Hangi ordu? Hangi yargıç? Hangi savcı? Hangi polis?

16 Ekim 2016 Pazar

Devlet, bir toplumda meşru olarak kaba kuvvet kullanabilen tek yapıdır:
Dış güvenliği sağlayan ordu, iç güvenliği sağlayan polis, bir devletin varlığını korur.
Yargı ise devletin, kaba kuvveti meşru olarak kullanıp kullanmadığını denetler.

***

Ne yazık ki, Türkiye’de Çok Partili Düzen’e geçildiği andan itibaren, toprak ağalarının temsilcisi olarak muhalefet partisini kuran ve çok kısa bir süre sonra da iktidar olan Menderes ve arkadaşları:
Ordu, polis ve onların üzerinde yer alan adalet mekanizmalarını, demokrasiyi geliştirmek için değil, kendi otoritesini pekiştirmek için kullanmış, sonunda askerler tarafından iktidardan uzaklaştırılmış ve böylece ülkemizde “Demokrasi deneyimi”, önce sivil iktidar, sonra da askerler tarafından yapılan darbelerle sakatlanarak başlamıştır.

***

Kısacası, bir devlet, adalet, ordu ve polis gücüne dayalı olarak kurulur ve ayakta kalır...
Demokrasilerde bu üç kurum ve mekanizma, temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir...
Demokratik olmayan rejimlerde ise bunlar, devleti kontrol eden partinin ve partiyi kontrol eden liderin otoritesini pekiştirerek sürdürmek için istismar edilirler.

***

Ben, hem ailede, hem de okulda, demokrasiyi hedefleyen Cumhuriyet ideolojisine bağlı olarak, adalete, orduya, polise karşı, güven duyguları aşılanarak yetiştirildim.
Bu nedenle hep, adaletin, ordunun ve polisin, demokrasi ile temel insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olduğuna ilişkin inancımı korumaya çalıştım.
İlk düş kırıklıklarımı Demokrat Parti dönemindeki baskılarda ve Menderes’in Tahkikat Komisyonu Darbesi’nde yaşadığımı anımsıyorum...
Bu darbe, Demokrasi adına iktidara gelen Demokrat Parti’nin, Demokrasiyi rafa kaldıran, anayasayı yok eden bir eylemiydi.
Bu sivil darbeye, 27 Mayıs 1960’taki darbe ile karşılık veren askerler, üç politikacıyı asarak, Türkiye’deki Çok Partili Düzen’i kana buladılar ve iyice sakatladılar.
Sağ sivil iktidarların ve askerlerin, adaleti, orduyu ve polisi, temel insan hak ve özgürlüklerini korumak yerine kendi otoritelerini pekiştirmek için kullanmaları, Türkiye’deki Demokrasinin en önemli engellerinden biri oldu.

***

Ne yazık ki, bu yanlış uygulama AKP/ Cemaat iktidarında doruk noktasına ulaştı:
Bu ittifak, adaleti, orduyu ve polisi, vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini değil, iktidarın çıkarlarını koruyan bir yapıya dönüştürdü.
Derken iktidarın nimetlerini paylaşım kavgası patlak verdi; 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları bombası patladı; AKP, buna bir “Darbe” diyerek Cemaate karşı saldırıya geçti...
Ne var ki, AKP’nin güçlenmesine yardım ettiği Cemaat, kolay kolay pes etmedi ve olaylar 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsüne kadar tırmandı.
Şimdi Post Mortem Darbe döneminde, AKP ile Cemaat arasındaki hesaplaşma, binlerce, on binlerce kişinin, ordudan, polisten, adalet mekanizmasından atılmasına, bunların bir bölümünün de hapsedilmesine kadar uzandı.
Eskiden de vardı ama artık OHAL döneminde, yargıç, savcı ve polisin, yargıcı, savcıyı, polisi ve askeri tutuklaması, iyice “olağanlaştı”.
AKP/Cemaat ittifakı döneminde başlayan bu uygulama, bugün artarak ve yoğunlaşarak zirveye ulaştı.
Köşe yazarlarına ve gazetecilere, işten atılan veya hapsedilen öğretmenlerden, askerlerden, polislerden, savcılardan, yargıçlardan pek çok haber ve yakınma mesajları geliyor:
Devletin, vatandaşları korumakla yükümlendirdiği, ama kötü yöneticilerin emrinde vatandaşlara karşı tehdit oluşturan askerler, polisler, savcılar, yargıçlar dörde bölünmüş görünüyor:
1) Dün haksızlık ve hukuksuzluğa uğradıkları saptanmış olanlar.
2) Dün haksızlık ve hukuksuzluk yaptıkları saptanmış olanlar.
3) Bugün haksızlık ve hukuksuzluğa uğradıklarını iddia edenler.
4) Bugün haksızlık ve hukuksuzluk yaptıkları öne sürülenler.

***

Düne ve bugüne baktığımızda görülen şu:
Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu, yargısı, polisi, AKP ile Cemaat arasında ikiye bölünmüş görünümde...
Şimdi AKP kesimi, Cemaat kesimini temizlediğini iddia ediyor.
Oysa, devletimizin varlığı bu kurumlara dayandığı için, bunların bir an önce bu bölünmüş ve AKP’nin veya Cemaat’in emrinde olan görünümden kurtulup demokrasinin, temel insan hak ve özgürlüklerinin yanında olduklarını kamuoyuna göstermeleri gerek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları