Liseliler ve öğretmenleri
Ali Apaydın
Son Köşe Yazıları

Liseliler ve öğretmenleri

17.04.2025 04:00
Güncellenme: 17.04.2025 04:00
Takip Et:

Lise sözcüğü bugün sıradan bir eğitim kademesi gibi görünse de esasında laik ve bilimsel eğitimin, yani gerçek anlamda eğitimin temellerini içine alan 2300 yıllık derin bir tarihsel anlam ifade eder. Bugünkü liselerimizin iki temel esin kaynağı olan Eski Yunan’daki Platon’un Akademia’sı ile Aristoteles’in Lykeion’uyla başlayan bir tarihtir bu!

Bugün ülkemizde öğretmenlerinden uzaklaştırılan liselilerin haklı tepkisi karşısında, öğrencilerinin yanında yer almaktansa yandaş olmayı seçip eğitim tarihine bir utanç olarak geçen okul yöneticilerine bu tarihi derhal hatırlatmak gerekiyor.

Hatırlatalım!

RÖNESANS’TAN BUGÜNE LİSELER

Bugünkü liselerimizin ilk öncüleri, Orta Çağ’ın din merkezli skolastik diye bilinen karanlık eğitim anlayışına karşı laik birer adım olarak Platon ve Aristoteles’in okullarını örnek alan ve Rönesans’ın başlarında kurulan İtalya’daki Gymnasiumlar ile Fransa’da Collègeler gibi okullardır. Ki bu okullar bugün bile bu isimler altında varlıklarını sürdürür.

Ancak bugünkü liselerimiz gerçek anlamda Aydınlanma Hareketiyle birlikte doğarlar. Bu doğumlar sayesinde eğitim, seçkinlerin ayrıcalığı olmaktan çıkıp zamanla tüm insanların kullanabildiği bir hak olmaya ve bugün çağdaş yaşamlarımızın en temel yapı taşı olan zorunlu eğitim sistemlerini var kılmaya başlar.

Nihayet bugün ülkemizde de kullandığımız lise sözcüğü ve ifade ettiği eğitim kademesi tarihteki yerini Fransız Devrimi sonrasında alır. Aristoteles’e duyduğu derin saygıdan dolayı 1802’de hayata geçirdiği eğitimin bu kademesi için kurduğu okullara lise (lycée) ismini veren kişi Napoléon Bonaparte’tır. Napoléon’un insanların çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecine yönelik bir eğitim kademesi olarak tasarladığı bu okulların en büyük özelliği de tümüyle laik bir sistem üzerine şekillendirilmesidir. Ki ülkemizdeki liselerin kökleri de bu okullara dayanır, nitekim 1868’de bu şekilde eğitim vermeye başlayan Galatasaray Sultanîsi, yani bugünkü Galatasaray Lisesi bunun ilk örneğidir.

20. yüzyıl, liselerde hem demokratikleşme hem de çeşitlenmenin ortaya çıktığı bir eğitim devrimi yüzyılıdır. Ülkemiz de gerçekleştirdiği Anadolu Devrimiyle bu eğitim devrimlerinde dünyadaki öncü rollerden birini üstlenir. Öyle ki Öğretim Birliği Yasası, henüz yarım yaşını bile doldurmayan bir cumhuriyetin eseri olması bakımından çok büyük bir anlam taşır!

***

Kuruluşlarından bu yana okulların seçkinci klasik eğitim kurumlarından, toplumların demokrasi kültürünü edindiği modern kurumlara evrilmesinde kritik bir yeri olan liselerin tarihi, elbette liselilerin de tarihi demektir.

Tarih boyunca baskılara ve adaletsizliklere karşı ilk tepkiler üniversiteliler kadar liseliler tarafından da gösterilmiştir. Sözgelimi, ABD’de ırkçılığa karşı verilen mücadelenin en önemli köşe taşlarından biri 1950’lerdeki Little Rock Lisesi Eylemleridir. Ki Vietnam Savaşı yıllarında da ABD’deki Kent State Katliamını protesto eden 4 milyon öğrencinin önemli bir bölümü liselidir… Bu örnekler dünyanın pek çok ülkesine genişletilebilir. Ancak bu örneklerin içinde Türkiye’nin yeri çok ayrıdır. Çünkü içinde yaşadığımız ülkemizin kuruluş öyküsü, okullarından mezun olmak yerine kurtuluş ve Anadolu Devrimi için mücadele etmeyi seçen liseliler tarafından da yazılmış bir öyküdür. Ve bu onurlu öykü hep bu şekilde yazılagelmiştir, sözgelimi 1960’lardaki 6. Filo Eylemlerine İstanbul ve Ankara’daki liselilerin çok büyük bir katılım gösterdiğini tarih kitapları çoktan kaydetmiştir.

***

Bugün, ülkemizde açık bir faşizm uygulanıyor ve bu faşizmin içinde liselerimiz de payını düşeni yaşıyor. Öğrencilerimiz öğretmenlerinden adeta yaka paça bir şekilde koparılıyor. O öğretmenler ki Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılanırken, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde İnsan Hakları yargılanırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhuriyet savcıları cumhuriyete iddianameler düzenlerken öğrencilerine adaleti, doğruluğu, demokrasiyi ve cumhuriyeti öğreten kişiler oldukları için sürgün ediliyorlar. 

Ve meslektaşlarına sahip çıkıp öğrencilerine destek olmak yerine, resmiyette okul yöneticileri olarak görünen, gerçekteyse yandaş olan kimseler linç edilmiş bir hukuk sisteminin içinde yandaş olmanın konforunu yaşıyorlar. Yakın zamanda işittiğim bir anlatıya göre yandaşlaştıkça cahilleşen bu insanlar ülkede olup bitenler karşısında birbirleriyle şöyle şakalaşıyorlarmış: “Ne de olsa gözleri bağlı Themis (Adalet Tanrıçası) hiçbir şeyi görmüyor!”

Kendilerine böyle bir eğlence bulan bu yandaşlara da öğretelim o halde: Doğru, Themis’in gözleri bağlıdır, ancak o gözler Themis’in kendisi tarafından değil tarafsız kalabilmesi için Rönesans insanları tarafından bağlanmıştır. Ve daha önemlisi bu mitolojik öykünün içinde bir karakter daha vardır: Themis’in kızı olan Dike! Dike de bir adalet tanrıçasıdır ve hani bugün mahkeme salonlarında “Adalet mülkün temelidir!” diye yazar ya, işte o sözdeki adalet kavramının karşılığıdır Dike, çünkü eski Yunanca metinlerde Díkes ómma (Dike’nin gözleri her şeyi görür) diye deyimleşen bir şekilde sık sık geçtiği gibi o her şeyi görür ve kaydeder.

İşte sizleri bu ülkenin linç edilen hukuku değil her şeyi kaydeden bu Dike, bu adalet yargılayacak! Çünkü bu ülkenin hukukunu linç etmeyi başardınız, ancak bu ülkenin adaletini asla linç edemezsiniz! Çünkü o, mesleklerinin esaslarını unutup yandaş olabilecek kimselere değil bu ülkenin geleceği olan gençlere emanet edilmiştir!

İşte bugün bu gençliğin en genci olan liseliler, bu emanete sıkı sıkıya sahip çıkıyor ve onurlu bir şekilde öğretmenlerinin yanında yandaşların karşısında durarak bu denli karanlık günlerde ışıl ışıl parlıyorlar!