Anadolu topraklarında gelişen birbirinden büyük uygarlıkların yöneticileri, inşa ettirdikleri binlerce kişilik tiyatroların taş basamaklarına insanları oturtarak yaşadıkları olayları sorgulamalarını sağlamışlar. Buralarda insanlara iyi ve kötünün, aydınlık ve karanlığın ipuçları verilmiş, hayal dünyalarıyla yaratıcılıkları desteklenmiş. Böylece toplumsal gelişim sağlanarak Rönesans dönemiyle birlikte inşa edilen daha gelişmiş tapınaklar, heykeller, resimler, bestelenen çok sesli dini müziklerle güzel sanat dalları kullanılarak insanların düşünsel yapıları, arzu ve istekleri şekillendirilmiş, barok dönemin yolu açılmış.

Birkaç yüzyıl sonra her tür sanat eserine süslemeler eklenerek bu akımla birlikte insanların yaşamlarına daha büyük özgürlükler getirilmiş. Kötülüklerden bıkan kral ve zenginlerin varlıklarını, topraklarını bu dönemlerde halklarıyla paylaşmaları sonucu özgürlüğün değerini, keyfini birlikte yaşayan ve yaşatan yöneticilerin saygınlıkları artmış, saraydaki yaşamları günümüze kadar toplumları tarafından titizlikle korunmuş.

Avrupa’da yaratıcılık yaşama dair insan aklının alabileceği her şeyin betimlenmesini sağlamış. Doğa olaylarını konu alan müzikler bile bestelenmiş (Vivaldi, Mevsimler). Rönesans döneminden itibaren insanların beyinlerinde sadece düşünsel olarak yaratıp besledikleri inanç dünyalarının figürleriyle toplumların merakı, yaratılan eserlere ilgisi artmış.

KÖY ENSTİTÜLERİ

50 yıldır çocuklarımızın ve halkımızın kafası, anlamını bilmedikleri bir sürü kelimeyle karmakarışık. Değişime uğrayan Türkçemizin yardıma ihtiyacı var. Ülkemizde daha çok yaz aylarında, yerli yabancı turistlere yönelik konser düzenlenen antik tiyatrolar, pandemi benzeri salgınlarda sosyal mesafeye uyularak kültürel çalışmalara ev sahipliği yapabilir. Eğer buralarda konserler yanında halka açık tiyatro oyunları sergilenirse, belki Köy Enstitüleri benzeri çok olumlu gelişimlerin önü açılır. Binlerce kişilik tiyatrolarda oynanan nitelikli oyunlarla, ana dilimiz yine toparlanır, eski güzelliğine kavuşarak geliştirilir.

Avrupa’da iyi ve güzele giden yolun taşlarının döşenmesi, insanların düşünce yapılarının geliştirilmesi, yüzlerce yıl sürmüş. Ülkemizde Atatürk önderliğinde 100 yıl önce başlatılan özgür düşünce ve kalkınma hamlelerinin devamı bizleriz. Bize çok şey anlatan taş yapıların, kültürel varlıkların öykülerini araştırarak üstünde yaşadığımız bu güzel toprakların değerini kavramalıyız. Avrupa’da yaşanan yüzlerce yıllık gelişim, bizler için Cumhuriyet, toplumsal gelenek ve göreneklerimizi geliştirerek yürüyebileceğimiz en emin yoldur. Bu nedenle eski ve yakın sanat tarihimize ışık tutan eserleri okuyarak, araştırarak, ören yerlerini gezerek yaratılan sanatsal değerlerimizin saçtığı ışıktan yararlanmalıyız. Yaşadıklarımızı sorgulayabilmemiz, toplumsal huzurumuz ve kalkınmamız için bu son derece önemli.

ERDEN BİLGEN

TROMPET SOLİSTİ