Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Çocuklarımızı nasıl eğitelim?
Bu soruyu sormak zorundayız.
Çünkü “çocukluk dönemi” kalıcı etkilenmelerin dönemidir.
Erken çocukluk döneminde yaşananlar, zihinsel kalıplar oluşturarak sonraki dönemlerin kavşaklarını oluşturur.
Eğer çocuğu özgür düşünmeye, arkadaşlarıyla oynamaya olanak veren bir eğitimle yetiştirirseniz, ileride de özgürce düşünen, çevresiyle paylaşımcı erişkinler olacaklardır.
Eğer çocuğu zihinsel şartlanmayla, zihinsel kalıplarla yetiştirirseniz, bu kalıplara itaat eden, düşünmeden söyleneni yapan “insan- robotlar” yetiştirirsiniz.
Onun için de “Çocuklarımızı nasıl eğitelim” sorusu yerinde bir soru olarak karşımızda durur.
ERKEN ÇOCUKLUKTA DİN EĞİTİMİ
Bu alanın bir akademisyeni olan Prof. Dr. Adalet Kandır’ın görüşlerini önemli buluyorum:
“Gündemde eğitimle ilgili birçok sorun varken, yedi yıl aradan sonra 20. Milli Eğitim Bakanlığı Şûrası’ndan çıkan ‘okulöncesi programa din eğitiminin de alınması’ kararını, hiçbir bilimsel temeli olmayan kabul edilemez bir karar olarak görüyorum ve reddediyorum.
Çoğunluğunu 4-5 yaş çocuklarının oluşturduğu okulöncesi dönem, çocuğun gelişimsel olarak henüz yaşadığı somut dünyayı tanımaya ve anlamaya çalıştığı, kavram edinimi kazandığı, soyut düşüncenin gelişmediği, doğru - yanlış ayrımının tam olarak yapılamadığı bir dönemdir.
Bu dönemde özgür iradenin gelişebilmesi için bilimsel aklın ve eleştirel düşünmenin temeli atılır.
Bu düşünme sistemi gelişmeden verilen din eğitimi, çocuğu tüm yaşamını etkileyecek bilinçdışı tehditlere açık hale getirecek, onarılmaz düşünsel ve duygusal hasarlar verecektir.
Çocukların geleceği siyasal bir ideaya kurban edilemez.
Erken çocukluk akademisyenleri, eğitimciler ve ebeveynler olarak bu kararın karşısında olmalıyız.”
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi olan akademisyenin bu uyarısı konuyu çok açık biçimde dile getiriyor.
Bu konu, bir eğitim sorunu olmanın çok ötesinde ülkemizin geleceğini belirleyecek derecede önem taşımaktadır.
GEÇMİŞTE YAŞANANLARI UNUTMAYALIM
Unutmamak gerekir ki “Fethullah Cemaati” hareketi de masum görünen eğitim alanına girerek yayılmıştı.
Özellikle çocuklarının eğitiminde ekonomik güçlükler çeken kesimin çocuklarını “Işık Evleri”nde eğiterek geleceğin mesleklerine hazırlayan “cemaat”, ülkenin geleceğine ipotek koymaya hazırlanıyordu.
Bu yolla her alanın meslek insanlarını kendisine bağlı “militanlar” olarak yetiştiren “cemaat”, FETÖ’cü hukukçularla davalar açmış, uydurma iddialarla insanları hapislere atmış, sonuçta kendisine bağlı generallerle de 15 Temmuz darbesine kalkışmıştır.
Bugün o cemaatin yerini alan başka tarikat ve cemaatler de aynı yolu izlemektedirler:
Küçük yaştaki çocukların “beynini yıkama”, bu yolla “biat- itaat şartlandırması”nı zihinlere yerleştirme.
Böyle yetiştirilip beyni yıkanan çocuklar, erişkinliklerinde de bu etkiden kurtulamayacaklar, kendisine söylenenleri hiç sorgulamadan kabul edecekler, kendilerinden istenenlere hiç düşünmeden itaat edeceklerdir.
Bugün, bu toplumun “sorgulamayan, düşünmeyen, eleştirmeyen, sadece söylenene inanan, sadece isteneni yapan kesimi” böyle yetişmiş erişkinlerdir.
Onların akılla, mantıkla neden ikna edilemediğini görenler şaşırıp kalıyorlar. Çünkü, “bilinçdışı şartlanmaların sürüp gittiğini” fark edemiyorlar. Şaşırıp kalmaları bu yüzden.
Psikiyatr Dr. Vamık Volkan, canlı bombalar konusunda yaptığı araştırmalarda bu gerçekle karşılaşmıştır.
İslam dinini kullanarak terör hareketlerini yürüten El Kaide, IŞİD, El Nusra gibi örgütler çeşitli nedenlerle kendilerine katılanları “zihinsel kalıplar oluşturarak beyin yıkama” işleminden geçirerek istediklerini yaptırırlar.
Canlı bomba olmanın gönüllüleri, kafa kesen teröristler, bombalı suikastçılar hep bu yolla yetiştirilenlerdir.
SORMADAN DÜŞÜNMEDEN
“Kalıp Yargı”ya dayanan bütün hareketler aynı yolu izlemiştir.
Küçük çocukların beynini yıkayarak, gençlerin kimlik arayışlarını yönlendirerek, erişkinlerin yaşam isteklerini biçimlendirerek Alman nazizmi, İtalyan faşizmi toplumlara egemen kılınmıştır.
Kölelik rejimi bu yolla toplumlara kabul ettirilmiştir.
Sormayan, düşünmeyen, eleştirmeyen insanların toplumları zalimlere boyun eğmiş, başına gelen her şeyi kaderi sayıp kabullenmiştir.
Küçük çocukların bilinçdışı şartlandırılması, aslında “zihinsel istismar”dır.
Çocuklukların özgürce yaşamalarına izin verilmemesi “insanlık suçu” sayılmalıdır.
Toplumun bütün anneleri, babaları, öğretmenleri, üniversiteleri, psikologları, pedagogları, çocuk ve ergen psikiyatrları bu duruma karşı çıkmalı, toplumu uyarma görevlerini yapmalıdırlar.
Ülkemizin geleceği adına görev başına...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı