Ülkemizde ekonomik ve sosyal koşullar giderek ağırlaşıyor. Emekçiler ve emekliler için yaşam her geçen gün daha da çekilmez hale geliyor. Dar gelirli ve yoksul yurttaşlar, hayatın zorlukları ile başa çıkmakta zorlanıyorlar.
Yaşanan bu zorluklar eğitimden sağlığa hayatın tüm alanlarına yansıyor. Özellikle de emeğiyle hayatını kazanmak zorunda olan emekçiler ve yıllarını emeklerini sarf ederek geçirmiş emekliler; yaşanan olumsuzluklara, zorluklara yenik düşüyorlar.
600 BİN İŞÇİNİN TİS’İ
Emek mücadelesi ve emekçi kesim için gündemin en sıcak maddesini 600 bin kamu işçisinin TİS görüşmeleri oluşturuyor. Aileleri ile birlikte düşünüldüğünde oldukça geniş bir kitleyi ilgilendiren kamu sözleşmelerinde, iktidarın verdiği teklifler işçilerin beklentilerini karşılamıyor. Üstelik verilen teklif bile sonradan geri çekiliyor. Kısacası kamu işçileri oyalanıyor.
Kamu çalışanları yüksek enflasyon altında ezilmiş bir kesim olarak, haklarının daha fazla budanmasına seyirci kalmak istemiyorlar. Bağlı oldukları sendikaları ve TÜRK-İŞ’i, daha kararlı olmaya ve daha etkin mücadeleye çağırıyorlar.
AÇLIK-YOKSULLUK SINIRI
İktidarın ve işveren kuruluşlarının önerdiği ücret düzeyinin anlamını yitirdiğine dikkat çeken işçiler, açlık ve yoksulluk sınırlarının altında kalmak istemediklerini vurguluyorlar. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi’nin (BİSAM) hesaplamaları, ilginç veriler ortaya koyuyor.
BİSAM’a göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık 25 bin 811 TL harcaması gerekiyor. Hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplamaya göre yoksulluk sınırı 89 bin 282 TL oldu. Böylece yoksulluk sınırı asgari ücreti 4’e katladı.
YARDIMLA YAŞAYANLAR
Ekonomik ve sosyal yaşam koşullarının giderek ağırlaşması, yardımla yaşamak zorunda kalan yurttaşların sayısını da artırıyor. 2025 yılı itibarıyla 14 milyon 148 bin 740 kişi yaşamını düzenli sosyal yardımlarla sürdürebiliyor.
Sosyal yardımlarla geçinmek durumunda kalan yurttaşların sayısı, genel nüfus içinde de önemli bir oransal büyüklüğe ulaşıyor. Bu kesimler, sosyal yardımlar olmadan hayatlarını sürdüremez hale geliyorlar. Yoksulluk her geçen gün daha da derinleşiyor ve yaygınlaşıyor.
EMEKLİNİN DRAMI
DİSK-AR’ın yaptığı “Türkiye’de emeklilerin durumu” başlıklı araştırmaya göre; emeklilerin nüfus içindeki payı artarken gelir pastasındaki payı düşüyor. Emekli aylıkları dibe doğru eşitleniyor! Ortalama emekli aylığı 2003’te asgari ücretin yüzde 36 üzerinde iken günümüzde yüzde 22 altına geriliyor. 2002’de ortalama emekli aylığının kişi başına GSYH’ye oranı yüzde 46.4 iken 2025’te bu oran yüzde 29’a geriledi.
Derin Yoksulluk Ağı, “emekli yılı” olarak ilan edilen geçtiğimiz 2024 yılı için, yaşlı yoksulluğu üzerine bir araştırma yayımladı. 9 milyon olan yaşlı nüfusun 2 milyon 600 bini yoksulluk ve dışlanma riski ile karşı karşıya bulunuyor. Temel giderlerini karşılamakta zorlanan yaşlı nüfusun yüzde 12.2’si işgücüne katılmak zorunda kalmış. Bütün bu veriler emekli kesimin içinde bulunduğu dramı ortaya koyuyor.
MAAŞLAR TEHLİKEDE
Emeklileri can evinden vuran bir başka olumsuz gelişme, borçlu emekliyi bankalara karşı koruyan yargı kararlarının iptali oldu. Yeni gelişmeye göre, bankalar borcunu ödeyemeyen emeklilerin maaşlarına el koyabilecek. Bu yeni durum, zaten bin bir türlü zorlukla boğuşan ve geçimini zor sağlayan emeklinin tepesinde adeta “Demokles’in kılıcı” gibi sallanacak!
Böylece düşük maaş artışlarıyla banka kredilerine muhtaç hale gelen emeklilerin tek gelir kaynağı olan emekli maaşları da tehlikeye girdi. Kredi alırken okunmadan imzalanan standart sözleşmelerle, bir taksit bile aksadığında bankaca emeklinin maaşı bloke edilecek. Üstelik bu karara itiraz da edilemeyecek. Bütün bu olumsuzluklar, hayatın gerçekliğinde emekçinin, emeklinin çığlığına dönüşüyor. Bu çığlığa kulaklar tıkanmamalı, tam tersine emekçiye ve emekliye kulak verilmelidir.