Bizim kadınlarımız

Bizim kadınlarımız

09.03.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Kadınların ömrünün yarısı her şeyden önce insan olduğunu ispat etmeye çalışmakla, geri kalan yarısı da evde, işyerinde, sokakta olağanüstü bir çabayla omuzlarındaki büyük yükleri kırmadan dökmeden taşımakla geçiyor. Milli voleybolcumuz Eda Erdem adına yapılan heykelin açılışında Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı, Eda Erdem denince kaptan gibi kaptan, adam gibi adam” deyiveriyor. Oysa kadınlarımızın, “insan gibi insan” olmak dışında bir niyeti yok! Onlar kadın kalmak istiyorlar, “adam gibi adam” mertebesine “kadın gibi kadın” olarak taşınmak niyetindeler. Bu nedenle yalnızca geçen ay işlenen 36 kadın cinayetine ve 17 şüpheli kadın ölümüne, her şeye rağmen insan olmaya çalışarak ve hukuka güvenmek zorunda kalarak direniyorlar. Bugüne kadar hemen her arenada sonuna kadar direndikleri gibi. Nasıl mı?

*

1912 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Osmanlı Devleti’nin son yıllarında kısa bir süre adliye nazırı olarak görev yapmış bir öğretmendi. İstanbul’un işgal yıllarına rağmen okumak için mücadele verdi. Cumhuriyet ilan edildiğinde ortaokula başladı. Ardından da Çamlıca Kız Lisesi’nde yatılı okudu. Atatürk’e ve onun kadınlara tanıdığı haklara sonuna kadar bağlıydı. Onu uzaktan birkaç kere görmüş ve el sallamıştı. Atatürk de ona. 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü’ne üstün başarı göstererek kaydoldu. Ancak ailesi okuldan kaydını sildirdi. Üniversiteden bir heyet eve gidip babasını ikna etmek zorunda kaldı. O, ülkemizin ilk kadın fizikçisi Belkıs Antel Özdoğan’dı. Dişiyle tırnağıyla kazandığı eğitim hakkına sonuna kadar sahip çıktı. Daha sonra aynı bölümde Harry Dember’in asistanlığını yaptı; Sorbonne Üniversitesi’nde optik laboratuvarında araştırmacı olarak çalıştı. “Kimyada Fiziksel Metotlar” kitabını kaleme aldı. Belkıs Özdoğan’a ve pek çok kadına Cumhuriyetle birlikte yasal olarak eşitlik sunulmuş ama bu zihniyetlere kazınmamıştı. Onların hayatı üstün bir çalışma azmi ve hak arayışı içinde geçti.

*

Cumhuriyet yeni kurulmuştu. Babasının görevi nedeniyle İzmir’de dünyaya geldi. Ailesi bir süre sonra yeni kurulan başkente yerleşti. Liseyi üç yıl üst üste takdir alarak bitirdi. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girdi. Mezun olunca da akademisyen olmak için Ankara Üniversitesi’ne başvurdu. Ancak çiçeği burnunda genç bir kadına verilecek kadro yoktu. Prof. Dr. Tevfik Oktay Kabakçıoğlu onu fahri asistan olarak aldı. İki yılın sonunda ABD’ye Michigan Üniversitesi’ne gitti. Bu arada Ankara’da kadrosu çıktı. O, ısrarı ve azmi sayesinde hemen her gittiği yerde çalışkanlığı ve becerisiyle ayakta kaldı. 1956 yılında çalışabilmesi için bilgisayar programı yazması gerekiyordu. Oysa yeni kurulmuş yoksul ülkesinde bilgisayar yoktu. İnadı ve ısrarıyla yapılamayacak hemen her şeyi başardı. Dilhan Eryurt, NASA’da çalışan ilk bilim insanımız oldu. O, güneşin ve yıldızların evrimini anlama konusunda bilim dünyasına büyük katkılar sundu.

*

1918 yılında Yanya’da dünyaya geldi. İstanbul Kız Ortaokulu’nun ilk öğrencilerindendi. Arnavutköy Kız Koleji’ni bitirir bitirmez Ankara’da yatılı okul olmasından da hareketle Ziraat Fakültesi’ne girdi. Babasının, “Kadınların ziraatçı olduğunu hiç duymadım” sözüne yanıtı hazırdı: “Bütün ülkede kadınlar toprakta çalışıyor!” Böylece Fatma Hikmet İşmen ilk kadın ziraat mühendisi olarak okuldan mezun oldu. Önce Londra’da sonra Kanada’da akademik araştırmalar yaptı. 1959’da İstanbul Göztepe Zirai Araştırmalar Enstitüsü Laboratuvar Şefi oldu. 1966 seçimlerinde TİP milletvekili seçildi. Meclis’te bulunduğu süre boyunca kamuculuğu ve bilimi savundu.

*

Yüzyıl başında İstanbul’da dünyaya geldi. Babasının tayini nedeniyle dört yıl eğitimini Şam’da sürdürdü. İstanbul’a dönünce Sanayi-i Nefise Mektebi’nin resim bölümüne başladı. Heykele yeteneği fark edilir edilmez heykel bölümüne davet edildi. Orada eğitim gören ilk kadın olarak tarihe geçti. Okula açılan yetenek yarışmasında birinci seçildi ve Avrupa’da eğitim hakkı kazandı. Ancak kadın olduğu için bir erkek öğrenci Avrupa’ya gönderildi. Bölümü birincilikle bitirdi. Bu defa kimse Roma Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gitmesine engel olamadı. Sabiha Ziya Bengütaş, yalnızca ilk kadın heykeltıraşımız değil aynı zamanda estetik duyarlılığıyla yaptığı çalışmalarıyla öncü olan sanatçımızdı.

*

Hemen her biri, aynı zamanda bir kadın devrimi olan Cumhuriyetin sunduğu olanaklarla eğitim görmüş; ama kadın oldukları için çelme atılmış; buna rağmen düşmemiş; düşse de hemen kalkmasını bilmiş kadınlarımız. Bir değil on değil yüzlerce... Bizler onlara yaslanarak “kadın gibi kadın” olmanın kapısını açıyoruz. Cumhuriyetin yüzüncü yılına armağan olarak tasarlanan, Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Cumhuriyetin Öncü Kadınlar” sergisinde kadınlarımızın büyüleyici öykülerinin arasında dolaşıyoruz. Serginin küratörlüğünü yapan Özlem Özdemir, “Atatürk’ün kadına bakışını kronolojik olarak ortaya koyan ve kadınların haklarını kazanma sürecini dünyayla kıyaslayarak anlattığı” sergisinde yeniden günümüzün açmazlarını sorgulamamızı hedefliyor.

Çünkü onlar bu dünyayı sevmeye ve katkı sunmaya kimsenin cesaret edemediği yerden başlayanlar. Bizim ısrarımız da bu bilinci genç kuşaklara taşımaktan geçiyor.

Yazarın Son Yazıları

A. Kadir’i düşünelim

1940 kuşağının gözde şairlerinden biriydi A. Kadir. Subay babası genç yaşta dünyayı terki diyar eyleyince ailesi yoksulluğa düşmüştü.

Devamını Oku
27.12.2025
Rıfat Ilgaz Sempozyumu

Rıfat Ilgaz’ı üç kere gördüm.

Devamını Oku
20.12.2025
Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025