Kemal Göktaş

HDP ve Türkiyelileşme

25 Ocak 2016 Pazartesi

Kürt siyasi hareketinin sol, sosyalist, çevreci, feminist vd. çevrelerle birlikte kurduğu HDP yüzde 13 oy aldığında çok az kimse bir ay sonra ülkenin adeta geri dönülmez bir şiddet cehenneminin içine düşeceğine tahmin edebilirdi. Çatışmaların yeniden başlaması, hem Türkiye’ye hem de “Türkiyelileşme” iddiasını toplumun geniş kesimlerinde sempati toplayan barışçıl bir söylemle birleştiren HDP’ye kaybettirdi. İktidarın HDP’yi PKK’yle eşitlemesi ve çözüm sürecinde masadaki temel konu olan “özerklik/ özyönetim” meselesini terörizm ve bölücülükle aynı kefede değerlendirmesi, HDP’nin topluma ulaşan sesinin kısılmasına neden olan bir sansürle birleşti. HDP’ye oy veren seçmen ise, barış ikliminin kalıcılaşmasını umarken; sokağa çıkma yasakları ve ölümleri gündelik hayatın parçası haline getiren, umutsuzluğu büyüten bir süreçle karşı karşıya kaldı. “Duygusal kopuş riski” bu dönemin en çok zikredilen tespitiydi ve bu kopuş aynı zamanda HDP’ye bağlanan umutlardan da bir kopuşu ifade ediyordu.

Bu şartlarda toplanan HDP kongresinde hem partililerin gözlemcilerin yanıtını aradığı soru, partinin “Türkiye partisi olma” iddiasını sürdürüp sürdüremeyeceğiydi.

Önceki kongrelerdeki coşkunun yerini karamsarlığa varan bir umut kırılması almıştı. Bu yüzden Demirtaş’ın, HDP kitlesindeki travmanın bir savrulmaya neden olabileceği uyarısında bulunması kongrenin en önemli mesajlarından biriydi. Demirtaş, “ortak vatan” vurgusu yaparken ve özyönetim önerilerinin Türkiye’yi bölünmekten kurtaracak formül olduğunu savunurken HDP’nin Türkiyelileşme iddiasını sürdürme amacının altını çiziyordu. Hendeklerin ve barikatların “normal” ve “doğal” olmadığını belirtirken bunların yanına “orantısız devlet şiddetini” de eklemesi ve aynı düzlemde değerlendirmesi, diyalog ve müzakerelerin başlaması gerektiğini ısrarla vurgulaması, HDP’nin siyaset alanına iddialarıyla birlikte dönme arzusunun dışa vurumuydu.

“Bize düşen şey karşımızda düşman varmış gibi mücadele etmek değil, kardeşliği geliştirmek” sözleri Demirtaş’ın konuşmasını alkış beklentisi üzerine değil, partisinin düşmek üzere olduğu “baraj altı siyaset” tuzağından kurtulmasına yönelik politikaları partililere ve kamuoyuna iletme amacını öncelediğini gösteriyordu.

Sadece Kürtlerin değil

Bu yüzden Demirtaş, “savunmacı” olarak görülebilecek ifadelere yer verdi konuşmasında. “Vatan haini değiliz” de dedi, “Bize Kürt partisi diyorlar. Biz sadece Kürtlerin değil, Türklerin, Ermenilerin, Çerkeslerin de partisiyiz” de demek ihtiyacını hissetti. “Türkiye bizim ortak vatanımız. Türkiye’nin felaketi Türk’ün de Kürt’ün de felaketi olur” klişesini dile getirip ardından “Bizi felakete sürüklenmekten kurtaracak şey demokrasiyi geliştirmektir” önerisini dile getirmesi de aynı düzlemden okunabilecek mesajlardı.

Demirtaş, konuşmasını Ahmed Arif’in dizeleriyle bitirirken hem kongrenin ruh halini özetliyordu, hem de o karamsar ruh halinden çıkış önerisi için şairin dizelerine sığınıyordu:

“Öyle yıkma kendini, / Öyle mahzun, öyle garip, / Nerede olursan ol, / İçerde, dışarda, derste, sırada, / Yürü üstüne - üstüne, / Tükür yüzüne celladın, / Fırsatçının, fesatçının, hayının.../ Dayan kitap ile / Dayan iş ile, / Tırnak ile, diş ile, / Umut ile, sevda ile, düş ile / Dayan rüsva etme beni.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları