Ayşe Emel Mesci

Memleketin halleri ve Mustafa Kemal

10 Aralık 2018 Pazartesi

Türkiye’de at izinin it izine bu kadar karıştığı bir başka dönem hatırlamıyorum. Bütün bir değerler sisteminin yıkıldığı ve yerine henüz doğru dürüst bir şeyin konmadığı bir ara kesitten geçiyoruz sanki. Siste el yordamıyla yolunu bulmaya çalışan, bu arada sendeleyen, tökezleyen, ara sıra boylu boyunca yere serilen gölgeler gibiyiz.
“Ufukları saran o beyaz karanlık” içinde saldırgan tavırlarıyla ön almaya, sağındakini solundakini dirsekleyerek kendine yer açmaya çalışan insan yüzleri beliriyor; hırlayan sesleriyle “Ben buradayım, görmezlikten gelmeyin ha…” diyorlar. Üstelik bunu kendi cenahları içinde yapıyorlar öncelikle. Çünkü en yakın vitrin orası… Gerçek hayatta gerçek bir kavgaya hiç atılmamışlar, bedel ödememişler, ama sözde kavgacılığı kendilerine yol açma aracı olarak kullanmakta ustalaşmışlar.
Komet tablolarına benzeyen memleket halleri…
Sis bu kadar yoğunlaştığında, kimlikler silikleşip kimin ne olduğu karıştığında geçmişe dönmek, hatırlamak hem ferahlatıcı hem de kurtarıcı bir etki yaratabilir diye düşünüyorum.

Kadının yeri
2016’da Müjdat Gezen Tiyatrosu’nda sahneye koyduğum, emekli orgeneral İlker Başbuğ Paşa’nın “Mucize” adlı oyunundan bazı replikleri hatırlıyorum ara sıra… Özellikle de Mustafa Kemal’in Ankara’da kendisini ziyarete gelen Fransız kadın gazeteci Berthe Gaulis’ye söylediklerini…
Türkiye’de kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkı 5 Aralık 1934’te yapılan anayasa değişikliğiyle sağlanmıştı. Bir karşılaştırma olsun diye ekliyorum: Fransa’da kadınlar bu hakkı ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1946’da alabildiler. Atatürk’ün Berthe Gaulis’ye söyledikleri hem üzerinden 84 yıl geçmiş bu önemli günün anılması, hem de kurucu iradenin nasıl bir gelecek ve toplum vizyonuyla yürüdüğünü bir kez daha hatırlamak açısından anlamlı olabilir.
Berthe Gaulis sorar: “Sizin hayalini kurduğunuz ülkede kadının yeri ne olacak?” Mustafa Kemal yanıtlar: “Tabii ki tam eşitlik! Bir erkeğin hakkı neyse aynına sahip olacak! Aksi düşünülemez bile. Bir milletin yarısının onun sosyal yaşayışı dışında tutulması kabul edilemez. Kadınlarımız erkeğin yerini alıp askerlik yapıyor, tarlalarda çalışıyor, çift sürüyor, cephane taşıyor, yaralı bakıyor, siperlere kadar askerin savaşına ortak oluyor. Hepsi kurtuluşlarını hak etti. Sonuna kadar!”

Panislamizm ve Panturanizm
Bir başka görüşmede yanlarında Atatürk’ün yakın çevresinden gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın da vardır. Ruşen Eşref, Berthe Gaulis’nin kendisine panislamizm ve panturanizm hakkındaki fikirlerini sorduğunu, kendisinin de fikirlerini söylediğini anlatır ve devam eder: “Ben sizin bu konulardaki fikirlerinizi elbette bilmek ve hepsine katılmakla birlikte Madam Berthe de öğrensin isterim.”
Panislamizm ve panturanizm o sırada yakın geçmişin yakıcı meseleleridir; yakıcıdır çünkü bu fikirlerin peşinde bir imparatorluk kaybedilmiş, en azından çöküş gereksiz yere hızlandırılmıştır.
Atatürk kısa bir cümle kurar: “Boş hayaller bize pahalıya mal oldu.” Gaulis sorar: “Boş hayaller derken Enver Paşa’yı mı kastediyorsunuz?” Atatürk’ün yanıtı sadece o güne değil, kendinden çok sonraya da ışık tutucu niteliktedir: “Şahısların, isimlerin ehemmiyeti yok. Panislamizm, din ortaklığı temel olan bir federasyon demektir. Panturanizm ise, ırkı temel alan aynı çeşit çaba ve ihtiras ortaklığıdır. Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Çünkü kuvvet ve emperyalizm anlamına gelen fetih fikrine dayanıyorlar. Ben panislamist değilim. Bu, sömürülen halkların kullandığı belirsiz bir formül. Biz Türküz. Hepsi bu kadar. İyi Müslümanlar olarak kalmak bize yeter.”
Yollar, izler fazla karıştığında, hatırlamak önemli bir eylem haline gelebilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları