Dikmen Gürün

Tiyatro dünyamızdan bir Yıldız geçti

16 Kasım 2021 Salı

Sevgili Yıldız Kenter’in doğum günü 11 Ekim 1928. Olga Cynthia ve parlak bir hariciye memuru olan Ahmet Naci Bey’in Londra’da başlayan, evlilikle sonuçlanan sevdalarının beşinci çocuğu: Jack, Nedim, Mahmut, Güner ve Yıldız. O yıllarda devlet katında hayata geçirilen gereksiz birtakım uygulamalar nedeniyle eşinin evlenirken Türk tabiiyetine ve İslam dinine geçmiş olmasına rağmen Ahmet Naci Bey. Hariciye Vekâleti’ndeki işi ile “yabancı” eşi arasında tercih yapmaya zorlanacak, o da tercihini eşinden yana kullanacaktır. Belki de bu duruşu nedeniyle, istifasının ardından elinden tutan olmaz genç adamın. İşte böylesine sıkıntılı bir dönemde, Çamlıca’daki bomboş köşkte, soğuk bir odada açar gözlerini dünyaya Yıldız Kenter. Bir süre sonra, en büyük ağabey Jack İngiltere’ye döner. 9 Eylül 1932’de de Müşfik doğar. O zaman dört yaşında olan Yıldız’ın bebeğidir Müşfik. 1934 yılında aile “şehir efendisi” anlamına gelen “Kenter” soyadını alır. Hayat, tüm inişleriyle çıkışlarıyla, fırtınalarıyla meltemleriyle akmaya devam eder. Yıldız ve Müşfik Kenter arasındaki sıkı bağlar Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan tiyatro sahnesine kadar uzanacak ve izleyen yıllarda Türk tiyatrosuna unutulmaz eserler kazandıracaktır bu iki kardeş. 

‘TİYATRO BENİM HAYATIM’ 

17 Kasım 2019 tarihinde aramızdan ayrıldı Yıldız Kenter. Sonsuzluğa doğru çıktığı yolculuğun ikinci yılı yarın. Ne kadar da hızlı akıyor zaman. Şimdi Aşiyan’dan bakıyor Boğaz’a. Dün gibi hatırlıyorum bir elimde ses kayıt cihazı, bir elimde kalem defter koşa koşa Bebek’teki evine gidişimi hemen her gün gibi. Hayatını yazma teklifimi hiç düşünmeden kabul etme inceliğini göstermişti Yıldız Kenter. Bana güvendiğini ellerimi ellerinin arasına alarak söylemişti. Benim için onurdu, mutluluktu bu sözleri duymak. Tiyatro Benim Hayatım: Yıldız Kenter’in Hayat Hikâyesi, işte böyle çıktı ortaya. Ne güzel ki onu da mutlu eden bir çalışma oldu, 2015 yılında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Tiyatro Benim Hayatım. Bu kitap bana, genç kızlığımdan itibaren sahnede hayranlıkla izlediğim bir sanatçıyı yakından tanıma fırsatı verdi. Onu dinlemek, dinlerken öğrenmek, hüzünlenmek, düşünmek, gülmek, tiyatronun derinliklerine dalmak ayrı bir tattı. 

Çehov, Gogol, Puşkin hele de Shakespeare ve Melih Cevdet Anday gibi hayran olduğu yazarlar üstüne saatlerce konuşabilirdi. Söyleyecek o kadar çok sözü vardı ki. Çünkü okurdu, okuduğunu paylaşırdı. Sadece dünü yaşamaz, bugünle de hesaplaşırdı. Onunla geçirdiğim her an beni zenginleştirdi. 

KENTER TİYATROSU

Yıldız Kenter’in hayatı sadece büyük bir sanatçı olduğu için değil, bu ülkenin kültür ve sanatla pek barışık olmayan ikliminde bir özel tiyatronun mücadeleli tırmanışını yansıttığı için de önemlidir. O, böylesi çorak bir sanat ikliminde, her fırsatta söylediğim gibi, tırnaklarıyla kazıyarak sanatçılığının ötesinde çok önemli bir adım atmış ve ilk özel tiyatro binasını Kenter Tiyatrosu’nu inşa etmek için elini taşın altına koymuştur. Elbette ki bu uğraşlarında en büyük destekçileri Müşfik Kenter, Şükran Güngör ve Kâmran Yüce olmuştur. Ama Kenter Tiyatrosu’nun temelini atan kişidir Yıldız Kenter. 

Uzun yıllar pırıl pırıl yandı o güzelim tiyatronun ışıkları ve kuyruklar oluştu gişenin önünde... Sonra, Shakespeare’in sözleriyle “Şölenlerimiz, oyunlarımız bitti artık!” diyerek Yıldız Hanım’ı son yıllarında adeta kahreden bir sessizliğe büründü. Ama ne güzel ki Kenter Tiyatrosu ışıkları, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun girişimleri sayesinde kısa zaman içinde yeniden yanmaya başlayacak. 

NARİN VE KÖKLÜ BİR AĞAÇ  

Oyunculuk, yönetmenlik, hocalık... Evet, Yıldız Kenter’i kıraç bir iklimde yetişmesi kolay olmayan nadide bir ağaca benzetirim ben. Yemyeşil dallarıyla narin ve köklü bir ağaç. Bu dallar onun öğrencilerine, sanatçılarına, seyircilerine uzanarak hepimizi kucakladı yıllar boyunca. 

Saymakla bitmez yaptığı olumlu işler, aldığı ödüller, yetiştirdiği gençler... Aklımın kıvrımlarına takılan oyunlar o kadar çok ki: “Çöl Faresi”, “Salıncakta İki Kişi”, “Ders”, “Sandalyeler”, “Antigone”, “Hamlet”, “Nalınlar”, “Pembe Kadın”, “İçerdekiler”, “Mikadonun Çöpleri”, “Vanya Dayı”, “Martı”, “Günden Geceye”, “Ben Anadolu”, “Babalar ve Oğullar”, “Master Class: Maria Callas”, “Kraliçe Lear”, “Konken Partisi”, “Hep Aşk Vardı” ve daha niceleri…

Saygıyla, sevgiyle anıyorum tiyatromuzun parlak Yıldızını bir kez daha...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları