Liberal söylemlerin, demokrasiler çağında alt sınıfların üst sınıflar kadar çeşitli olanaklarla donatılmasından dolayı eşitsizliklerin azaldığını ve bu yüzden günümüzde hiyerarşik bir şekilde birbirinden ayrışmış toplumsal sınıfların bulunmadığını öne sürerek tarihin sonuna geldiğimizi ilan etmesinin sadece birkaç on yıl sonrasında yaşıyoruz. Ve bu son ilanının aksine, yaklaşık yüz yıl sonra bir kez daha devasa bir faşizmle boğuşmak zorunda kaldığımız bir dünyada nefes alıp vermeye çalışıyoruz şimdi!
***
Elbette bugün, işçi sınıfının, demokratik gelişmelerle birlikte çeşitli olanaklardan faydalandığına yönelik birçok göstergeden söz edilebilir ve bu göstergelerden hareketle sınıflar arasındaki mesafenin azaldığına ilişkin birtakım veriler önümüze konabilir. Ki, işçilerin alım gücünün belli oranlarda arttığı doğrudur, ancak eşitsizliğin statik değil dinamik bir esas olduğunu ıskalayan bu söylemlerin tüm sınıfların alım güçleri arasındaki artış oranlarına değil de sadece işçilerin alım gücündeki artışa dikkat kesilmesindeki saçmalığı göremeyecek kadar kör olamayız!
Bugün, halen başkalarının emeğini satın alma üzerine kurulu kapitalist bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyada nüfusun ezici çoğunluğunu halen işçiler oluşturuyor! Dahası bu işçilerin hiç de azımsanmayacak bir kesimi standart bir maaş bile almadan yaşıyor!
Bununla birlikte, seçilmiş birkaç göstergeden yola çıkıp içinde yaşadığımız çağın eşitsizliklerin azaldığı bir çağ olduğunu söyleyen liberal ya da neo-liberal söylemlerin ciddi bir başarı elde ettiğini de itiraf etmek zorundayız. İtiraf etmeliyiz, çünkü toplumsal sorunlara karşı bireysel çözümler üretme parodileri hiçbir çağda bu çağdaki kadar iyi bir şekilde pazarlanmadı ve bu parodiler hiçbir çağda bu çağdaki kadar alıcı bulamadı!
***
Peki, halen burjuvazi lehine yüksek yoğunlukta yapılandırılmış eşitsizlikler üzerine inşa edilen kapitalist bir dünyanın içinde yaşarken neden bugün ciddi bir işçi hareketinden söz edemez olduk? Yoksa gerçekten de işçi sınıfı başta olmak üzere toplumsal sınıf kavramlarının tedavülden kalktığı bir çağda mı yaşıyoruz?
Hayır, sınıf kavramının tedavülden kalktığı bir çağda yaşamıyoruz asla! Sadece liberal söylemler ve pratiklerin karşısına güçlü ve etkili sol söylemler koyamadığımız bir çağda yaşıyoruz –bir suistimal çağında!
Şunu vurgulamak gerek ki; bugün, kullanmakta olduğumuz haklarımız ve özgürlüklerimizin başat kaynağı olan sol hareketlerin elde ettiği kazanımlardan faydalandığımız kadar aynı sol hareketlerin yaptığı yanlışların da bedelini ödüyoruz. Ki bu yanlışların en büyüğü, sol söylemleri geliştirmek ve genişletmek yerine onları ideoloji hizmetçiliğine dönüştürme yanlışıydı. Ki bu yanlış yüzünden, yüzyılı aşkın süredir feminizm ve veganizm gibi mücadele alanlarını önemsememenin neleri gözden kaçırıp nelere mal olduğunu fazlasıyla deneyimlediğimiz bir geçmişimiz var artık.
Öte yandan, bu yanlışları görerek, bir mücadele alanını nasıl geliştireceğine kafa yormak yerine büyük ya da küçük çeşitli anlatılar içinde kendine bir kimlik bulmakla yetinmeye çalışan günümüz solunun yaptığı yanlışların bedelini de ödüyoruz aynı şekilde! On yıllardır ekonomik temelli sınıfsal mücadeleden kopuk bir şekilde cinsiyet, cinsel yönelim, duyarlılık vb gibi daha farklı temellere dayalı mücadele alanlarıyla yetinmeye kalkanların da nasıl bir suistimal kültürüne yol açtığına fazlasıyla tanık olduk, oluyoruz.
Bugün hem ülkemizin hem de dünyanın devasa bir neo-faşizm saldırısıyla boğuşmak zorunda kalmasının nedenlerini anlamak için liberal ve neo-liberal söylem ve uygulamaların yol açtığı sorunlar kadar solun etkisizleşmesine yol açan bu devasa yanlışlara da odaklanmak zorundayız! Şunu bilmeliyiz ki, bir ideolojiyi yaşamakla bir ideolojinin sözcülüğünü yapmak bambaşka şeylerdir! Aynı şekilde duyarlılık göstermekle, duyarlılık üzerinden bir kimlik edinmek de bambaşka şeylerdir!
***
Bugün işçi sınıfı kavramını ideolojik ayarlamalar ile anlamsız ve verimsiz polemiklerden kurtarmak her şeyden daha büyük bir önem taşıyor. Bunun için düşünsel parçalanmalar yerine düşünsel birleşmeleri –uzlaşmaları değil birleşmeleri– başarmamız gerekiyor. Çünkü bugün yaşadığımız dünya, bir kez daha her şeyden önce faşizme karşı omuz omuza olmamız gereken bir dünyaya dönüşmüştür! Ve ne kadar örgütsüz ne kadar sessiz olursa olsun bu dünyanın en başat dönüştürücü gücü halen çalışanların ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfıdır.
Umutsuz olmayalım, en güçlü hareketler en sessiz zamanlardan sonra ortaya çıkar! 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun! Yaşasın 1 Mayıs!