Sevgili okurlarım bu karda kışta Assos’tayım çünkü Örsan Öymen’in 25 yıldır canla başla yürüttüğü Assos’ta Felsefe günlerine epeydir gelip gider oldum. Ve itiraf etmeliyim hâlâ felsefe ne işe yarar konusunda şüphelerim var, öğreniyorum. Bu yıl felsefeciler haşmetli yapay zekâyı tartışacaklar. Malum felsefenin temel izleği şüphedir. Ve her olasılığın tartışılmasıdır. Silikon Vadisi’nin “Sizi karar vermekten kurtaracağız! Sizin yerinize yapay zekâ karar verecek!” diye dünyaya duyurduğu bu konu çok karışık ve bu yapay zekâ pek bir kendini beğenmiş, insanların bir kısmı ondan korkuyor. Çünkü henüz çocukluk çağında olan yapay zekâ iki üç yıl sonra bilinçlenip acayip işler yapmaya başlayacakmış, örneğin sizin kime âşık olmanız gerektiğine o karar verecekmiş. Bir bilgisayara bile âşık olabilirsiniz. Yani dünyamız adeta insan robotların dünyası olacakmış. Bir kısım insan da bunun gelip geçici bir heves olduğunu, insana dair yüzyıllar boyunca geçişen duyguların asla bir bilgisayarda olamayacağını iddia ediyor. Yani bilgisayar oyunları gibi bir oyun olup ömrünü sürdürecek.
Sevgili okurlarım şimdi ben felsefenin temel ilkelerini çiğneyip bu yapay zekâ işinden hiç hoşlanmadığımı belirtmeliyim. Bu yapay zekâyla ben ilk kez Atatürk’ün fotoğraflarıyla tanıştım. Yapay zekâ dünyanın en karizmatik liderlerinden biri olan Atatürk’ün öyle donuk, anlamsız portrelerini yapmıştı ki vallahi canımı acayip sıktı. Ha bir de bunu yapanlar yanı başına kendi fotolarını ilave etmişler, hatta birlikte dans ediyorlar. Ne bu şimdi? Vallahi billahi sıdkım sıyrıldı. Sevmedim ancak bir süre sonra yapay zekânın eğlenceli olduğunu genç arkadaşlarım bana gösterdi. Yani bizim meslek elden gidiyor. Şöyle yapay zekâya, “Bana bir şiir yaz” diyorsun. Hemen soruyor “Hangi şairlerden etkileniyorsun, hangi döneme ait olsun, politik bir kişi misiniz?” Sen yanıtlıyorsun ve üç dakika sonra şiir ekranınızda sevdiğiniz şairlerden bir harman yapmış. Dikkatle bir okur hemen harmanın gizlerini çözebilir. Ama faydalı da diyelim ki bir konuda bir makale yazacaksınız. Örneğin “lapa lapa yağan karın geçmişi hakkında” hemen çağlar öncesinden başlayarak karın toplumları nasıl etkilediğine dair tüm bilgileri size gönderiyor. Aynı şeyi “eldiven” için de yapabilirsiniz. Öğrendim ki şimdilerde lisans öğrencileri tezlerini yapay zekâya yazdırıyorlarmış. Bir de yapay zekânın yaptığı resimler var, videolar var yani maşallahı var.
Ancak şimdi gelelim işin püf noktasına. Bütün bunlar aslında insanda düşünce, analiz yapma ve karar verme yeteneğini körleştiriyormuş. İnsanı tembel yapıyormuş. Laf aramızda tembelliği kim sevmez. Ayrıca tıp alanında, ilaç sanayisinde, silah sanayisinde işleri epeyce kolaylaştırıyormuş ama bunun için yapay zekâya ihtiyaç yok. Gelişen dijital teknoloji zaten pek çok alanda işleri kolaylaştırdı. Ayrıca dijital hayat insanları tek tipleştirmeyi acayip artırdı. Artık Afrika’daki bir çocuk da Kuzey Kutbu’ndaki bir çocuk da aynı şarkıları dinleyip aynı dansları yapıyor. Gençleşme tüm dünyayı sardı. Emperyalizm dijital dünyayı öylesine acımasızca kullanıyor ki dünyadaki eşitsizlik, yoksulluk giderek artıyor. Bu arada dostlarımdan biri, “Çok yakında insan kılıklı robotlar olacak ve bunlar sen onları dost sanarken seni öldürecekler” demez mi? Aldı beni bir gülme. Aklıma Diyarbakır Sur bölgesinde yaşadıklarım geldi. Bölgede akrep adlı tanklar var ve her tarafı kapalı. İçinde iki insan oturuyor ve bir bilgisayar erkanı var. Ekrana bağlı bilgisayar en ufak bir ses duyduğunda ateş ateş ediyor. Bu nedenle Diyarbakır sokaklarında günlerce ölü güvercin toplandı. Akrep güvercinle, insanı ayırt edememiş.
Bu arada müjde gibi bir olay öğrendim, teknolojik gelişmeler Almanya’da yakında binlerce insanın işsiz kalmasına neden olacakmış. Şimdi tartışılıyormuş, “İşsiz kalanlar evde otursunlar ve devlet onlara maaşlarını ödesin!” diye. Bunu acayip kıskandığımı söylemeliyim, vay canına yaşasın teknoloji artık insanları özgür kılıyor! Birden çok üzüldüm, emeklilerine hak ettileri parayı bile ödeyemeyen ülkemizde bu olabilir mi? Almanya’ya iltica etmek geldi içimden artık o da mümkün değil.
Neyse Örsan Öymen’in anlattığı fıkra gibi bir olayla yazımı bitirip toplantıya yetişmeliyim. Yıllar önce Ayvacık kaymakamı felsefe toplantıları Behramkale köyünde, köy ahalisine de yapılsın, diye bir istekte bulunmuş. Tamam, denmiş köy ahalisi köy kahvesinde toplanmış. Örsan arkadaşlarından daha anlaşılan bir dille konuşmalarını rica etmiş. Konuşmalar başlamış, hocalar mümkün olduğunca sade bir dille felsefenin ne olduğunu anlatmışlar. Sonra “Sorusu olan var mı?” denmiş. Bir kişi el kaldırmış, “Hocalarım” demiş “Bizim köyde evimizin üstüne bir kat çıkmak bile yasak. Şu felsefe dediğiniz kişi bu işi bizim lehimize çevirebilir mi?”
Ve bitirirken 40 yıllık dostum, bu toplantılara otelini açan Hilmi Selimoğlu’na herkes adına teşekkür ederim