Dikmen Gürün

Işığa doğru yolculuk...

19 Aralık 2017 Salı

Ayizi Kitap’tan bu yıl çıkan “Nedret Güvenç; Kendini Arayan Yıldız” sanatçının anılarını topladığı bir çalışma. Daha önce, 2000’li yıllarda İş Bankası Yayınları’ndan çıkan “Bir Zamanlar İzmir”de bir anı kitaptı. Burada, Nedret Güvenç, daha geniş bir alana yayılarak anlatıyor çocukluğunu, gençliğini, tiyatro sevdasını, sahne ve kulis hatıralarını. Tiyatronun yanı sıra Yeşilçam’dan da söz ediyor, radyo, dublaj ve televizyon çalışmalarından da. Tabii ki, tiyatro merkezdeki yerini hep koruyor.

Eleştirel bakış

Kitabın, “Beyaz Güvercin’le Geçmişe Yolculuk” başlığını taşıyan ilk bölümü, “Yol Açan Kadınlar” belgeselinden ve kadın odaklı yazılarından tanıdığımız Nacide Berber’in Nedret Güvenç’le yaptığı bir söyleşiye ayrılmış. Bu bölümde, sanatçı, Türkiye’nin içinden geçtiği baskıcı dönemlerden ve bu süreçte kendi duruşundan açıklıkla söz ediyor. Eleştirel bir bakış sergiliyor. “60’lı, 70’li, 80’li yılların baskıları altında yetiştik. Özellikle 70’lerdeki terör yıllarında çok ikilemler yaşadık. Bir yanda özgürlük uğruna savaşan çocuklar vardı, bir yanda onları acımasızca katleden [...] kolluk kuvvetleri vardı. Biz sanatçılar çok şaşkındık ama çok şükür onları atlattık derken daha sunturlusu geldi, din baskısı geldi bu defa. [...] Hiçbir zaman özgürlükçü fikirlerimi rahatça kuşanamadım, çünkü ödenekli bir tiyatroda çalışıyordum.[...] Oysa bir Gülriz Sururi-Engin Cezzar olsun, Halk Sanat Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu olsun, Genco olsun, bunlar davası, kavgası olan tiyatrolardı. Biz bu kavgaya yeterince iştirak edemedik.” Uzun uzun anlatıyor, eleştiriyor Nedret Güvenç ve bugüne geliyor: “Hayır diyeceğim efendim, hayır diyeceğim, ben bu anayasayı kabul etmeyeceğim.[...] Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin yok edilmesine, sonunun ne olacağını bilmediğimiz bir maceraya doğru sürüklenmesine karşıyım.”

Kırmızı kadife perdeler

Nacide Berber ile yapılan bu söyleşinin ardından Nedret Güvenç alıyor kalemi eline. Çocukluk yıllarının tatlı ve acı anılarını paylaşıyor. Karartmaları, yoklukları, dostlukları ve hep var olan umutları aktarıyor... Alaçatı kumlarında yetişen kum zambaklarından söz ediyor. Annesini benzetiyor gücünü kendinden alan kum zambağına. Kendisi de sanki bir kum zambağı.

Tiyatromuzun unutulmaz isimlerinden biri Nedret Güvenç. 1945’te Ankara Devlet Konservatuvarı şan- piyano sınavını kazanıyor. 1946’da, henüz 16 yaşındayken gördüğü Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun büyüleyici salonu, kırmızı kadife perdeleri ve duvarlarını süsleyen sanatçı portreleri genç kızı adeta içine çekiveriyor. 1948’de, her zaman sevgiyle andığı Avni Dilligil’in kurmuş olduğu İzmir Şehir Tiyatrosu’nda çıkıyor sahneye. 1950’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’na giriyor ve “Şafakta Gelen Kadın” oyununda oynadığı küçük bir rolle yıldızı parlıyor. Hastalanan bir sanatçının yerine çıktığı bu rol genç sanatçının “ışığa doğru” yolculuğunun başlangıcı oluyor.

Düşünüyorum da; Şehir Tiyatrosu’ndan Devlet Tiyatrosu’na, özel tiyatrolara o kadar çok oyunda keyifle izlemişim ki Nedret Güvenç’i... O günlerin tiyatro dünyası sanki daha farklıydı bugünlerden... İstanbul Şehir Tiyatrosu, Ankara Devlet Tiyatrosu, Küçük Sahne, Tiyatro İstanbul... “Bozuk Düzen,” “Foto Finiş,” “Cyrano de Bergerac,” “Tartuffe,” “Therese Raquin,” “İhtiras Tramvayı,” “Macbeth,” “Bir Kış Masalı,” “Eskimeyen Oyun,” “Vişne Bahçesi,” “Günden Geceye,” “Aşk Mektupları” ve daha nice keyifli oyun ve başroller... Ödüller, ödüller... Çevresindeki onca değerli sanatçıya da dokunuyor Nedret Güvenç: Avni Dilligil’den Yıldız Kenter’e, Muhsin Ertuğrul’dan Toron Karacaoğlu’na, İsmet Ay’a, Nisa Serezli’den Tolga Aşkıner’e, Güner Sümer’e ve de Macide Tanır’a nice, nice isim zenginleştiriyor anılarını. Nedret Güvenç’in 350 sayfaya sığdırdıkları sadece kendi hayatından sahneler içermiyor, bir dönemin sanat olaylarının tanıklığını da yapıyor. Tabii bu arada, her zaman sitayişle söz ettiği eşi yüksek mimar Okan Bilgütay ve kızı Mine, sanatçının en büyük destekçileri olarak yerlerini alıyorlar kitapta.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları