Filistin Ah Filistin!

05 Şubat 2009 Perşembe

Türkiye umutla umutsuzluğun, imkânlarla çaresizliğin ortasında bir yerde hep. Kurtuluştan ve kuruluştan sonra ipler başkalarının, o hep korkulan düvel-i muazzamanın eline geçmiş, Türkiye’nin çilekeşlerine de olanı biteni dış dinamiklerin tepkileriyle ölçmek, sınıfsal ve ulusal tepkilerin yetersizliğine ağlamak kalmıştır.

Haksızlıklara isyan edenlere, sahte bir demokrasinin kamçısıyla cevap verenler, çok sıkıştıklarında darbelerin hoyratlığına da başvurdular. Ama hatırlıyoruz, o zor ve güzel zamanlarda, dışarda olup bitenler, koşullar ne olursa olsun içerdeki isyanla bir şekilde birleşiveriyordu. Vietnam böyle bir zamandı. Filistin halkının uğradığı haksızlığa isyanımız da öyleydi.

Arafatın, Che’lerin yanıbaşında yıldızının yükselmesi, Türkiye’de küçük büyük bütün kentlerde solun, demokratların Filistin halkıyla dayanışması, dahası silah elde yan yana savaşmaya koşması ne kadar anlamlıydı.

Ama sanki şimdi durum değişmiş gibidir.

Solda, demokratlarda o eski heyecan yok. Soldan çark liberallerse zamanın dayatmalarına boyun eğmeyi öneriyorlar. Filistin halkının uğradığı zulüm canımızı sıkıyor, İsrail’in yeryüzünde hiç kimsenin hak veremeyeceği gaddarlığı karşısında yürekler kıyılıyor. Ama iyi kötü bir kurtuluş reçetesi yoktur.

İnsanlık neden böyle bir zulme sessizdir. Devletler neden bu açık kıyıma karşı çıkmıyor. Hadi dönüp kendimize bakalım. Kendi savaşlarını yitirmiş olanların psikolojisi içinde miyiz? Arap ülkelerinin sessizliği, entrikaların içinde kaybolup gitmeleri, Filistin’i boğan soğukkanlılıkları mı bizi durduruyor?

***

Dünyanın hızla değişen çehresi Filistin halkını da köşeye sıkıştırdı. Yalnız Filistin halkını değil, bizi de.

Filistin’de Yaser Arafatın Üçüncü Dünya’dan, sosyalist bloktan aldığı destek uçup gitti. Zamanın ve bölgenin mutlak hâkimi Amerikan emperyalizmi bölgeyi darmadığın etti. Krallıklarına, emirliklerine, sultanlıklarına sıkı sıkı sarılmış Arap ülkeleri, işbirlikçiliğin ruhlarına işlemiş karakterlerine geri döndüler. Onlara “dur” diyen, sosyalizmden güç alan çareler, ulusal, yerel renkler, uluslararası birleşmeler artık yok. Onların yerini ABD’nin dümen suyunda formüller aldı.

İsrail’in pervasızlığının arkasında yatan budur.

Eskiden kendi halkını kırdıranlara kahraman denilmezdi. Şimdi deniliyor. “1500 çocuk öldü, ama 3 bin çocuk da doğdu” diyenlerin kötücül ruhuna teslimdir artık Filistin.

***

Yine de solun, demokratların ölü toprağını üstlerinden silkip atmaları gerekir. Filistin halkı ölüp gidiyor. Geçmişte soykırıma uğramış Yahudilerin o topraklardaki devleti, var olma hakkını savunduğu iddiasındadır. Ama sivilleri çocukları öldürerek. İşbirlikçisiyse savaştığını söylediği Hamastır.

Peki Hamas nedir?

Hamas şu son 20-30 yılda en büyük liderlerini ve uluslararası desteklerini yitirmiş Filistinlilerin çaresizliğinin adıdır. Bir halkın kurtuluş savaşını din savaşına çeviren hiziptir. Karanlıkta gizleniyor, kurban vermediğini söylüyor. İnsanlıksa bu haksız, dengesiz, çirkin savaşı seyrederken sivilleri, çocukları sayıyor.

Hamas Arafat’ın çocuğu değildir.

Değişen dünya koşullarında güç kazanmış, pervasızlaşmış dinsel bağnazlığın, saldırganlığını “varlığımı savunuyorum” diye yutturan Yahudi fanatizminin Filistin’deki ikiz kardeşidir.

Çaresiz olan yalnızca Filistindir sanmayın.

Esip gürleyen, ama gerçekte eli kolu bağlı liderlerle bu çağa bir başka türlü teslim olmuş biz de çaresiz görünüyoruz. Bir çıkış yolu bulursak, bu aynı zamanda kendimiz için de çıkış yolu olacaktır.

e-posta: [email protected]


 
 


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları