Metis Yayınları’nın “rüyanın gör dediği” başlıklı 2016 ajandasını gözden geçirirken, eylül ayında Onat Kutlar’dan (“Düşle Gerçek arasında”) yapılmış bir alıntı ile karşılaşıyorum: “Bu gördüklerimiz, görmekte olduklarımız mı düş, yoksa geçmiş yıllarda yaşadıklarımız mı? Biri doğruysa öbürü nasıl doğru olabilir? Nasıl bir alacakaranlık… Geceyle gündüzün arasına sıkışmış uzun bir kör saat. Geçmişle geleceğin, doğuyla batının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık görünmez bir çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi. Bu noktada onurla alçaklığın sınırı birbirine karışır.”
Elimde olmaksızın “sakın bugünlerde yazılmış olmasın bu satırlar?” diye düşünüyorum. Ama hayır. Alıntı, Onat Kutlar’ın 1989’da Can Yayınları arasında çıkan “Yeter ki Kararmasın” adlı kitabından yapılmış. Yani neredeyse otuz yılı bulacak bir geçmişe ait.
Düşlerle gerçeklerin inanılmaz kargaşası…
Onat Kutlar gibi en günlük, en sıradanmış izlenimini uyandıran gözlemlerini bile çok sağlam bir tarihseltoplumsal bilgi dağarcığını temel alarak değerlendiren düşünürlerin yazdıkları, çoğu zaman onyıllar sonrasına bile ancak hazin diye nitelendirilebilecek atıflarda bulunur; böylece de bir tür geleceğin tarihi diye adlandırılmayı hak eder. Hele söz konusu gözlemler, insanlığın üç bininci yılının ilk çeyreğinde bile henüz tarihin her şeyden önce bir hesaplaşma zemini olduğu bilgisinden yoksun bir halde ve hâlâ “tarih tekerrürden ibarettir” gibi dedelerin dedesinden kalma köhne özdeyişlerin(!) ışığında yaşamaya çabalayan toplumlarda yapılmışsa, durum kesinlikle böyledir.
Oysa tarih, ancak ondan ders almasını bilmeyenler için tekerrürden ibarettir ve böyle umarsız bir cehaletin pençesine düşmüş olanların bırakın uzak bir tarih diliminde, henüz daha dün sayılabilecek bir geçmişte olanlarla karşılaşmaları halinde yaşayabilecekleri tek yazgı, şaşırmaktır.
‘Biri doğruysa öbürü nasıl doğru olabilir?’
Nasıl başlıyordu Onat Kutlar’dan yapılan alıntı? “Bu gördüklerimiz, görmekte olduklarımız mı düş, yoksa geçmiş yıllarda yaşadıklarımız mı? Biri doğruysa öbürü nasıl doğru olabilir? Nasıl bir alacakaranlık…”
Yukarıdaki, aslında hem bir tarih, hem de bir mantık sorusudur. Çünkü düşler ile gerçekleri birbiriyle karıştırmak, özellikle siyaset alanında ülkeyi ancak bir alacakaranlığa ya da aslında kapkara bir ciddiyetsizlik ortamına sürükleyebilir. Hemen bir örnek: Ana muhalefet partisi CHP, nisan ayındaki referandumun -kısaltarak söylüyorum- “hukuka uygun ve demokratik” bir ortamda gerçekleşebilmesi için bir “Meclis Komisyonu” kurulması amacıyla önerge verecekmiş! Peki, hangi demokratik organa? Daha birkaç hafta öncesine kadar insanların birbirlerini dövdükleri ve ısırdıkları, gizli oylama kuralını da yürürlükteki anayasayı açıkça ihlal ederek hiçe saydıkları bir parlamentoya!
Ne diyordu Onat Kutlar yukarıdaki alıntının sonunda? “Alacakaranlık görünmez bir çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi…”
Onat Kutlar’ın düşündürdükleri...
Yazarın Son Yazıları
Papa Francis’in yeni misyonu…
‘ne garip federico adında olmak…’
‘Sessiz savaşçı’lığın gürültülü yollarında…
Kültürde ‘geri kalan’ kavramı üzerine (2)
Kültürde ‘Geri Kalan’ kavramı üzerine (1)
Sermet Yeşil’den barış çağrıları…
‘Evet’ ile ‘Hayır’ arasında bir sahaf turu …
Bir tiyatro açmak…
Tiyatron, düşleyebildiğin kadardır…
‘Acil’de sabah saatleri…
‘Belki biraz sevgi verebilirsin …’
Müjdat Gezen’in yaktığı göz ışıkları...
Kirletilmemiş bir zaman parçası aramak…
Kediler tekin değildir…
Onat Kutlar’ın düşündürdükleri...
Engin Cezzar da yok artık!
Çevirmenin yalnızlığı…
Erhan Ünal, Köy Enstitüleri ve ‘küresel finans oligarşisi’ (2)
Erhan Ünal, Köy Enstitüleri ve ‘Küresel Finans Oligarşisi’ (1)
Ressam Sadi Bey’in Son Tablosu…
Bir aydın: Bertan Onaran
İçimden yine tarih yazmak geldi de…
‘Ben’in sorumluluğu (2)
‘Ben’in sorumluluğu -1
Bendeki Fidel Castro…
Ataol’un çocukları...
Cumhuriyetin çizgileri…
Şu uğursuz ‘Biz, olduk!’ C yanılsaması (2)
Şu uğursuz ‘Biz, olduk!’ yanılsaması…
‘Hiç kimsenin kenti’nde yaşamak…
Akademisyenlik üzerine bir tartışma...
Göçmüş bir kültürün simgesi: Giovanni Scognamillo
‘Fırıldaklar Festivali’ne hoş geldiniz!
Deneme üzerine birkaç not…
Evet, Tarık Akan da Türkiye’dir…
Gündüz Vassaf’tan yarına atıflar...
‘Paylaşılmış yalnızlık’lara sığınmak…
Bir kez daha: Anayasa kültürü…
Sorun ‘Avrupalılık’ değil, uygar olmak...
Biz nasıl bu kadar cahil kalabildik?