AKP’yi Köşk’e mi Bağlayacak?

02 Temmuz 2014 Çarşamba

AKP organizasyon konusundaki tecrübesini bir kez daha göstererek Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi Salonu’ndaki Cumhurbaşkanlığı aday tanıtım toplantısını konuşmalar, görüntüler ve müziğiyle birlikte profesyonel bir ‘Erdoğan şovu’na dönüştürmeyi başardı. İki saat süren programın asıl hedef kitlesi biz salondaki davetliler değil, onlarca televizyon kanalının canlı yayını sayesinde -ki diğer iki adaya karşı büyük bir eşitsizlikti- erişilen milyonlarca seçmendi. Bu sayede Erdoğan belki de 40 gün içinde ulaşamayacağı kadar çok sayıda yurttaşa mesajlarını ileterek kampanyasının ‘altın vuruşunu’ yaptı.

Son yasak AKP’ye
Salonun basına ayrılan bölümünden izlediğimiz adaylık açıklamasından aklımızda kalan bazı dikkat çekici konular şunlar oldu:
- AKP, 12 yıl önce ‘ortak akıl’ ve ‘kadro hareketi’ iddialarıyla kurulmuş ve yolunu Milli Görüşçülerden ayırmıştı. Ancak dün Çankaya Köşkü için yola çıkarken, partinin lideri Erdoğan arkasında bunun tam tersi bir yapı bırakıyor. o ‘Şahıs partisi değil’ dese de, ‘AKP eşittir Erdoğan’ algısı partinin tüm dokularına sinmiş durumda. Ne partisi ne de Türkiye kamuoyu, Erdoğan’ın ayrılması halinde kimin Başbakan, kimin AKP Genel Başkanı olacağını bilmiyor. Zaten Erdoğan bunun tartışılmasını da AKP’ye yasaklamış durumda. Onun deyimiyle ‘vazife verilmesi’ beklenecek.
- Dün kendisi ne kadar aksini iddia etse de, Erdoğan’ın bundan sonra kafasındaki soru AKP’nin ne olacağı meselesi. ‘Birbirimizden kopmayacağız’ sözlerinden anlaşılıyor ki, partisinde demokratik bir yarışın önünü açmak yerine, ‘tek adam yönetimini’ Çankaya Köşkü’ne taşıyacak.

‘Milli Görüş’ ayarlarına dönüş
- Erdoğan’ın konuşmasını uzun bir dua ile başlayıp yine dua ile bitirmesi, sık sık ‘davamız’dan bahsetmesi yıllar sonra yeniden merhum Necmettin Erbakan’ın yanında siyaset yaptığı Milli Görüş günlerini anımsattı. Dini temaların bu kadar baskın oluşunun birkaç nedeni olabilir. Bunların başında kampanyanın ramazan ayına rastlaması ve ulaştığı evlerdeki insanların önemli bir bölümünün inançları gereği oruç tutuyor olması var muhakkak.

İhsanoğlu rekabetinin etkisi
- Din temasındaki yoğunluğun bir başka sebebi de, seçimdeki en büyük rakibi CHP-MHP ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu olabilir. Eski günlerini bilenlere göre, Erdoğan, dindar kesimlere hiç de uzak olmayan İhsanoğlu karşısında Saadet Partisi seçmeni ile kendi partisinin Milli Görüşçü kanadını kendi arkasında kenetleme dürtüsü ile de hareket etmiş olabilir.

Hangi savaşa soyunuyor?
- Ancak konuşmasında kullandığı, surelerden tercüme edilen ‘Zaferin sahibi sadece Allah’tır’, ‘Bu millete zaferi müjdele ya Rab’ gibi ifadelerin, ne sadece ramazan ayı ile, ne de İslami geleneğe yakın bir rakiple mücadele etmesiyle izah edilmesi kolay değil. Bu sözlerle Erdoğan sanki laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı’na değil, İslam âlemi (ümmet) adına verilecek kutsal bir savaşa hazırlanan komutan edasında çıktı karşımıza.
- Yine konuşmada geçen ‘Mülkün sahibi Allah’tır’, ‘Dicle’nin kenarında kaybolan koyunların hesabını sormak için siyaset yaptık’, ‘Yoksul olduğu için kapının önüne konanlar için siyaset yaptık’ gibi sözlerin, çok yakın tarihte şahit olduğumuz ve 4 bakanı yolsuzluk nedeniyle istifa etmek zorunda kalan, kendisi ve ailesi hakkındaki iddiaları da yargıya müdahale ederek önleyen bir başbakandan gelmesi büyük bir tezat oluşturdu.

Kutuplaşmış Türkiye bırakıyor
- Konuşmasında kullandığı “Bizi sevmeyenleri de sevdik”, “Kutuplaştırıcı olmadık”, “Ayrımcılık yapmadık” ifadeleri de benzer biçimde Erdoğan’ın 12 yıldır başbakanlık yaptığı Türkiye’nin bugünkü gerçekleriyle örtüşmüyor. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük kitlesel protestoları (Gezi Direnişi) Erdoğan’ın politikalarına tepki olarak yaşandı. Erdoğan’ın bildiğimiz üslubu ile Köşk’e çıkışının, Türkiye’de kutuplaşmayı sona erdirecek değil tam tersine daha da artıracak bir gelişme olmasından kaygı duyuluyor.

Yine ‘vesayet’ mücadelesi
- Her seçimi toplumu kamplaştırarak kazanan Erdoğan, bu kampanyasını da ‘vesayet’ üzerine inşa ediyor. 2007’de ‘askeri vesayetini’, 2010 referandumunda ‘yargı vesayetini’ ve son olarak 30 Mart yerel seçimlerinde de ‘paralel yapı’ dediği Cemaat’i hedef tahtasına oturtarak kazandı. Şimdi bir kez daha yeni bir ‘vesayet mücadelesi’ kurgulamış durumda. CHP ve MHP’nin ‘siyaset dışı ve tarafsız’ oluşu nedeniyle çıkardıkları ortak aday İhsanoğlu’nu halka ‘vesayetçi’ diye sunacak. Hem de savaş açtığı o “halka karşı devleti savunan cumhurbaşkanlarının ‘kara vesayet’ dönemlerine” dava arkadaşı Abdullah Gül’ün Çankaya’daki görev süresini de dahil ederek.

Rejim tartışması kaçınılmaz
- Halkın seçimiyle ‘Cumhurbaşkanlığı makamının asıl manasını bulacağı’, ‘çok daha güçlü demokratik meşruiyet sağlayacağı’ ve ‘kamu kurumlarının da bu yeni konuma uygun hareket edeceği’ şeklindeki sözler, Erdoğan Köşk’e çıkarsa fiilen Başkanlık sistemine geçileceği izlenimi veriyor. Çözüm süreci, özgürlük ve demokrasi meseleleriyle tehditler karşısında kararlı duruş, ekonominin büyümesi için mücadele gibi ifadeleri de bunu teyit ediyor. Hedefleri arasında saydığı ‘Anayasa değişikliği’ de bu fiili rejim değişimine ilk fırsatta resmiyet kazandırma arzusunu ortaya koyuyor.

30 Mart’tan ‘gençlik’ dersi
- Erdoğan ve kurmayları, 30 Mart seçim sonuçlarında ilk defa oy veren ‘genç’ seçmeni kazanamadıklarını ve ‘yaşlılar partisi’ olmaya başladıklarını fark ettiler. Bundan süratle ders çıkardıklarını Erdoğan dün gençliğe ‘Seçilme yaşını 18’e indirme’ sözü vererek ortaya koydu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları