Cumhuriyete sahip çıkmak - Prof. Dr. Can Ceylan
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Cumhuriyete sahip çıkmak - Prof. Dr. Can Ceylan

13.05.2025 08:25
Güncellenme:
Takip Et:

16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumunda anayasanın çok sayıda maddesi için değişiklikler oylandı. Yüzde 51.41 evet oyu ile kabul edilen değişiklik paketindeki en kritik maddeler; yürürlükteki parlamenter sistemin kaldırılarak yerine partili başkanlık sisteminin getirilmesi, başbakanlık makamının ortadan kaldırılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapılanmasında değişiklikler yapılması idi. Bu şekilde demokratik parlamenter sistem yerini; yürütmenin başının, aynı zamanda cumhurun da başı olduğu, demokratikliği tartışılır sancılı bir sisteme bıraktı.

Burada en önemli paradoks, cumhurbaşkanının partili olması ile aynı zamanda yürütmenin de başında olduğu için kendisine oy vermeyen halk kesimlerine nasıl eşit mesafede duracağıydı. Nitekim 2018 ve 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 47 gibi neredeyse halkın yarısını temsil eden büyük bir halk kitlesi cumhurun başında olmasına onay vermemiş oluyordu. Bunun en çarpıcı sonuçlarından birisi de cumhurbaşkanına hakaret davalarının sayısındaki dikkat çekici artışlar olmuştur.

Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan verilere bakıldığında; Recep Tayyip Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanlığına geçilmeden önceki 2015- 2017 yılları arasındaki dönemde; cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla TCK kapsamında açılan dava sayısı toplam 8 bin 407 iken (ortalama yıllık 2 bin 802), partili cumhurbaşkanlığına geçildikten sonra 2018-2020 yılları arasında bu sayı 30 bine yükselmiştir. Bu sayının önceki 2001-2013 arası 13 yıllık sürede toplam 933 olduğuna bakıldığında hakaret davası sayılarının partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi ile uçuşa geçtiği görülmektedir.

Sonuç olarak cumhurun başının partili olması, yapılan eleştirilerin siyasi bir parti başkanına değil, cumhurbaşkanına ya da devlete yapılmış olduğu değerlendirilmesine yol açarak demokrasinin ana unsuru olan ifade özgürlüğü açısından büyük bir sorun oluşturmaktadır.

ALGI YÖNETİMİ

TBMM başkanvekili ve DEM Parti milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in ölümüyle, kendisinin bazı söylemlerinin yeniden gündeme getirilmesi; “Cumhuriyetin halkın belirli kesimleri arasında ayrımcılık yaptığı, zorba bir yönetim şekli olduğu” gibi etekteki taşları döken bazı yorum ve imaları da ortaya çıkarttı. Bu değerlendirmelerin Cumhuriyetin artık yeni bir yönetim şekline evrilmesi gerektiğini imlemek isteyenler tarafından yapıldığını ya da bu kesim için fırsat yarattığını söylemek; ılımlı İslam savunucusu siyasal iktidarın anayasayı değiştirme plan ve söylemlerine bakıldığında hiç de yanlış olmaz.

Lafı dolandırmadan, açıkça ifade etmek gerekirse; kimse yakın tarihimizdeki hak ve hukuk tanımazlığı, emek sömürücülüğünü, adil olmayan gelir paylaşımını, köşe dönücülüğü, işbirlikçiliği Cumhuriyete, Cumhuriyetin hayırsızlığına yüklemek gafletine düşmemeli.

Cumhuriyet, padişahın kul köle düzenini yıkıp, halka birey olma özgürlüğünü veren, köylüsüne, işçisine sahip çıkan, yücelten, kimsesizlerin kimsesi olmayı önceleyen, demokratik bir rejim olarak “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” anlayışıyla kurulmuştur. Ardından yapılan devrimler, uygulamaya koyulan ilkeler ve kalkınma hamleleri de bütün dünyanın dikkatini çekmiş, takdirini kazanmıştır.

TARİHSEL GERÇEKLER

Yine kimse kurulan İstiklal Mahkemelerini diline dolamasın. İstiklal Mahkemeleri, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında ayaklanma çıkaran ve yağmaya kalkışanları, bozguncuları, orduya ait silah ve mühimmatı çalanları, casusları, asker kaçaklarını ve bağımsızlık hareketini engelleme amacıyla propaganda yapanları yargılamak için kurulan mahkemelerdir. Aynı şekilde; merkezi yönetime karşı, halkı kışkırtan hilafet taraftarı, şeriat yanlısı ayaklanmalar da gerektiği şekilde bastırılmıştır.

Sonraki süreçte Cumhuriyet ve olmazsa olmazı demokrasi emperyalist çomaklarla çok sayıda darbe görmüş ama yıkılmamış, halkın iradesi ile tekrar ayağa kalkmayı bilmiştir. Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nde vurguladığı gibi, “Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma. Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadrü kıymetten.”

Cumhuriyet sonrası dönemde faili meçhuller, zulümler, ayrımcı uygulamalar yapıldığı bir gerçektir. Ancak bunlar Cumhuriyetin değil, onun içinde palazlanmış işbirlikçi faşist zihniyetlerin, fırsatçıların alçaklığından başka bir şey değildir. Farklı bir rejim peşinde koşanlara da sormak gerekir: Sözgelimi, Stalin dönemi sosyalizmi çok mu emekten, adaletten, haktan ve halktan yanaydı? Suudi Arabistan’daki rejim çok mu eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve çağdaştır?

Her rejim içerisinden, halk düşmanları, çıkarcı güruhlar, işbirlikçi hainler çıkacaktır. Önemli olan bu şer odaklarına fırsat vermeyecek, göz açtırmayacak bir sistemi, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” yurttaş bilincini rejime eklemeyi başarmak, Cumhuriyeti ve değerlerini korumaktır. Başka bir deyişle, halkın egemenliğine ve eşitliğine dayanan Cumhuriyeti, başka bir yönetim şekline devşirmeye çalışmak gaflet, dalalet ve hıyanetten başka bir şey değildir. 

Prof. Dr. Can Ceylan

Yazarın Son Yazıları