Miyase İlknur

Ver parayı kapatayım davayı

09 Nisan 2022 Cumartesi

Faizi indirip doları fırlatarak, ihracatı artırıp cari açığı düşürecektik. Bu politikaya da “Çin modeli” adını vermiştik. Ama bir şeyler ters gitti. İhracat arttı artmasına da ithalat daha fazla artınca cari açığın düşmesi şöyle dursun daha fazla artış gösterdi. Hemen dümeni kırdık ve Türk modeline geçtik. Bu modelle hem faizi hem doları sabitledik. Aradaki farkı Hazine’ye yükledik. Türk tipi model yüzünden hem Merkez Bankası döviz rezervi eridi hem de Hazine’nin yükü arttı. İçeride faizleri düşürürken yüksek faizli tahviller çıkararak para aramaya başladık.

Halbuki tahvilden daha kıymetli olan dava dosyaları vardı elimizde. Bu konudaki ilk deneyimi Mavi Marmara olayında yaşadık. İsrail’in Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine yaptığı baskında dokuz vatandaşımız yaşamını yitirmişti. Bu olay yüzünden Tel Aviv büyükelçimizi bile geri çektik. Yıllarca İsrail’le soğuk savaş koşulları hüküm sürerken İsrail tazminat ödedi ve davayı kapattık. 

Aynı yöntemi daha önce para getirmesi için değil para götürmemesi için ABD’ye karşı kullandık. Rahip Brunson davasında ABD Başkanı Trump, Rahip Brunson bırakılmadığı takdirde Türkiye’ye ekonomik yaptırımları başlatacağı yönünde tehdit savurunca dolar bir gecede 1.8 değer kazandı. Daha ekonomik yaptırımlar uygulanmadan TL tepetaklak olurken bir de yaptırımların başlamasıyla halimiz nice olurdu? 

Ekonomimiz daha fazla batağa saplanmadan Rahip Brunson’u serbest bıraktık. Zararın neresinden dönersen kârdır mantığı devreye girdi.

BU SOROS DA NE CİMRİ ADAM

İsrailli bir çift turist olarak İstanbul’a gelmişti. Çamlıca Kulesi’nden manzara resimleri çekerken tutuklandılar. Gerekçesini de “Çamlıca resimleri çekmek yasak. Çünkü bu semtte Cumhurbaşkanımızın evi var” diyerek açıklamıştık. Aslında İsrail’le barışmak istiyor ama açıkça dile getiremiyorduk. İsrail ısrarla iki vatandaşının serbest bırakılması çağrısında bulunuyordu. Türkiye, “Biz bu iki İsrail vatandaşını serbest bırakırız ama sonrasında Cumhurbaşkanınız bizim Cumhurbaşkanımıza açıkça teşekkür edecek” koşulunu öne sürdü. Sonunda taraflar anlaştı şartlı tahliye gerçekleşti. “Peki, bizim bundan kazancımız ne?” demeyin. Hem ticari ilişki hem de Doğu Akdeniz enerji nakil hattı az buz bir şey değil.

Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel de Almanya’nın tank ve silah ticaretine onay vermesi umuduyla serbest bırakılmamış mıydı?

Eh en kârlı dava dosyası Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyası olduğu muhakkak. Erdoğan cinayetin işlenmesinin ardından bakın ne demişti: “Böyle bir soruşturmanın adil bir heyet tarafından yapılması çok önemlidir. Türkiye olarak takipçisi olacak kendi ve uluslararası hukukun yerine getirilmesini sağlayacağız. Suudi Arabistan’a çağrı yapıyorum. Olay İstanbul’da olmuştur. Bu 15 + 3 kişinin yargılanmasının İstanbul’da yapılması teklifimdir. Her şeyden önce bu cinayet Suudi Arabistan toprağı sayılan konsolosluk binasında yaşanmış olabilir ama unutulmamalıdır ki burası Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içindedir. Sınırlarımız içerisinde işlenen bu cinayeti elbette tüm boyutlarıyla araştıracak, soruşturacak ve gereğini yerine getireceğiz.”

Bu sözlerin söylenmesinin üzerinden beş yıl geçti. Eski çamlar bardak oldu. Şimdi dava dosyasını Suudi Arabistan’a devrettik. 

Ne karşılığında? 

Herhalde bayram namazını kralla Mekke’de eda etmek karşılığında değil. Merkez Bankası rezervlerinin dibe vurduğu bir dönemde 40-50 milyon dolar ne ilaç olur ama. Kokusu yakında çıkar. Çünkü seçimler yaklaştıkça can suyuna olan ihtiyaç artıyor.

Benim anlamadığım Sorosçu denilen Osman Kavala için bu yöntemin kullanılmadığı. Soros, “kendi adamı” için şöyle birkaç milyon dolar verse mesele çözülebilir. Ama vermiyor. Ya Soros çok cimri ya da Kavala’yı ciddiye almıyor. 

Selahattin Demirtaş zaten umutsuz vaka. Bütün Kürtler bir araya gelse o kadar parayı toplayamaz. O kalsın içeride.

Şimdi bizim yapmamız gereken gelire tahvil edilecek dosyaları araştırmak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aldı sazı Erdoğan 27 Nisan 2024
Kelle İsterük! 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları