşınmıştı.

Devamını Oku
08.12.2025
İnsan idrak ettiği ruha benzer

Aleksandr Puşkin, “dramatik büyünün titreştirdiği düş gücümüzün üç telinden” söz eder. Bunlar; gülme, acıma ve dehşettir. Vsevolod Meyerhold ise Charlie Chaplin ve Sergey Ayzenştayn’ı karşılaştırırken, her iki sinemacıda bu “üç tel”in ne denli ustalıkla kullanıldığına değindikten sonra, bir ayrım yapar: “Chaplin’de gülmece ve acımanın ön planda olduğunu, dehşetin gölgede kaldığını söyleyebiliriz oysa Ayzenştayn’da gülmece geri plana kayarken acıma ve dehşet öne çıkar.”

Devamını Oku
24.11.2025
Goethe: İkilem ve Deha

Büyük yazarın kendi yaşam sürecinin de derinlemesine nüfuz ettiği “Faust”un ilk bölümü ise, kendisinden önce Christopher Marlowe’un 16. yüzyıl sonunda oyunlaştırdığı (“Dr. Faustus”) ruhunu şeytana satan Faust efsanesinden yola çıkmakta ama bu bölümde Faust’un Mefistofeles ile macerası kadar, “ayarttığı” Gretchen’in trajedisi de göze çarpmaktadır. Goethe dahi sanatçı duyarlılığıyla içinde yaşadığı toplumun “mahalle baskısı”nı, ikiyüzlü ahlak kurallarını kendi siyasi ve toplumsal kimliğinin çok ilerisinde bir noktadan eleştirir. Viktor Glass’ın “Goethe’nin İnfazı” romanında (çev. Regaip Minareci, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) anlattığı olayda, evlilik dışı hamile kaldığı çocuğu öldürmekle suçlanan genç kadın hakkındaki idam cezasını siyasi kimliğiyle onaylayan Goethe, “Faust”ta konuya bambaşka bir duyarlılıkla yaklaşır. Büyük sanatçı ve düşünürün, “Almanların en büyüğü”nün tüm hayatına yayılan ve “Faust”a da yansıyan bu ikilemi aslında çağının, yükselen modernitenin etkisi günümüz

Devamını Oku
10.11.2025
Mucize 102 yaşında

Böyle zamanlarda geçmişe dönüp bugünkünden çok daha ağır koşullar içinden düze çıkmayı bilmiş, hem memleketin ufkunu kaplayan sisi hem ileriye doğru koşmak isteyenleri engelleyen karanlığı yarıp geçmiş kurucu kuşağın mücadelesini, Kocatepe’den Afyon Ovası’na doğru bakarken sadece biraz sonra cereyan edecek o büyük muharebeyi değil, oradan geleceğe açılan yolu da gören çelik iradeli bir çift mavi gözü, o mucizeyi hatırlamak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
27.10.2025
Bir ödül töreninin ardından

Cumhuriyetin kurucu felsefesinin kültür alanındaki en önemli adımlarından biri tiyatro, opera, bale ve müzik alanlarında modern, kalıcı sanat kurumları yaratarak sanat sevgisini tüm yurt sathına yaymaktı.

Devamını Oku
13.10.2025
Işık, biraz daha ışık

O yıl Doğan Hoca’dan bir gün önce, 21 Eylül 2021’de tiyatro alanından çok değerli bir hocamızı, sevgili Prof. Dr. Hülya Nutku’yu hem de çok vakitsiz yitirmiştik.

Devamını Oku
22.09.2025
Hayatımdaki iki Güney

Gerçekçilik, içtenlik, hayatın sihrini, gizini yakalayıp onu kendi kişisel büyüsünü katarak yeniden yaratmak... Yılmaz Güney’in sinemasının da edebiyatının da en önemli özellikleridir bunlar.

Devamını Oku
08.09.2025
Eğitim ve sanat

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin üzerinde yükselmesi gereken dört sütunu, “mektep, iktisat, sanat, imar” diye sıralamıştı. Bu dört sütundan ikisini oluşturan “mektep” ve “sanat” maddelerine yakın tarih içinde bir arada bakıldığında, yani sanatta eğitim ve eğitimde sanat alanlarında nereden nereye geldiğimize bakıldığında umut verici bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz söylenemez.

Devamını Oku
18.08.2025
Altmış yıl önce altmış yıl sonra

İzmir’de tam anlamıyla “ağır, koyu bir sıcak” vardı. “Kerbela” oyunu 2 Ağustos tarihinde bir zamanların fuar alanı, günümüzün Kültürpark’ı içindeki açık hava tiyatrosunda oynanacağı için İzmir’deydim.

Devamını Oku
04.08.2025
Hatırlamak bir eylemdir

Ergin Yıldızoğlu, 7 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Faşizm ve kültür” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.

Devamını Oku
21.07.2025
‘Umutsuz çağın sesi’

'Medea-Material' Romanya'da köklü Sibiu Tiyatro festivalindeydi...

Devamını Oku
30.06.2025
Vahşi bir dünya

Vazgeçilmez dört elementten biri olan havayı yine paramparça ediyor bombalar, füzeler... Doğal yerinden koparılıp insanın elinde oyuncak olmuş ateş, gecenin karanlığını kızıla boyuyor.

Devamını Oku
16.06.2025
Beyaz gecelerde Medea-Material

23-27 Mayıs tarihleri arasında, Dostoyevski’nin unutulmaz novellasının fonunu oluşturan St. Petersburg “beyaz geceler”indeydik.

Devamını Oku
02.06.2025
İyimserlik önyargısı

İyimserlik önyargısı

Devamını Oku
12.05.2025
Bir kez daha Kerbela

Bir kez daha Kerbela

Devamını Oku
28.04.2025
Bursa ve tiyatro Bursa...

Bursa ve tiyatro Bursa...

Devamını Oku
14.04.2025
Dünyayı sevgi kurtaracak

Dünyayı sevgi kurtaracak

Devamını Oku
31.03.2025
Sonrası gündüz

Sonrası gündüz

Devamını Oku
17.03.2025
Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Devamını Oku
03.03.2025
Tiyatroda eğitimin önemi

Tiyatroda eğitimin önemi

Devamını Oku
10.02.2025
Toplumsal çürüme ve sanat

Toplumsal çürüme ve sanat

Devamını Oku
27.01.2025
Ben bir veri bankasıyım!

Ben bir veri bankasıyım!

Devamını Oku
13.01.2025
Umarım gelen gideni aratmaz

Umarım gelen gideni aratmaz

Devamını Oku
23.12.2024
Bir ödülün düşündürdükleri

Bir ödülün düşündürdükleri

Devamını Oku
09.12.2024
Heiner Müller ile bir kez daha

Heiner Müller ile bir kez daha

Devamını Oku
25.11.2024
Buzdağının altı

Buzdağının altı

Devamını Oku
04.11.2024
Toplumsal çürüme

Toplumsal çürüme

Devamını Oku
21.10.2024
Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Devamını Oku
30.09.2024
'Keşke bir parti olsaydı...'

Yılmaz Güney’in bakışı

Devamını Oku
16.09.2024
Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Devamını Oku
02.09.2024
Issızlaşıyoruz

Issızlaşıyoruz

Devamını Oku
12.08.2024
Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Devamını Oku
29.07.2024
Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Devamını Oku
15.07.2024
Güvenilir olmanın sırrı

Güvenilir olmanın sırrı

Devamını Oku
24.06.2024
Bir döngü daha tamamlandı

Bir döngü daha tamamlandı

Devamını Oku
10.06.2024
Taşın ve tarihin büyüsü

Taşın ve tarihin büyüsü

Devamını Oku
27.05.2024
Cumhuriyet 100 yaşında

Cumhuriyet 100 yaşında

Devamını Oku
13.05.2024
‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

Devamını Oku
29.04.2024
Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Devamını Oku
15.04.2024
Dünya bir sahnedir

Dünya bir sahnedir

Devamını Oku
01.04.2024