Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kanal İstanbul Marmara Denizi'ni Öldürür - Prof. Dr. A. Cemal SAYDAM
Yakın tarihimizde eşine ender rastlanır şekilde, tüm bilim dünyası bir çevre sorunu hakkında hemfikir oldu. Marmara Denizi’nde yaşanan çevre felaketinin nedeni hakkında verilen ortak karar, karasal girdilerdir. Elbette karasal girdiler, tek neden değildir. Ama bu girdiler içinde en önemlisi, en etkilisi, evsel atıklardır. Marmara Denizi çevresindeki nüfus yoğunluğu, bu insanların günlük faaliyetleri sırasında ürettiği evsel, sanayi ve tarımsal girdilerdir. Bir de konumu nedeniyle, kontrolü elimizde olmayan dış faktörler vardır. Karadeniz’den gelen yük, Tuna Nehri’nin Avrupa’da drene ettiği devasa alan ve buradan kaynaklanan yükler.
Deniz bilimleri açısından, zaten astımlı doğan bir çocuk olan Marmara Denizi’nin bunca yükle baş edemeyeceği, yapılan çalışmalarla ortaya konmuştu. Yerel ve ithal kaynaklardan gelen yüklerle baş etme yetisini kaybetmişti veya kaybetmek üzereydi. Son yıllarda ortaya atılan Kanal İstanbul Projesi bağlamında, ben ve birkaç uzman bilim insanı, olası her fırsatta toplum karşısına çıkıp projenin Marmara Denizi’nde onulmaz, geri dönülmez etkileri olacağını, zaten doyum aşamasına gelmiş kirliliğin daha da artacağını, Marmara Denizi’nin bu yükü asla kaldırmayacağını anlattık. Siyasi otoriteyi, bu girişimden uzaklaştırmak için elimizden geldiğince mücadele ettik.
Ne var ki projeden vazgeçmek bir yana, ortaya bir de deniz bilimleri açısından konunun uzmanlarınca hazırlanmadığı ortada olan, okunmaya dahi değmeyecek feci hatalarla dolu bir ÇED raporu çıktı. 200’den fazla bilim insanınca hazırlandığı söylenen, iki denizi birleştirecek bir projeye, “olur” diyen tek bir bilim insanına rastlamadık. O dönemin Çevre Bakanlığı müsteşarı, 30 Aralık 2019’da Independent Türkçe’de kaleme aldığı yazıda, Kanal İstanbul’un Marmara Denizi üzerine yapacağı etkileri sıralamış, “Eğer yapılırsa Marmara Denizi ölür” demişti. Yani işin uygulama tarafında en üst düzeyde makam sahibi olan bir bilim insanı bile karşı çıkmıştı projeye.
MARMARA BU YÜKÜ KALDIRMAZ
Ben, Marmara Denizi’nin bu duruma gelmeden önceki halini, dolu bir bardak olarak tanımlıyor, bardağın taşması için son bir damlaya ihtiyaç olduğunu, Marmara’nın üzerine gitmememiz gerektiğini vurguluyordum. Karasal kirleticilerden bahsederken Ergene Havzası’nı örnek gösteriyordum. Havza bazında yapılan çalışmaları takdir ediyor, mücadelenin bu şekilde yapılması gerektiğini belirtiyor ancak arıtılan suyun kesinlikle Marmara Denizi’ne yönlendirilmemesini, Ege Denizi’ne yönlendirilmesini öneriyordum. Üzerine basarak yineliyordum: “Marmara Denizi bu ilave yükleri kaldıramaz. Yapmayın.”
2020’nin kasım ayında, sistemin ilk ayağının devreye alındığını, arıtılan suyun Marmara Denizi’ne verilmeye başlandığını üzülerek gördüm. “Kanal İstanbul yapılırsa bardak taşar, yapmayın” derken mevcut yükler ve eklenen Ergene yüküyle, bardağı taşırdık.
Müsilaja neden olan deniz canlısı, kendi başına çok memnun. Olan bitenden habersiz. Marmara Denizi’nde karşılaştığı, bir tek kuş sütü eksik olan ziyafet sofrasında, yemeyi, çoğalmayı sürdürüyor. Denizin hayat taşıyan ilk 25-30 metresinde çoğalıyor. İşin sonunda yüzeye çıkan, görsel kirliliğe neden olan müsilaj, sorunun görünen kesimidir. Asıl dert alttadır. Yapılan temizleme işlemleri görseldir. Topluma bir şeyler yapıldığı algısı verir. Başkaca yararı olmaz. Harcanan emek, zaman ve yakıt ise cabasıdır.
NE YAPMALI?
Yine dönemin Çevre Bakanlığı müsteşarı, 14 Mayıs 2021’de, Independent Türkçe’de yazdığı, benim de altına imza atabileceğim yazısında, bu musibete karşı neler yapılması gerektiğini sıralamıştı. Durum sandığımızdan daha ciddidir.
Tüm atıkları bir anda temizleyemeyeceğimize veya durduramayacağımıza göre yapılacak ilk iş, Ergene Havzası suyunu hemen eski mecrasına sokmaktır. Bunlar daha iyi günler. Önümüz yaz. Sucul sistemler, göl, nehir, deniz fark etmez, yaz aylarında ısınırlar. Tabakalaşma, organik parçalanma, oksijen gereksinimi artar. Atmosferden giren oksijen azalır.
Deniz salyası, eninde sonunda Marmara Denizi’nin dip kesimine çökecek, orada zaten tükenmiş (laf olsun diye yazılmadı, tamamen sıfırlanmış) oksijeni daha da yok edecek, muhtemelen dip kesimi tamamen kaybedilecektir. Üst taraftaki durum bellidir. Alt tabaka da giderse geriye simsiyah ve kokulu Marmara kalır. Tüm Marmara Bölgesi elimizden uçar gider. Bir daha asla geri gelmez. Burada, asla olarak bahsedilen zaman dilimi, 5-10 bin yıldır.
Bunca yaşamsal sorun varken Kanal İstanbul demeyi, akıl ve bilim kabullenmez. Bilime rağmen hiçbir şey yapılmaz. Bilimle inatlaşılmaz. İnatlaşılırsa kazanacak taraf baştan bellidir.
PROF. DR. A. CEMAL SAYDAM
DENİZBİLİMCİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu