Adalet devrimi - Ekrem İmamoğlu
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Adalet devrimi - Ekrem İmamoğlu

09.04.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Nisan ayındayız. Egemenliğin millete ait olduğunun ilan edildiği nisan ayının 105. yılındayız. İmparatorlukların parçalandığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun da topraklarının büyük ölçüde daraldığı, elde kalan toprakların da işgal altında olduğu, varoluşsal krizler yaşadığımız günlerin üzerinden bir asırdan fazla geçti. İşte o tarihimizin en zor, en karanlık zamanlarında, yok olmanın eşiğinde, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından, liderlerinden biri bu cennet vatanın üstüne bir güneş gibi doğdu.

Mustafa Kemal, kurtuluşun tek yolunun ancak çok büyük bir milli uyanışla mümkün olacağına inanıyordu. Milletini çok iyi tanıyan büyük lider, Anadolu’dan Rumeli’ye tüm milletin cemiyetlerle örgütlenmesi, ortak mücadele hattının kurulması, milletin birliğinin sağlanması için kolları sıvadı. Kurtuluşa giden yolun taşları döşeniyordu. Nitekim milletin birliğini kurtuluşun tek yolu olarak gören Ata’mız, Samsun’a ayak bastıktan hemen sonra dünya tarihinin en etkileyici kurtuluş manifestolarından biri olan Amasya Genelgesi’nde bunu milletiyle paylaştı: “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.”

‘EGEMENLİK MİLLETİNDİR’

38 yaşındaki büyük lider, Erzurum ve Sivas kongreleriyle pekiştirdiği milli birlik bilincini, 23 Nisan 1920’de milletin meclisine dönüştürerek halkın hanedanın tebaası değil egemenliğin sahibi olduğunu ilan ederek büyük bir devrime imza attı. Egemenliğin Türk milletine ait kılındığı bu devrim, millete dayanan bir devletin ve yasalar önünde herkesin eşit olduğu Cumhuriyet devriminin de başlangıcıydı.

İşte o zamanlardan beri milleti oluşturan vatandaşların yasalar karşısında eşit olduğu, devletin sahibinin millet olduğu ve egemenliğin millete ait olduğu bir ülkede, aynı bayrağın altında yaşıyoruz. Vatandaşları eşit, milleti egemen kılan bu miras; tarihimizin en karanlık zamanlarında büyük bedeller ödenerek kazanılmış, Ata’mızdan miras aldığımız, canımız pahasına korumak zorunda olduğumuz, en büyük emanettir.

Ne yazık ki 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken aldığımız bu mirasın üzerinden bir asırdan fazla zaman geçtikten sonra; milletin egemenlik hakkını, en büyük güç olan millet iradesini, büyük bedellerle kazandığımız eşit vatandaşlık haklarımızı ayaklar altına alan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bugünkü iktidar milletimizin ve vatandaşlarımızın kaderini iki dudak arasına sıkıştırarak hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını ortadan kaldırarak baskıcı, antidemokratik uygulamalarıyla bu büyük mirasa ihanet etmektedir.

GENÇLİK AYAĞA KALKTI

105 yıl sonra dünyanın bir kez daha büyük dönüşümlerin eşiğinde olduğu bir dönemde, bu otokratik iktidar milletimizi telafisi mümkün olmayan kayıplar ve tehditler ile karşı karşıya bırakmaktadır.

105 yıl önce gençlere emanet edilen bir devrimden bugün gençleri birbirine düşürmeye çalışan, birbirine kin beslemelerini isteyen ve kendi iktidarı için toplumu bölen, birbirine karşı kutuplaştıran bir iktidara ve onun başındaki tek adama geldik. O kadar ki milletimizin genç evlatları, adil bir ülke, barış içinde huzurlu bir toplum arzusunu anayasal haklarını kullanarak en barışçı şekilde dile getirdikleri için şiddete uğruyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, hapse atılıyor, beraat edecekleri dosyalarda peşinen cezalandırılıyor.

Bugün 18-25 yaşları arasındaki gençler, içinde doğup büyüdükleri bu iktidarın baskıcı, despotik rejimine itiraz etmekte, onun kötülüklerine boyun eğmemekte ve bu iktidarın yönetimine karşı çıkmaktadır. Gençlerimiz vatanseverlik duygularıyla sevgi dolu, önyargısız, Cumhuriyete ve demokrasiye bağlı; hukukun üstünlüğünü, kişisel hak ve özgürlüklerini korumak ve savunmak için ayağa kalkmış, muazzam bir nesil olduğunu göstermiştir. Gençlerimiz bütün fedakârlıklarıyla birleşmiş, kindar nesil yaratma arzusuna sahip muhterislerin planlarını bozmuş, bir dayanışma nesli olduğunu ortaya koymuştur.

DEMOKRATİK VE KARARLI MÜCADELE

Başta gençlerimiz olmak üzere tüm milletimiz adalette, vicdanda, ortak kaderde, demokrasi ve hukukun üstünlüğü anlayışında birleşmiş; vatandaşının emeğine, birikimine, malına, mülküne, tapusuna, diplomasına, itibarına, hayatına el koyma cüretini kendinde gören bu anlayışa karşı itirazını en yüksek seviyeye çıkarmıştır. Milletimiz bu anlayışa ve onun dayattığı sisteme karşı mücadele kararlılığındadır.

Toplumumuz bütün farklılıklarıyla Saraçhane’de, miting meydanlarında, önseçim sandıklarında, boykotlarda, imza kampanyalarında, bedel ödeme pahasına tavrını ortaya koyuyor, gücünü ve iradesini gösteriyor. Anayasal haklarını en yaratıcı yöntemlerle kullanan milletimiz, meşru demokratik yöntemlerden uzaklaşmıyor, tam aksine iktidarı da meşru ve demokratik yöntemlere çağırıyor.

Barışçı, demokratik, anayasal haklara dayanan meşru eylemleri zorla, şiddetle bastırmaya, hukuksuz kararlarla milleti pes ettirmeye çalışanlar bilmelidir ki; bu yaptıkları milletin kararlı, inançlı, vatansever duruşuna, onun haklılığına karşı girişilmiş gayrı meşru, gayrı hukuki müdahalelerdir.

MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR

Mızrak çuvala sığmamaktadır. Bu millet seçtiklerine sınırlı ve geçici yetkiler vermiştir. Millet seçtiklerini devletin sahibi kılmamış, devletin tapusunu onlara vermemiş, devleti mülk edinme yetkisini devretmemiştir. Millet; iktidar yetkisi verdiklerine millete zulmetme hakkını, rakiplerini ortadan kaldırma ve milleti seçeneksiz bırakma yetkisini de vermemiştir. Tam tersine buna tevessül eden muktedirlere karşı mücadele kararlılığını geçmişte olduğu gibi bugün de ortaya koymaktadır.

2017 yılında milletimizin başına bela edilen, ekonomiyi, liyakati, hukukun üstünlüğünü, bağımsız yargıyı ortadan kaldıran, milletin huzurunu perişan eden bu rejim, ilk büyük hukuksuzluğuna 2019 yılında imza atmıştır. Anamızın ak sütü kadar helal oylarla kazandığımız İstanbul seçimlerinin iptali, ülkeyi adım adım sürükledikleri uçurumun ilk basamağı olmuştur.

Seçimi kaybettikleri gece bir yandan devletin kanalları diğer yandan hısım, akraba, eş, dosta sahiplendirilen medyaları ile milletin iradesini yok saymaya başlamışlardır. Bir oyla bile seçim kazanılan bir sistem olan demokraside “Sen 13 bin oyla seçim kazanacağını mı sanıyorsun” diyecek kadar demokrasiden ve hukuktan uzak olduklarını milletimize göstermişlerdir.

TARİHTE KARA BİR LEKE

6 Mayıs’ta demokrasi tarihimize kapkara bir leke olarak geçecek bir kararı rejimin ve zatı muhteremin baskısı ile aldırmışlar ve ne yazık ki 16 milyonun iradesini yok sayarak seçimi iptal ettirmişlerdir. Ancak kendi seçmenleri de bu tutumlarını ahlaki bulmamıştır. Sonuçta milletimiz demokrasiye inancının tam olduğunu ortaya koymuş, bu ahlaktan ve hukuktan yoksun karara cevabını 23 Haziran 2019’da 13 bin farkı 806 bin farka çıkararak hak, hukuk ve demokrasi dersiyle vermiştir.

İktidar milletin bu büyük uyarısından dersini almamış, milletin güçlü iradesiyle yetkiyi bize vermesini hazmedememiştir. O günden sonra idari tacizleriyle sayısız teftiş ve denetimleriyle hukuki ve finansal engellemeleriyle İBB’nin ve İstanbul’un malına, mülküne el koymalarıyla hukuksuz ve baskıcı müdahalelerini artırmıştır. Tek adam rejiminin bir avuç şürekâsıyla yürüttüğü tüm bu adaletsiz, hukuksuz, sorumsuz çabalar sonuç vermemiş, 2024 yerel seçiminde milletimiz büyük bir teveccüh ile 1 milyonun üzerinde farkla tarihi bir oy sayısıyla görevi, emaneti yine bize teslim etmiştir.

‘TURBUN BÜYÜĞÜ’

6 yılda 1300’ün üzerinde denetim, teftiş ve icat edilmiş suçlamalarla, soruşturmalarla beni ve yönetimimi baskı altına almışlardır. İktidarın başı, 17 bakanıyla İstanbul’da bana karşı seçim yürütmüş, seçimi kaybedince hazımsızlıkları daha da büyümüş ve yeni bir seçim daha kaybetmek korkusuyla yepyeni baskı araçlarını, yöntemlerini ve aparatlarını devreye sokmuştur. Kaybedilen seçimlerin hazımsızlığı, kaybedilecek seçimlerin korkusu akıllarını başlarından almıştır.

Tarihte bir seçilmişin başka bir seçilmişe yaptığı görülmemiş biçimde özel operasyon birimleri kurulmuş, onlar adı konmadık olağanüstü yetkiler ve imtiyazlarla donatılmış, yargı tacizi dünya siyaset tarihine geçecek boyutlara ulaşmıştır. Bu sürecin gerçek savcılığını üstlendiklerini de “turbun büyüğü” diyerek ilan etmiş oldular.

Cumhurbaşkanı turbun büyüğü diyerek başta yargı ve yürütme olmak üzere tüm organların, tüm makamların yetkilerini kendinde topladığını da ilan etmiş oldu. Daha önce Ergenekon sürecinde de kendisinin tüm hukuksuz davaların savcısı olduğunu ilan etmiş ve o zaman “Aldatıldık, affedin” diyerek işin içinden sıyrılmıştı. Ancak bu sefer millet ona bu şansı vermeyecek, millet bu kez kendi iradesine göz koyan bu anlayışa geçit vermeyecektir.

MİLLETİN BİRLİĞİ VE İRADESİ

Bizler milletçe “Devletin dini adalettir” inancına sahip çıkan, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” hümanizmini çağlar boyu devlet geleneğimiz gören bir anlayışa sahibiz. Bu anlayıştan vazgeçmeyecek, Çanakkale’den İstiklal Mücadelesi’ne, Cumhuriyetin ilk yüzyılından ikinci yüzyılına, 86 milyon yurttaşımızın eşit hissedar olduğu bu vatanı; hak, hukuk, adalet, demokrasi ve zenginliğe kavuşturma mücadelemize sarsılmaz bir inanç, kararlılık ve iradeyle devam edeceğiz. Devletimizi, yargıyı, idari kurumlarımızı itibarsızlaştıran kumpas, yalan, iftira, gizli tanık uygulamalarıyla büyük bir mücadele içinde olacağız. Sanatçısına, gencine, emeklisine, iş insanına, sendikacısına zulmeden, vatandaşlarını yargıyla korkutup sindirmeye çalışan bu rejime karşı milletin birliği, kuvveti ve iradesine yaslanarak mücadele edeceğiz.

Biliyoruz ki tarihin hiçbir zamanında bu millet devletin gücüyle kendine diz çöktürmeye çalışan, oligarşik iktidarlarını millete dayatanlara boyun eğmemiştir, yine eğmeyecektir.

‘ADALET VE DEVRİMİ VAAT EDİYORUM’

Milletin vergisiyle ayakta duran devletin kanalı TRT ve iktidara göbekten bağlanmış yandaş medyalarında şahsıma, aileme, anneme, eşime, kutsalıma, haysiyetime hakaret eden; mübarek ramazan ayında kul hakkı yemekten, 2019’da bir ramazan gününde seçimi, 2024’te bir ramazan iftarında 31 yıllık diplomamı iptal etmekten imtina etmeyen, cesaretle, mertçe yarışmaktan kaçan bu bir avuç muhterise teslim olmayacağız. Korkuları, bana yönelik operasyon günü zirveye çıkmış, bütün bir şehri adeta bir sıkıyönetim uygulamasıyla darbe günlerinde olduğu gibi ablukaya almışlardır. İşte bu bile aldıkları kararı millete anlatamayacaklarının en büyük göstergesiydi.

Bu akıldan kurtulmanın tek yolu bir adalet ve demokrasi devrimidir. Okula aç gidip gelen çocuklar için gelirde, vergide adaletsizlikler yaşayan, kaliteli eğitime, eşit sağlık hizmetine ulaşamayanlar için sistemin altında ezilen, dünyadaki akranlarının her geçen gün gerisine düşen gençlerimiz için mülakat mağdurları için ayrımcılığa uğrayan herkes için “adalet devrimi”. Diploması, işi, gücü, tarlası, evi, tapusu, bankadaki parası hatta geçmişi ve geleceği tehdit altında olan hepimiz için bir adalet devrimi vaat ediyorum. Kuracağımız özgürlükçü parlamenter demokrasi tüm vatandaşlarımız için adil, eşit ve güvenilir bir devletin garantisi olacak. Tüm bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunduğu güvenilir ve güçlü bir devlet yapısı, bizi küresel rekabette ileri taşıyacak.

YENİ BİR DÖNEM

Adil bir Türkiye’nin, 86 milyonun yetenekleri ile 21. yüzyılda, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında; ekonomide, bilimde, teknolojide, eğitimde, sağlıkta, üretimde, tarımda, hayatın tüm alanlarında zenginleşeceğine ve kazanan ülkeler arasında yer alacağımıza inancım tamdır. Bu yolculukta dünya tarihinin en demokratik, en büyük katılımlı, en örgütlü, en güçlü seçim hazırlıklarını yapacağımızı taahhüt ediyorum.

Adalet devrimini, özgürlükçü ve demokratik parlamenter sistemi, üreten, zenginleşen, adil paylaşan Türkiye’yi her zaman, her koşulda adalet isteyen milletimizle “şucular bucular” demeden, partizanlıktan uzak bir anlayışla ver edeceğiz.

15.5 milyon oyla cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildiğim, tarihin en katılımcı anlayışı ve yurttaş iradesiyle tabandan başlayan bu yolculuk yepyeni bir geleceğin habercisidir. Tek adamcılıktan, kula kulluk edenlerden, intikamcı kalpleri olan muhterislerden bu memleketi, milletimizi kurtaracağız.

Türkiye dünyaya ilham kaynağı olan yeni bir dönemi hak ediyor. Bu yeni dönemi gençlerin öncülüğünde adalet ve demokrasi talep eden milletimizle getireceğiz.

SİLİVRİ

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025