Kötülüğe alışmak sorunumuz!...

12 Temmuz 2021 Pazartesi

Kötülüğe alışmak, kötülüklerin en kötüsüdür.

Çünkü artık kötülüklere tepki vermezsiniz.

Giderek kötü işler sıradanlaşır.

Soygunlar, yağmalar, yasadışı işler göze çarpmaz olur.

Toplumun ahlakı da yavaş yavaş değişir.

“Bunlar her zaman oluyordu” kanısı yerleşmeye başlar.

“Bunların hepsi böyle” diye kötülük gözden kaçırılır.

Dürüst kazançların azlığı “beceriksizlik” sayılmaya başlar.

Çalma çırpma “işini bilirlik” olarak görülür.

Yasadışı işleri göze almak “irade gücü” yerine konur.

Böyle böyle “kötülüğe alışılır”.

Hannah Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı” kitabını yazdığı zaman bu “sıradanlaşma” olgusunu sorgulamıştır.

Almanya’da Nazilerin Yahudilere yaptığı zulmün nasıl “olağan işlemler” durumuna geldiğini açıklamıştır.

Olağan. Olabilir olan. “İşte böyle şeyler de oluyor” denilen. 

“Ne yaparsın, bizde böyle” deyip geçilen işler.

Sıradanlaştırma, olağanlaştırma, önemsiz işler yerine koyma.

Bunların hepsi de çok tehlikeli tavır alışlardır.

Şimdi bunu yaşıyoruz.

ALIŞMAK - ALIŞMAMAK AKLIN İŞİDİR

“Alışmak”, evrimsel süreçte bir hayatta kalma özelliği.

Eğer insan çeşitli koşullara alışmasaydı, yaşamını sürdüremezdi.

Ormanda yaşam başka özellikler ister, ırmak kıyısında yaşam başka beceriler gerektirir. İnsanoğlu koşullara uyum sağlayarak yaşamını sürdürmeyi öğrenmiştir.

Ama işte, “kötülüklere alışmak” bu uyum sağlama sürecinin insana zarar veren bir sapması.

Şimdi olanı biteni bir televizyon dizisi gibi izlemek böyle bir sapmadır.

Sedat Peker’in açıklamalarını “bir mafya başının iddiaları” diye sıradanlaştırmak elbette bu açıklamaların etkisini ortadan kaldırmaya yönelik bir manevra.

Sedat Peker iddia etmiyor, “içinde itiraflar da olan ihbarlar” yapıyor.

İktidarın yanında çalışmış bir mafya lideri, şimdi kendisinin bildiği nedenlerle “ihbarlarda bulunuyor”. İçinde itirafları da var.

Sadece, Venezüella’dan kalkacak gemide yakalanan 4 bin 900 kilo kokain olayı bir iktidarı yerinden edecek olaydır.

İşbaşındaki kimsenin bundan habersiz olması olayın seyrine aykırı. Olay, AKP’nin güçlü adamı Binali Yıldırım’ın oğlu ile ilişkilendirilmiştir. 

Ne oldu? Hiçbir şey. Binali Yıldırım ikna edici olmayan bir açıklama ile yetindi. Hiçbir savcı -elbette Saray’dan talimat almadığı için- harekete geçmedi.

“Savcılar nerede” diye soranların hepsi de onların neden harekete geçmediğini biliyor.

17 - 25 Aralık olayları öyle. “FETÖ’nun tezgâhı” denerek konu küllendirildi. Unutuldu mu? Böyle şeyler unutulmaz ama sıradanlaştırılır.

“Marinaya çökme” olayı öyle.

Sezgin Baran Korkmaz’ın karapara aklama işi öyle.

“Tosuncuk” olayı bir başka tezgâh.

Bütün bunların içinde güçlü kişilerin karanlıkta kalan elleri işi yürütüyor. Ama kim, ama kimler?

İşte her şey “kötülüğe alışmak” olgusunun içinde seyredilen ama karışılmayan, sorgulanması bile tehlikeli olan alana sürülüyor.

Sessizlik, “önem verilmemesi gereken saçma sapan iddialar” nitelemesi, itinalı bir suskunluk, olayların üstüne bir sis gibi örtülüyor.

Toplum kötülüğe alıştırılıyor.

Kötülükler artık “kötülük” olarak görülmüyor.

“Çalıyorlar ama çalışıyorlar” ninnisi ile uyutulan toplum kesimi aslında kendi özlemini de dışa vuruyor.

İktidarı destekleyen kesim de “onlar gibi olmak istiyor”.

Onlar da “çalmak ama çalışmak” formülünün peşindeler.

Yapılan saraylara hiç de kızmıyorlar.

O saraylarda oturmak onların da özlemi.

O kesim, aslında saraylarda oturanlara hayranlık duyuyor.

Bu denli çöküntünün içindeki oy oranlarına bakınca göreceksiniz.

İşsizlik, pahalılık, yoksullaşma, haksızlıklar neden iktidarın oy oranlarını biraz azaltıyor da gene “en yüksek oy” bandından aşağıya inmiyor?

Eğer böyleyse “onlar gibi” mi yapmak gerekiyor?

Hayır, ASLA. Bin kere HAYIR:

KÖTÜLÜĞE ALIŞMAMAK ASIL KOŞUL

Kötülüğe alışmayacaksınız.

Kötülüğün her adımına en sert karşılığı vereceksiniz.

Araştırılmıyor mu? Siz araştıracaksınız.

Açıklanmıyor mu? Siz açıklayacaksınız.

Siz, siz onlar gibi olmayacaksınız. Siz, onların yapmadıklarını yapacaksınız.

Bütün suçları ortaya dökeceksiniz.

Kanıtlarını bulacaksınız ve açıklayacaksınız.

Onlar pervasız mı? Siz daha pervasız olacaksınız.

Ama onlar silahlı mı?

Sizin silahlarınız bilimdir, sanattır, akıldır, zekâdır, namustur.

Sizin silahlarınız dürüstlüktür, vatanseverliktir, cesarettir.

Sizin silahlarınız doğru olmaktır, gerçeklerdir, asla teslim olmamaktır.

Sizin silahlarınız halktır, haklılıktır, demokrasidir.

En güçlü silahlar sizin elinizdedir.

Elbette kazanacaksınız.

Elbette kazanacağız.

İnsanlık tarihi bunun tanığıdır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları