Ankara Devlet Konservatuvarı 88 yaşında...

Ankara Devlet Konservatuvarı 88 yaşında...

11.05.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yıl 1930’du, nisan ayıydı. Bahar kapıdan başını henüz uzatmamıştı. Soğuk bir Ankara günüydü. İstanbul’dan turneye gelen Darülbedayi oyuncuları Türkocağı Sahnesi’nde Hamlet temsilindeydi. Atatürk kendi locasından izleyiciler arasındaydı. Temsilin sonunda oyuncuları huzuruna kabul etti. Tek tek kutladı.

Turnenin son gecesi Muhsin Ertuğrul arkadaşlarıyla Ankara’nın meşhur Karpiç Lokantası’ndaydı. Haber geldi. Paşa onları Marmara Köşkü’ne davet ediyordu. Kalktılar, paşanın huzuruna çıktılar. Atatürk, Ertuğrul’a dönerek: “Siz benim ta ataşemiliterlikten beri görmeyi candan özlediğim bir hayali gerçekleştirdiniz. Şimdi ben, devlet reisi olarak size soruyorum: Hükümetten ne gibi bir yardım istersiniz?” Muhsin Bey, ağır vergilerle turnelerin baskısı altında, üç kuruşla tiyatro yapma derdindeydi. Gerçekten de imkânsızlığı imkâna dönüştürmek adına olağanüstü çabaların gösterildiği bir dönemdi. Muhsin Bey, yıllar sonra hatıralarında sanatını yaygınlaştırmak adına çok eksikliklerinin olduğunu, Atatürk’ün karşısında neredeyse dilinin tutulduğunu, sadece “Bir tiyatro mektebi istiyoruz, paşam!” diyebildiğini yazdı. O gece geç saatte İsmet Paşa köşke çağrıldı ve bu talep iletildi. Artık konservatuvarın ilk adı olan Milli Temsil Akademisi’nin hazırlıkları resmi olarak başlamıştı. O gece “Bir tiyatro mektebi istiyoruz, paşam!” kilit cümlesi ülkede tiyatro tarihinin seyrini değiştirecekti.

***

Hayli yavaş ilerlese de başkentte konservatuvar kurulma düşüncesi eyleme geçmişti. 25 Haziran 1934’te 2541 sayılı “Milli Musiki ve Temsil Akademisi Kanunu” Hikmet Bayur’un milli eğitim bakanlığı döneminde TBMM’de kabul edildi. Bu arada nasıl bir konservatuvar kurulmalı tartışması yapılıyordu. Dönemin maarif müfettişi Reşat Nuri Güntekin Musiki ve Temsil Akademisi için ilk raporunu verdi. Güntekin raporunda, Fransız, Alman ve Rus tiyatrolarını inceleyerek Türkiye’ye en uygun sistemin Rus sistemi olduğu düşüncesini savunuyordu. Yabancı yönetmenlerin ülkemizde başarılı olamayacaklarını söylüyor, gerekçesini yabancı yönetmenlerin Türkçeye hâkim olamayışları üzerinden açıklıyordu. Ancak kurulacak konservatuvar için yetenekli yabancı uzmanlara gereksinim duyulduğunu belirtiyordu. Güntekin’in yaklaşımı benimsendi. Müzik bölümü için Paul Hindemith, temsil bölümü için de Carl Ebert ülkemize geldiler. Önce incelemelerde bulundular. Yazdıkları raporlarla konservatuvarın yol haritasını çizdiler.

***

Bugün, Atatürk’ün emriyle kurulan, 12 Eylül iradesiyle YÖK’e bağlanan Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı tam 88 yaşında! Cebeci ve Beşevler’den sonra üçüncü binasında geleceğin sanatçılarını yetiştiriyor. Konservatuvarın kuruluş yıldönümü olan 6-11 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen etkinlikler, Anıtkabir ziyaretiyle başladı. Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası ile Lisans Korosu’nun harika performansından hemen önce sahneye sürpriz bir isim Erol Erdinç çıktı. Ve onun orkestra yönetimi orada bulunan herkesi hem hüzünlendirdi hem de gelecek adına onun bu dik duruşu inanç verdi. Hemen ardından da sunuculuğunu konservatuvar müdür yardımcısı Prof. Dr. Cenk Güray’ın yaptığı özel atmosferde konservatuvar mezunlarına 50. yıl plaketi verildi.

***

Akşam ise tiyatro bölümü öğrencileri İpek Atagün Gezener rejisiyle Batı Yakasında Romeo ve Juliet oyunuyla buluştu. Oyundan hemen önce bu defa sahneye konservatuvardaki 50. yılı için Sevgi Türkay Hocamıza konservatuvar müdürü Prof. Dr. Metin Munzur ve Murat Atak tarafından plaket takdim edildi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü’nde yetişmiş, çok önemli tasarımcı Max Meinecke’nin öğrencisi olmuş, onun çizgisinin üzerine kendi yaratıcılığını ekleyerek tasarladığı muazzam kostümlerle tiyatromuza hizmet etmiş, sayısız öğrenci yetiştirmiş, entelektüel kimliğini yapıtlarına eklediği imzasıyla sivrilmiş olan Sevgi Hocamızın teşekküründen sonra oyun başladı.

***

Yönetmen İpek Atagün Gezener, ünlü Broadway müzikali, Shakespeare’in Romeo ve Juliet’inden el alarak yazılan Batı Yakasının Hikâyesi ile klasik olarak nitelendirebileceğimiz Shakespeare’in Romeo ve Juliet metnini başarılı bir şekilde iç içe geçirmiş. Böylece günümüzün toplumsal sorunlarını (göç, azınlık olma, kent yaşamının kırılganlığı, iktidar) da tartışmaya açmayı başarmış, genç oyuncuların bu yaklaşımını benimsemesiyle son derece görkemli bir yapıta dönüşmüş bir eser sundu izleyiciye. Kostüm tasarımını Sevgi Türkay’ın, orkestra şefliğini ve müzik düzenlemesini Ege Yılmaz’ın, koreografisini Beste Erdem’in, şarkı çalıştırmayı Ayşe Mine Yüksel’in yaptığı, Tolga Tecer’in ikinci yönetmenliği üstlendiği oyun uzun yıllar sonra tiyatro ile müzik ve bale bölümlerinin işbirliğiyle seyirciyle buluştu. En önemlisi ise konservatuvar öğrencileri sahnedeki performanslarıyla yönetmenin projesini uygulamayı üstün bir biçimde başarıyor.

***

Bugün Ankara Devlet Konservatuvarı 88 yıllık birikiminden süzülen deneyimini ve geleneğini unutmaksızın yoluna inatla devam ediyor.

Yazarın Son Yazıları

A. Kadir’i düşünelim

1940 kuşağının gözde şairlerinden biriydi A. Kadir. Subay babası genç yaşta dünyayı terki diyar eyleyince ailesi yoksulluğa düşmüştü.

Devamını Oku
27.12.2025
Rıfat Ilgaz Sempozyumu

Rıfat Ilgaz’ı üç kere gördüm.

Devamını Oku
20.12.2025
Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025