Cemal Kutay, “Beş Türkler” kitabında Enver Paşa’nın “pantürkist” gittiği Türkistan’da “panislamist” oluşunu şöyle özetliyor: “Mücadele planı iki unsura dayanıyordu. Birincisi, oymaklar arasında asırlardır devam eden ve Rus istilasından sonra müstevlilerin körüklediği anlaşmazlıklara son vermek... Bunun için de IRK BİRLİĞİ YERİNE BİDAYETTE (başlangıç) DİN BİRLİĞİNE DAYANMAK.” 

2004 yılından öteye AKP iktidarı tarafından Türkiye’de başlatılan “alt kimlik/üst kimlik” tartışmasını anımsayın... Tümcedeki “oymaklar” sözcüğünü Türkler/Kürtler; Rusları ve müstevlileri de “dış mihraklar” olarak okuyun ve “bidayet”ten kimin söz ettiğini, kimin “bidayet İslam” dediğini anımsayın!

İmparatorluk yıkıldığında, Osmanlı paşası Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’da İstiklal Harbi’ni başlatır ve laik Cumhuriyetle taçlanacak Türkiye’yi kurmak için didinirken iki Osmanlı paşası, Enver ve Cemal, biri Türkistan, diğeri Afganistan’da “hilafet ordusu” kuruyorlardı. 

OSMANLI PAŞASI, ALMAN KUKLASI, İNGİLİZ MAŞASI, SOVYET DİLENCİSİ... 

İsmet İnönü komutasındaki Kuvayı Milliye 1920’de Şark ve Garp cephelerinde ölüm kalım savaşları verirken Enver Paşa Moskova’ya giderek Çiçerin ve Lenin’le görüşmüş, yeni Sovyet rejimine hizmette bulunabileceğini açıklamıştı.

Anadolu’da Türk ordusunun İngiliz güdümlü Yunan ordusuna karşı son taarruza hazırlandığı 1922 yılında ise aynı Enver Paşa, Tacikistan Duşenbe’de “Emiri Leşkeri İslam ve Buhara Kumandanı” sıfatıyla Bolşevik Ruslara, Müslüman Hintliler (müstakbel Pakistanlılar), Afganlar, Türkmenler vb.yle kol kola cihat açıyordu. Üstelik, daha önce Almanlarla birlik olup Osmanlı’yı kırdırdığı İngilizlere de “Bolşevikleri haklamama yardım edin” diye haberler gönderiyordu. 

Normaldi.

Çünkü zaten Almanlarla birlikte Rusya’ya karşı da savaşmış, ama savaştığı Rusya’ya Alman denizaltısıyla kaçmış, zaten Orta Asya’daki İslami cihadın temellerini de Berlin’de kurduğu “İslam İhtilal ve Hürriyet Komitesi” ile atmıştı!

BİDAYETTEN NİHAYETE ‘EŞYANIN TABİATI’

Başka bir deyişle “Yeşil Kuşak” projesi nasıl ABD malıysa Enver Paşa ve şürekâsının Bolşevik Rusya’ya karşı açtığı İslami cihat da Alman patentli “Hıristiyan kapitalist” bir girişimdi. 

Tarih böyle okunduğunda, Almanya’ya sığınıp “hilafet devleti” ilan eden Kaplancılar’dan Almanya’ya kaçıp konuşlanan FETÖ yargıçlarının, savcılarının dizi dibinde rahat rahat radikalleşen İslamcı Türk örgütlerine; Deniz Feneri vb. benzeri dümenlerle beslenip serpilen “yeşil sermaye kuşağına” şaşırmak ne kadar gerçekçidir?

Hilafet bayrağını açtıran Haçlılar olunca Yeşil Kuşak mücahidi Fethullah Gülen’in de eli ayağı tuttuğu dönemlerde Vatikan’da ağırlanıp bidayetinden nihayetine ABD’de üslenmesi “eşyanın” tabiatı değil midir? 

Günümüz Türkiyesi’ne dönelim.

15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün iyi ki başarısız olan darbe girişiminden beri devlete egemen olup Gülen cemaatini ülkeden temizlemeye başlayan AKP-MHP iktidarında, Türkiye’nin hilafet devletine dönüştürülmesi projesi sonlandırılmış mıdır? 

Hayır!

HAÇLI HİLAFETE DOĞRU TAM YOL, İLERİ!

AKP hükümetinin Türkiye’de ve dünyada FETÖ’den devralmayı başardığı FETÖ okullarında bugün Fethullah Gülen damgasını eğitim kapsamından çıkarmak dışında ne değişti? Öğretide ne fark var?

Düz liseleri İHL’ye dönüştüren, radikal İslamcı milislere Türkiye’de kucak, laiklere savaş açan ve rantçı tarikatlara, cemaatlere, cehalete, yobazlığa alabildiğine destek veren AKP-MHP iktidarı; neyi FETÖ’den farklı yapmaktadır?

Osmanlı’nın ipini çeken Abdülhamit’ten, mülkü düşmana teslim eden Vahdettin’den, onun bunun paralı paşası Enver’den vb. kahraman yaratıp Türkiye’yi kanıyla, canıyla kurtarmayı başaran gerçek kahramanları karalayan ve Kurtuluş Savaşı’nı bile inkâr eden siyasal İslam müritleri, sizce kime, hangi projeye hizmet etmektedirler?

Haçlıların Türkiye’ye biçtikleri hilafet bayrağı, halen ülkemizin üstünde tüm tehditkârlığıyla dalgalanmayı bekliyor. 

Sadece bayraktarlardan biri sahadan ayrıldı, diğeri kaldı, bayrağı göndere çekmekle sonuçlanacak hedefine sadakatle yürüyor.