Yaşamak üzerine çok yazı yazdım. Oysa daha önce yaşamamak konusunu yazacaktım. Bir türlü olmadı. Yazacağım dedim ama olmadı. Bir de yaşayamamak var. Onu nasıl yazmalı? Yılların eylülünde, şubatında duyduğum yepyeni duygulanmaları neden bir türlü edebiyata kazandıramadım? Korkuyor muyum yaşamaktan, yaşayamamaktan?
Yılbaşı yaklaştı, kaç gün kaldı ki? O da gelecek ve gidecek. Sen ağzın açık bütün bu doğa olaylarını insana uygun bir durum gibi yaşayacaksın.
Yaşlılık mı? Kendini başka türlü duymak mı? Bunca zamandır hep yazdın, her birinde o zamanların tadını duymak istedin. Ayıp bu kişinin yaşamak isteği, bir gün daha, bir hafta daha. Bir de bakıyorsun, yıllar sen farkında bile olmadan uçup gitmiş. Nereye mi? Senden uzaklara. Bir daha geri dönülmez bir düşünce olmuş.
Takvimin yaprakları teker teker kopup düştükçe biz insanoğullarının içinde bir şeyler kopar. Bir tel, ama ince yerinden. Sanki bir usta kemancı odana gelmiş, önce dertlerini dinlemiş, sonra da kemanını konuşturmuş. Öyledir müzik aletleri, konuşkandır. Bir keman, bir ut, bir piyano, bir tek telli saz bile yeter insanlığın sohbetine...
Resimler karalamışım. Karmakarışık çizgiler... Değişik biçimler yaratmak istemişim. Bir yanlardan bir şiir çıkmaz mı diye. Her yerden çıkar şiir. Becerebilirsen. Her şey ustalığa bağlı. Kaç yaşında olursan ol, derinden gelen bir keman sesi alır götürür seni uzaklara. Hiç gitmediğin, gidemeyeceğin o yerler gözlerimizin önündedir ama görmek bir beceridir.
Bu akşam neden bu biçim tatsızlıkları anımsıyorum. Okurlarımı renkli dünyalara götürmek istiyorum. Olabilirmiş gibi. Buna yazı denmez, kendi kendine içlenmek denir. İçlenmek unutulan bir söz, hüzün vardır. Keder vardır, cana sıkıntı veren her şey vardır. Kop onlardan, at kafandan hepsini. Bak yaşadın, yaşıyorsun, yaşayacaksın. İlerde bir gün bu satırları okuyacak olan sen misin?
Can sıkıntısı yapışkan bir şeydir. Al kitaplar oku, filmler seyret demişim, bir şey yok. Sen birkaç sözcüğün peşine takılmışsın... Nereye götürürlerse götürsünler razısın. Hiç değilse şu kasım akşamının tadını tat, güzelliği varsa onu ara bul. Bul da hep birlikte değişik yaşam tadı duyalım.
Yine akşam, yine akşam... Boşuna mı demiş Haşim..
Kurtuluş yok.
‘Yine Akşam’
Yazarın Son Yazıları
Huzur
Yağmurda Bir Gün
Seçimlere Doğru
Öykü Gibi
‘Gizli Kalanlar’
‘Susacak mısın?’
Gerçekten Yana...
Sözler ve Gerçekler
Dön Dolap Dön!
Pazar Günleri...
Yaşamanın İçinden...
Fikret Otyam’a Sağlıklar...
Güz, Şiirlerle
Bir Başlarsam
Özgürlüğü Beklerken
Zamanla Yarışmak
Anılar Gerçek midir?
Güçlü Olmak Deyince
Emek Gücü Bir Araya
Masal Yapın Kendinize
İktidar Güçlü Olursa
Bir Mektubu Okurken
Sorunlara Çözüm...
Silivri’ye Giderken...
Neden Öldürüldüler?..
Yeniden Yazmak
Çambel’in Anısına
Kutlamalar Yararlıdır
Günler Geçer Gider
‘Bir Balbay Girer Bin Balbay Çıkar’
Günler Geçip Gider...
Şu Kamer Genç’i Tartışmak!
İsmet Paşa’yı Unutmamak
Bir Masal Gibi
Seçim Üzerine
‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’
‘Yine Akşam’
Edebiyat Üstüne
Yeni Yıla Doğru
O Ağaç Orada...