Absürdlükler ülkesi

Absürdlükler ülkesi

04.01.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

1951 yılında Muhsin Ertuğrul, Büyük Tiyatro’yu balo salonu olarak kullanmak isteyen siyasilere restini çekerek Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinden ayrılır. Şapkasını alıp İstanbul’a gittikten sonra Yapı Kredi Bankası’nın desteğiyle Atlas Pasajı’nın içinde “Küçük Sahne”yi kurar. “Küçük Sahne”yle ülkemiz tiyatro sanatında ilklerle buluşur. Mesela ilk defa bir kadının, Nur Sabuncu’nun oynadığı “Hamlet” seyirci karşısına çıkar. Yine Paris’te sergilendikten sadece altı ay gibi kısa bir zaman sonra Samuel Beckett’in “Godot’u Beklerken” oyunu sahnelenir. Ancak “Godot’u Beklerken” birkaç oyun sonra kaldırılır. 

***

Açık konuşmak gerekirse bu sorunun yanıtını yıllarca arayıp durdum. Asıl sorunun insanımızın absürd tiyatroyla olan ilişkisindeki sıkıntıya yordum. Ülkemiz seyircisinin dünyanın uyumsuzluğuna, toplumda insanca bir düzen kurulamayışına, aklın değil ilkel güdülerin egemenliğine yakın olmasına karşın sahneleme anlayışındaki saçmanın bilinci nedeniyle mesafeli olduğunu düşündüm. Oysa geçtiğimiz günlerde Şakir Eczacıbaşı ve Haldun Taner’in Muhsin Ertuğrul’la yaptığı söyleşide şu cümlelere denk geldim: “Godot’u Beklerken piyesini daha önce Paris’te oynanırken çevirdim ve Küçük Sahne’de sergiledim. O zaman oyunu anlamadıkları için on dokuzuncu günden sonra beni savcılığa jurnal ederek oyunu yasaklattılar.” İnsan koca ülkede “Godot’u Beklerken” nasıl yasaklanabilir diye hayret ediyor? Ama sahnedeki uyumsuzluğa kapalı olup anlaşılamayandan oyun yasaklatmaya gitmek bize mahsus. Bu, tam da absürdlükler ülkesi değil midir? 

***

Bir zamanlar Ankara’da Ulus Meydanı’nın adı Taşhan’dı. Çünkü Taşhan meydanında Milli Mücadele döneminde daha çok vekillerin kaldığı Taşhan vardı. Sahibi Cemal Bey’in ölümü sonrasında ailenin yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle Taşhan satıldı. Zaten bir süre sonra da Cemal Taşhan’ın oğlu Suphi Taşhan, komünist damgası yedi. İkinci Dünya Savaşı’na doğru, iktidar kendini daha güvende hissetmek için sürgünlere başladı. Şairlerin barıştan yana tavır almaları ve barış şiirleri yazmaları endişe yarattı! İstanbul’dan sürülen Abidin Dino, Abidin Nesimi, Fehmi Yazıcı, Talha Balkı, Arif Dino gibi aydınların yanında Ankara’dan şair Suphi Taşhan vardı. Suphi Taşhan’ın, bir zamanlar Taşhan’da konaklayan İnönü arasındaki şu telefon konuşması ise rivayet değil gerçekti: 

“Ooo! Suphi nasılsın?”

“Teşekkür ederim, efendim.”

“Bir ihtiyacın, isteğin var mı?”

“Sağlığınız ve MİT’in kaldırılması, efendim.” 

Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde yatarken, bir mukavvanın üstüne yazıp ranzasına Suphi Taşhan’ın dizelerini astığı iddia edilir: “Bahar beklediğimi getirmedi/ Bahar yine gelir.” Bütün bunlar başka bir ülkede değil bizim ülkemizde yaşanır. 

***

Sait Faik’in Medarı Maişet Motoru, Yeni Mecmua dergisinde önce tefrika edilir. Sonrasında da yazar, annesinden aldığı yardımla bastırır kitabı. Roman, henüz dağıtıma bile girmemişken Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılıverilir. Sait Faik, dostu Sabahattin Eyüboğlu’na şöyle yakınır: “Hayatı toz pembe görüyordum ki mahkemeye verildim. Üç beş kuruş kazanalım derken üstüne bir de mahkeme masrafı ödedim. Üzüntüsü de caba. Romanda, kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyorlardı. Bütün sebep bu!” Aradan zaman geçer. Bu defa yeni bir öykü kaleme alır: “Kestaneci Dostum” Kestane pişiren çocuğun mangalına tekme atılır öykünün bir yerinde. Çok geçmeden Sait Faik, yine karakoldan çağırılır ve hemen sorulur ona: “Kim attı çocuğa tekmeyi? Kestanecilik yapan çocuğu bul, okusun adam olsun. Kestanecilik etmesin!” 

Oysa Konfüçyüs’ün dediği gibi “Yaşam basittir ve biz onu karmaşık hale getirmek için uğraşırız!” 

***

Geçtiğimiz günlerde bir Youtuber enflasyonun sebebi olarak uzaylıları gösteriyor, yolda sokakta tanımadığımız insanlara dikkat etmemiz gerektiğini belirtiyordu. Neden mi? Onlar da gizli uzaylı olabilirmiş de ondan. Bu arada ekmeğe yüzde 25, emekli ve memura yüzde 11.54 zam geliyordu! Bu ülkenin içi boşaltılan Cumhuriyet ve laiklik yüzünden çok uzun zamandır absürdlükler ülkesi olduğunu biliyoruz da şimdi ilk defa kimin eli kimin cebinde onu anlamakta güçlük çekiyoruz! 

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025