Nükleer santrallar da devlet sırrıymış

07 Haziran 2015 Pazar

Seçim kargaşasında unutulur mu diye kaygılandım; Hürriyet gazetesinde Tolga Tanış’ın haberi gerçekten de pek ilgi görmedi.Önemliydi oysa. Türkiye’ye tüm dünyada vazgeçilen, en azından sınırlandırılması için çaba gösterilen nükleer santralları kurmakta kararlı AKP hükümetinin tehlikeleri halktan saklamak için her tür yöntemi denediğini artık biliyoruz. Tolga Tanış’ın haberi de işte bu türden bir gizlemeyi, saklamayı haber veriyordu.

***

İşin özü, özeti şudur. AKP hükümeti bir telaş pür telaş Akkuyu’da ve daha birkaç yerde nükleer santral kurmak istiyor. Türkiye’de aklı başında bilimcilerin, aklı başında olmayanlar da var çünkü karşı çıktığı bu projeyi ne pahasına olursa olsun hayata geçirmek için, gözünü itirazlara, protestolara, eleştirilere kapatan AKP, konuyla ilgili uluslararası kuruluşların “işi usulüne göre yapın” demesine de aldırmıyor. Umurlarında değildir. Umurlarında olan tek şey yalap şap işi bitirmek, rantını yemek, paylaşmaktır. İşin on yıllar sürecek tehlikesi, toplumsal maliyeti ile ilgilenmiyorlar. Gelen tavsiyeler, uyarılar sumen altı ediliyor.

***

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Akkuyu ile ilgili 20 Şubat 2014 tarihli raporu da aynı akıbete uğruyor. Ne yanıt veriyorlar, ne tavsiyelere uymayı düşünüyorlar, ne de ciddiye alıyorlar. Ama bir şeyi unutmuyorlar. Bu konu ile yakından ilgili çevreciler, nükleer karşıtlarının olduğunu bildikleri için en iyi yaptıkları işi yapmaya, raporu saklamaya, gizlemeye yelteniyorlar. O kadar ki, raporu nükleer santralın yeri konusunda beklentilerini karşılayan ÇED raporunun yürütmesinin durdurulmasını görüşen mahkemeden bile gizliyorlar.

***

Gerekçeleri de pek ilginçtir. Raporun mahkemeye gönderilmesi, yani siz onu kamunun bilmesi diye anlayın, “devletin güvenliği” açısından sakıncalıymış. “Ne alaka” diyebilirsiniz, demeyin. Günümüzde “devletin güvenliği” ile ilgili olmayan hiçbir şey yoktur. Halkın yararına olacak her türden dalaverenin saklanmasının, gizlenmesinin en geçerli ve itiraz kabul etmez gerekçesi, örtüsü, kılıfı kuşkusuz devlet güvenliğinin korunmasıdır. Tıpkı MİT TIR’ları ile sınır ötesine silah mühimmat taşınması gibi.

***

Peki, rapor ne diyormuş ki hemen saklama yoluna gitmişler. Rapor nükleer santral yapımına karşı çıkmıyor; UAEA’nın görevi bu değil zaten. Onun görevi bu işi yapacaksanız, olabildiğince güvenli, sağlıklı yapın, bunun için şu şu önlemleri alın demek. Bu işin sağlıklısı, güvenlisi yok, ama bizimkiler risk lafını bile duymak istemiyorlar. Rapor soruyor; atıklar ne olacak, güvenlik konusunda uluslararası standartları gözetiyor musunuz, halkı bilgilendiriyor musunuz, konu ile ilgili bir yasal düzenleme yapıldı mı, nükleer hasar için bir sivil sorumluluk yasanız var mı, yer incelemeleri uygun gerçekleştirildi mi? Daha birçok önemli soru...

***

Peki, bir yanıt var mı? Yok. Bildiğimiz, tavsiye ve önerilerin yerine getirilmediğidir. Nutuk atarken mangalda kül bırakmayan siyasetçi iş somuta dayanınca sessizliği suskunluğu, en önemlisi yasaklara sığınmayı seçiyor. Oysa tehlike, tehdit büyüktür. Zaten varlığıyla büyük bir tehlike oluşturacak nükleer santralların Türkiye’de Allahlık yöntemlerle yapılacağını öğrenince siz de bir tuhaf olmuyor musunuz? Vakit varken Çernobil’i, Fukuşima’yı hatırlayıp santralların yapımına toptan dur desek daha doğru olmaz mı?
Başaramayız diyenlere Almanya’da halkın kararlı tutumunun nükleerci Merkel’in fikrini değiştirmesini sağladığını söylesek yararı olur mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları