Necati Özkan

Babam ve Cumhuriyet

18 Nisan 2022 Pazartesi

Daha dün gibi hatırımda. 1983 yılının kış aylarıydı. Babam görüşüme gelmişti. Uzun süredir kendisinde rastlamadığım bir heyecanla benimle konuşuyordu. Bir yandan da söyleyeceklerinin, başımızda bekleyen askerler tarafından duyulmasının yaratacağı risklerden çekindiği belli oluyordu.

Birkaç aydır Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’ndeydim. 30 Ağustos 1981’de Kara Harp Okulu’ndan mezun olmuş ve topçu teğmen olarak mesleğe başlamıştım. Kısa süre sonra, 12 Eylül darbesini yapan generaller genç subayların bir karşı darbe yapma ihtimalini ortadan kaldırmak için teğmen, üsteğmen ve yüzbaşı rütbesindeki binlerce subay ile askeri öğrenciye yönelik operasyon başlatmıştı. 

Her ne kadar, genç subayların rejim karşıtı darbe yapma ihtimali olmasa da operasyon üç yıl kadar sürdü ve ordunun pek çok kademesine yayıldı. Bir kısmı Mamak’ta tutuklu kaldı. Toplum, 12 Eylül koşullarında, orduya yapılan bu operasyondan hiçbir zaman haberdar olamadı. Çünkü rejim operasyonla ilgili haberlere ambargo koymuştu.

Ben de bu operasyon kapsamında tutuklanmıştım ve 187 kişiyle birlikte askeri mahkemede yargılanıyordum. O tarihte 56 yaşında bir Ankara Belediyesi memuru olan babam her celseye katılıyor fakat davayla ilgili basın organlarında hiç haber yapılmıyor olmasına inanamıyordu.

SARSICI OLAY

Babam siyaseten sadık bir Adalet Partisi seçmeniydi. “Barajlar Kralı” Süleyman Demirel’i ve “Demir Kırat”ı çok seviyordu. O kadar ki, erkek kardeşimin adını “Adalet” koymuştu. Haliyle oğlunun subay olduktan kısa süre sonra solculuktan tutuklanması onu sarsmıştı. 

Sonradan öğrendim ki tutuklandığım hafta mahallede başı öne eğik dolaşmış. Çok geçmeden, evladının yanlış bir işin içinde olmayacağına inandığı için de asıl yanlışın 12 Eylül rejiminde olduğu noktasına gelmişti. Ve fikrini destekleyecek kanıtlara ulaşmak için dava dosyasının detaylarını okumuştu. Dosya içeriğinin boş olduğunu anlayınca da davanın basında yayımlanması gerektiğine inanmıştı.

Ne var ki askeri rejim haberleşme özgürlüğünü ortadan kaldırarak meşruiyet sağlamıştı. Gazeteler haberi görmüyordu. Babam, benimle yargılanan diğer tutukluların ailelerinden, davayla ilgili haber yapan tek bir gazete olduğunu öğrenince hayatında ilk kez Cumhuriyet satın almaya başlamış. Gerçekten de o sırada Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosunda çalışan genç muhabir Faruk Bildirici, bizim davayı şahsen izliyor ve haber yapıyordu.

Babam, Cumhuriyet’le böyle tanışmıştı. Gazeteyi her gün baştan sona okuyordu. Ziyaretime geldiğinde benimle konuşmak için yaşadığı heyecan, Cumhuriyet’te keşfettiği isimler ve fikirlerin yarattığı heyecandı. “Oğlum bu Cumhuriyet gazetesi hiç de bize anlatıldığı gibi değilmiş...” diyor ve ekliyordu: “İlhan Selçuk, Mustafa Ekmekçi, Uğur Mumcu... Bunlar da meğer bizim gibi Atatürkçü, bizim gibi vatansevermiş...” 

DEĞİŞMEK, DEĞİŞTİREBİLMEK

Babam, Cumhuriyet gazetesi sayesinde o yaştan sonra dünyayı farklı algılamaya, gerçeklere odaklanmaya ve analitik düşünmeye başladı. Cumhuriyet gazetesi, babamın dünyasına bir “netlik ayarı” getirdi. Bir daha eski partisine ya da onun uzantılarına, benzerlerine hiç oy vermedi. 

12 Eylül generalleri, o operasyonlarla 1700 muvazzaf subay ve 3 bin 400 askeri okul öğrencisinin orduyla ilişiğini kesti. Yargılamaların hepsi beraat ile sonuçlandı ama analitik düşünebilen, demokrat kadrolar silahlı kuvvetlerden saf dışı edilmiş oldu. Aynı generaller 1984 sonrasında askeri okulların kapılarını FETÖ’cülere açtı. Sonrası malum. 

Babam ve Cumhuriyet’in hikâyesi dünyayı ve Türkiye’yi düşünürken bana hep ilham kaynağı olmuştur. Hepimizin gerçeği görebilmek, değişmek ve değiştirebilmek için “netlik ayarı” yapmamızı sağlayacak araçlara ihtiyacı var. O araçların en köklü ve kıymetlilerinden biri olduğuna inandığım Cumhuriyet gazetesinde bu haftadan itibaren “Netlik Ayarı” adlı köşede olacağım. Okurun işine yarar, veriye dayalı somut öyküler anlatabilmeyi umuyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Öfke ve değişim 12 Haziran 2023
Nasıl oldu? 30 Mayıs 2023
Yakın elmalar 22 Mayıs 2023

Günün Köşe Yazıları