Ayşe Ferliel Barounos / Atina

Atina’da Leylimley dayanışması

22 Kasım 2015 Pazar

Sonbahar tam yaşanmadan kış soğuğunun kendini hissetirmeye başladığı şu günlerde, özellikle güneşli havalarda, çoluk-çocuk parklara doluşmaya devam ediyor Atinalılar. Ancak şehir merkezinde trafikten ve araçlardan bunalanların nefes alabileceği yerler sınırlı. Syntagma Meydanı’na yakın Ethnikos Kipos (Ulusal Park) ile Atina takımlarından Panathinaikos Stadı’nın da yer aldığı Aleksandras bulvarında (Leoforos Alexandras) bulunan ve Paris’teki Champ de Mars ile aynı adı taşıyan Pedion tou Areos adeta şehrin akciğeri gibiler. Aralarında birçok bebekle çocuğun da yer aldığı yüzlerce göçmen ve mültecinin kurduğu kamp ile yaz aylarında gündemden düşmeyen ve Atinalıları şoke eden içler acısı insan manzaralarının yerini artık sakinliğe bıraktığı Pedion tou Areos parkında son günlerde yürüyüş yapanlar yine bölge halkı.

Türk tatları

2010 yılında yenilenene kadar bakımsızlığı ile bilinen ve belki de uzunca bir süre evsizlere ve uyuşturucu bağımlılarına ev sahibi olduğu için genellikle turistlerin uğramadığı park artık eskisi gibi yakınındaki Gizi ve Kipseli (arı kovanı) semtlerinden gelen insanlarla dolu. Atina’ya bir gün yolunuz düşer de “Turist tuzaklarından uzak kalacağım, şehri yürüyerek keşfedeceğim ve yerli halkın nasıl yaşadığını göreceğim” derseniz, parkın yakınlarında hoş bir sürpriz sizi bekleyecek.

Pedion tou Areos’a yaklaşık 10 dakikalık mesafedeki Valtinon Caddesi’nin girişine kadar yürürseniz, üzerinde Leylimley yazan bir tabela dikkatinizi çekecek. Meraklı bakışlarla küçük restoranın kapısından içeri adım attığınızda, üzerinde Türkçe yazılar olan bir tahta ilişecek gözünüze ilk önce. “Belli ki Türkçe dersi veriliyor burada” diye düşünecek ve duvarlardaki Türkiye fotoğraflarını da fark edeceksiniz. Şaşkınlığınızı gizleyemeyip menüye bakmak istediğinizde, çılbır, Ali Nazik, tas kebap, meyhane pilavı ve hünkarbeğendi gibi yemeklerin tadının Atina’da farklı olup olmadığını merak edeceksiniz. İstanbullu Rumların yaşadığı semtlerin başında gelen ve baklavadan gündelik taze yufkaya, Boğaz’ın mevsimlik balıklarına kadar ürünlerin bulunduğu şarküteriler, pastaneler ve restoranları barındıran deniz kenarındaki Paleo Faliro yerine, Atina’nın merkezine yakın Gizi semtinde Türkiye’den yemekler sunan Leylimley’in hikâyesini dinlemek isteyeceksiniz sonra...

Dayanışma esası

Leylimley’i Türkiye’den Atina’ya iltica etmiş olan dört politik sürgün ile üç Yunanlı işletiyor. Ülkede yaklaşık altı yıldan bu yana devam eden ekonomik krizle birlikte yaygınlaşan kolektiflerden biri olan Leylimley’in fikir babası Kamil Yıldız, “patronsuz işletme”lerin özünde, “yaşamın her alanında dayanışma” düşüncesi olduğunu vurguluyor. “Kriz ortamında kuruldu burası. 2010 sonunda açıldı. Dostların emeği ve desteği ile bunu yapabildik” diyor. Kolektiflerin, kapitalizm içinde, antikapitalist bir yaşam anlayışı ile ayakta durabilmesi için kendi aralarında bir ağ oluşturmaları ve bunu yaygınlaştırıp derinleştirmeleri gerektiğini de anlatırken gözlerinin içi parlıyor. Mutfaktan gelen nefis yemek kokuları eşliğinde, bir yandan da közlenmiş biberleri ayıklıyor.

Her kesimden insan

“Yunan halkı yatkın bu işlere. Gelenlerin neredeyse yüzde yüzü politik sistem muhalifi olan odaklardan. İçlerinde SYRİZA ve Komunist Parti üyeleri ve milletvekilleri de var, edebiyatçı ve tiyatrocular, gazeteciler ve İstanbullu Rumlar da” diye sürdürüyor sözlerini. Aynı zamanda kültür merkezi olan Leylimley’de belgesel ve film gösterimleri, müzikli geceler ve Türkçe dersleri de düzenleniyor. Haftada iki akşam ücretsiz yapılan derslere talebin yüksek olduğunu belirtiyor Kamil Bey ve birlikte çalıştığı Ali Bey halkların kardeşliğini vurgularken. Yunan halkının da bayıldığı kebapları hazırlamak üzere, her gün olduğu gibi dayanışma içinde kolları sıvıyorlar...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları