Ali Apaydın

Laisizm ve eğitim

02 Mayıs 2024 Perşembe

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri mevcut sorunlarımızı devrimin yanlış bir şekilde yapılmasından dolayı yaşadığımızı öne süren insanlar hep vardı ve halen varlar. Ve bu insanlar durmadan laiklik kavramını istismar ediyor.

Laiklik olmasaydı ya da bu kadar erken hayata geçirilmeseydi günümüzün pek çok sorununu yaşamayacağımızı öne süren bu kişilerin, entelektüel bir duyarlılıkları olmadığı gibi genişçe bir kesimin zannettiğinin aksine entelektüel bir donanımları olmadığını da açıkça göstermek gerekiyor. Bu insanların sırf mürekkep yalamış bir terminoloji kullandıkları için entelektüel bir donanıma sahip oldukları kabulünü de derhal çöpe atmalıyız. Ancak entelijansiyanın içinde ciddi bir etki alanı olan bu insanlara karşı gerekli yanıtları da vermeliyiz.

Laiklik kavramını bir ilke olarak değil de dinlerle mücadele eden, onları görünmez kılmayı amaçlayan bir ideoloji olarak gösteren; özgürlükçü, baskıcı ya da bilmem neci laisizm diye çeşitli versiyonlar üreterek kibirli gramerlerle kavramı çarpıttıkça çarpıtan bu insanların söylemlerinin altındaki devasa boşluğu herkesin gördüğünü varsayamayız. Bunu göstermekle de mükellefiz.

Şu hâlde derhal soralım: laiklik nedir? 

Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var ki, “insan hakları” ifadesindeki “insan” kavramı verili olmaktan çok gerçekleştirilmesi gereken bir insana işaret eder. Ki bu da eğitim etkinliğini gündeme getirir. İnsanı, hakları olan bir varlık olarak tanımlamak için onu düşünsel düzlemde etnik kökeni, inanç pozisyonu ve cinsiyeti gibi belirlenimlerinden arındırmamız gerekir. Şayet bunu yapmazsak etnik ve inançsal hassasiyetlerle dolu bir karmaşanın içine düşer ve düşünmek yerine zırvalamaya başlarız ve pratik hayatlarımızda haklı olanın değil güçlü olanın referans olduğu bir topluma dönüşmekten kurtulamayız. İşte laisizm, hakların kullanılması ve korunması adına bu noktada bir ilke olarak ortaya çıkar ve demokrasinin bir vazgeçilmezi olarak anayasal düzeyde ifade edilmeyi talep eder.

Hemen belirtelim; hiçbir din, hiçbir inanç, hiçbir ideoloji laikliği tesis edemez ve laiklik söz konusu olmadığında hiçbir yaşam tarzı varoluşunu güvende hissedemez!

Laiklik bir dünya görüşü değildir, bir dünya görüşüne sahip olma özgürlüğünü ifade eden bir ilkedir. Aynı şekilde laiklik çeşitli inançların içinde başka bir inanç, bir dogma da değildir; dini olmayanların dini hiç değildir!

Laiklik, bir arada, birlikte yaşama kültürünün olanaklarını tesis eden devrimci bir ilkedir.

Şayet ilkeleri inançlarla ikame edersek, kendi inancımıza saygı gösterilmesi için talep ettiğimiz hakların aynısını başkalarının inançlarına saygı göstermek için kabul etmekte zorlanırız. Çünkü birçok inanç, kendi doğruluğunu sorgulanamaz ilan eden bir yapıdır, dolayısıyla bir inancın başka bir inançla aynı statüde olmayı kabul etmesi demek, çoklukla kendisini inkâr etmesi demektir. Asla unutmamalıyız ki, inançların büyük çoğunluğu tartışmak yerine damgalamayı tercih eder.

***

İlkeleri bulandırmak, zihinlerimizi de bulandırır. Sözgelimi, adalet ilkesini, baskıcı adalet, özgürlükçü adalet gibi sıfatlarla düşünmeye kalkarsak adalet ilkesini katletmek dışında hiçbir sonuç elde edemeyiz.

Laisizm bir arada, birlikte yaşama kültürünün olanaklarını çoğaltmak için, inancı toplumun yapı taşı olmaktan çıkarıp eğitimi toplumun yapı taşı yapmayı amaçlar. Bu şekilde bir arada yaşamayı bloke etmeyen her yaşama tarzı kişisel bir hak olarak onaylanır, ancak bir arada yaşama olanaklarını bloke eden yaşama tarzlarına karşı da tüm kapılar kapatılır.

Laisizm, toplumsal yaşamı aynılığın teşvik edilmesi üzerinden değil farklılıkların kenetlenmesi üzerinden tesis eder. Onun devrimci bir ilke olmasının sebebi de budur; çünkü aynılığın teşviki kültürel fakirleşmeye yol açarken farklılıkların kenetlenmesi kültürel zenginliği sağlar. Bu kültürel zenginliği organize edecek kurum da eğitimdir. Bir başka ifadeyle farklılıkların zenginliğini laiklik ilkesinin güvencesinde, eğitimle tesis ederiz. Karşıdevrim güçlerinin her fırsatta eğitimi hedef almasının bir tesadüf olmadığını da buradan açıkça görmeliyiz.

***

Düşünsel tercihlere yönelik eleştiriler, bu tercihleri yapanların şahsiyetlerinden muaf tutulamaz. Her düşünce koşulsuzca ciddiye alınmaya layık değildir ve çelişki denen şey kendine saygısı olan bir zihniyet için tam bir skandaldır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları