Bakanlar Kurulu, medyadaki tüm yapımların geleneksel aile değerlerine uygun olması için tedbir alınacağını açıklamış.
Düzenlemelerin koordinatör kurumu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olacakmış, ona Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve RTÜK de katkı verecekmiş.
Geleneksel aile değerlerinin tarifini resmi olarak bu bakanlıklar nasıl yapacak bilinmez ama zaten o kriterler her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında en vahşi halleriyle sergileniyor.
Tüm aile içi cinayetler bu ülkede bu mevcut kriterlere göre işleniyor.
O kriterlerin başında feodalite var; kadın-erkek eşitsizliği var; gelenek ve inanç kıskacı var.
O yüzden her gün bir baba, kızı tecavüze uğradı diye tüm ev halkını öldürüyor.
O yüzden genç bir kız sevgilisiyle sevişip hamile kaldığında korkudan ailesine durumu söyleyemiyor. Bebeğini bir köşede gizlice doğuruyor.
O yüzden bu ülkede her gün sokaklardan, camilerden, çöplerden ölü ya da diri bebekler toplanıyor.
O yüzden genç bir kız tecavüze uğradığında ona aile kriterleri gereği bu utançla yaşamak yerine kendisini öldürmesi emrediliyor. Olmadı kız evden atılıyor, erkeklere satılıyor ya da ailenin diğer erkekleri tarafından tecavüze uğruyor.
O yüzden bir kadın kocasından ayrılıp başka bir erkekle ilişki kurduğunda eski koca tarafından devamlı tehdit ediliyor, öldürülüyor.
O yüzden evin babası ya da yakın bir erkek akraba, ailedeki çocuklara cinsel taciz uyguladığında başta anne olmak üzere bunu gören herkes suspus oluyor.
Geleneksel aile kriterleri içinde erkekler suçları ve günahlarıyla yüzleştirilmiyor; babalar, amcalar, dedeler zinhar çirkin şeylerle itham edilemiyor. Geleneksel aile kriterleriyle kirletilen hayatların içinde büyüyen yaralı çocuklar; aynı kriterleri lanetli bir miras gibi kendi kurdukları yeni hayatlara taşıyorlar.
Böylece vahşeti nesillerden nesillere o lanetli gelenekler korunaklı bir şekilde bulaştırıyorlar.
Şimdi alın bu malzemeleri, hepsinden Bakanlar Kurulu’nun işaret ettiği gibi geleneksel aile kriterlerine uygun birer dizi senaryosu yazın.
Ama gerçekçi olsun.
O dizilerde; babanın evdeki tek otorite olduğunu anlatın; her şeye tek başına karar versin.
Kadın kocasına sormadan hiçbir konuda inisiyatif kullanamasın.
Oğlanlar erkek olduklarını büyük bir törenle cinsel organları herkesin gözü önünde kesilince öğrensinler; kızlar kadın olduklarına ilk kanamalarında okkalı bir şamar yiyince uyansınlar.
Cinsel organıyla gurur duymaya alıştırılan erkekler ve cinsel organından utanmaya eğitilen kızlar hep geleneksel aile yapısına sahip evlerde büyüsünler.
O evlerde kızlar erkekten korkmayı önce babalarından öğrensinler, ağabeylerinde tecrübe etsinler ve kocalarında kanıksasınlar.
Kadının her koşulda erkekten korktuğu geleneksel aile yapısı içinde anneler babalara sormadan hiçbir karar alamasınlar.
Baba izin vermezse çalışamasınlar, babanın onaylamadığı giysileri giyemesinler, babanın onaylamadığı yerlere gidemesinler.
Erkek çocuklar ergenlikle birlikte cinsel hayatlarını yaşamaya teşvik edilsinler ama asla geleneksel kriterler dışında cinsel tercih yapamasınlar.
Gözle görünür şekilde farklı cinsel tercihleri olsa bile mutlaka bir kadınla evlendirilsinler.
Kız çocukların geleneksel ya da gelenek dışı hiçbir cinsel tercih hakkı olmasın.
Lezbiyenlikleri kayda bile geçmesin.
Her koşulda karşı cinsten kısmetlerini beklemeye ve bir an önce evlenip çocuklar doğurmaya mahkûm edilsinler.
Hatta kızların başına cinsel bir saldırı gelse bile bedelini bizzat kendileri ağır ödesinler.
Asılsınlar, kesilsinler, öldürülsünler.
Bunlar en gerçekçi ve geçerli geleneksel aile kriterleri ve bu toplumu daha iyi bir noktaya değil doğrudan bağnazlık uçurumuna götürüyorlar.
Pusulamızı medyadaki tüm yapımların geleneksel aile değerlerine zinhar uygun olmadığı; aksine o insan haklarına saygısız, kadın haklarına saldırgan, özgürlük düşmanı gelenekleri ve değerleri sorguladığı bir ülke olma yoluna tekrar çeviremezsek...
Çok yakında, uçurumun ta dibinde, en muhafazakâr halimizle televizyonlarımızın karşısında, Bakanlar Kurulu kararıyla topyekûn çekirdek çitliyor olacağız.
Geleneksel ailenin vahşi kriterleri
Yazarın Son Yazıları
Yanık saraylar
Patron çıldırdı
‘O kadar istiyorsan eve bir mülteci al besle’
Vatandaşın evi
Mültecinin evi
Atinalı Sokrates’ten Boğaziçili direnişçilere
Sizin hiç silahınız çalındı mı?
Uçağın kadar konuş!
Merve’nin kaderi ve bizim kaderimiz
‘Ben Aziz Nesin...’
Çocuk tacizinin önlenemeyen devamlılığı
Her şey ‘gerçekten’ çok güzel olsun diye...
O çocuklar sizi hiç sevmeyecekler
Katil belli, refleks belli, sonuç belli
Gazeteciliğin karanlık yüzü
‘Hadi’ ama kime hadi?
Mafyayı bilmek ve mafyayı anlamak
‘Ne oldu? Öldürdün mü?’
‘O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz!’
Neyi bekliyorsunuz?
Kimin lehi, kimin aleyhi?
Mafyanın ve iktidarın selameti, ülkenin kıyameti
Gençliğe hitabe
Sen de vaat edilmiş, ben diyeyim işgal edilmiş
Devlet, mafya ve siyaset üçgeni değil, dairesi
Çocuklarımızın ismini neden Deniz koymuştuk biz?
Temel ihtiyaçlar listesi
Beş maymun* ve bir toplum
İnsanlığın aydınlık ve karanlık yüzü
Bugün 23 Nisan, öfke doluyor insan!
Burada yazar ne demek istemiştir?
Geçmiş olsun Ahmet Altan
‘Patates soğan, güle güle Erdoğan’
‘Darbe’nin kelime anlamı ve bizim için anlamı
Günün mönüsü: Emekli generaller
Geniş kalçalı ve çok memeli kadın tanrılar
Kokain cesareti
İktidarın yüzüncü yıl fantezisi belli, peki ya sizinki?
Siyasi başarısını;
Tek parti, tek akıl, tek uçurum