Olaylar Ve Görüşler

Para politikalarının başarısızlığı ve enflasyon - Prof. Dr. Orhan Şener

09 Ocak 2024 Salı

Türkiye’de 50 yıldır uygulanan para politikası sonucu; adil gelir dağılımı, kaynakların etkin kullanımı ve makroekonomik istikrar son derece bozulmuştur. Azgelişmiş ekonomiler için kullanılan “Maaş ve ücretler merdivenle, fiyatlar ise asansörle yükselir” sözü, para ve faiz politikalarıyla genel ekonomik istikrarın sağlanmasının olanaklı olmadığını vurgular. Asgari ücrete, emeklilere ve çalışanların maaşlarına yapılan zamlar birkaç ay içinde enflasyonla eridiğinden, yoksulluk her yıl daha da artmaktadır. Asgari ücrete yapılan zam nedeniyle işsizlik ve kayıt dışılık da artacaktır. Çünkü, 17 bin 2 TL tutarındaki asgari ücretin işverene maliyeti yaklaşık olarak 25 bin TL olacaktır. Yüksek enflasyon nedeniyle 33 bin lira emekli maaşıyla profesörler yoksullar sınıfına girerken; ortalama 10 bin 500 lira maaş alan 13 milyon emekli ise açlık sınırının altında kalmışlardır. Yapılan son zamlar ise kısa sürede eriyeceğinden yoksulluk oranı düşmeyecektir.

KAMU SEKTÖRÜ GERÇEKTEN BÜYÜK MÜ?

Yoksulluğu önlemeye yönelik olarak ABD’deki politikalar başarısız olmuştur. 1980’li yıllarda Friedman’ın “Negatif Gelir Vergisi” uygulamasına karşın, yoksul sayısı her yıl daha da artmaktadır. Uygulamaya göre, ailelerin elde ettikleri gelir ile yoksulluk sınırı geliri arasındaki fark, devlet tarafından ailelere “Negatif Gelir Vergisi” olarak ödenir. Bu açıklamalarımız, Türkiye’de de yoksulluk boşluğunu dolduracak gelirin, sosyal yardımlar biçiminde ve özellikle seçim yatırımı olarak ödenmesinin yoksulluğu önlemesi düşünülemez. Ne yazık ki siyasi partiler, işçi sendikaları ve akademisyenler bile, yoksulluğu önleyici alternatif kamucu politikalar üzerinde durmamaktadırlar. Bunun nedeni, kamu sektörünün çok büyük olduğu ve bu nedenle küçültülmesi gerektiğini savunarak seçmeni yönlendirmeleridir.

OECD ülkelerinde kamu sektörünün bütçe gelirlerine göre büyüklüğünün ortalaması yüzde 46.2 olup Fransa’da 53.5, İsveç’te 48.6, Almanya’da 47.9, Yunanistan’da 50.5, İtalya’da 48, İngiltere’de 41.8, ABD’de 32.8’e kadardır. Türkiye’de ise uzun yıllar boyunca yaklaşık yüzde 23 kadar olan, bütçe gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 16’ya kadar düşmüştür. (Bütçe harcamalarının temel alındığında yukarıdaki oranlar yaklaşık yüzde 5 kadar daha fazla çıkar). Bütçe gelirlerindeki dramatik artış nedeniyle Yunanistan’da 2023 yılı enflasyon oranı yüzde 3.2’ye kadar düşürülmüştür. Karşılaştırmalarımız piyasacıların ve sağcı politikacıların kamu sektörünün büyüklüğünü, sosyalist ülkelere benzetme çabalarının önyargılı olduğu anlaşılmaktadır.

Sosyal devletin en önemli göstergesi; eğitim, sağlık, sosyal konut, toplu taşıma ve sosyal güvenlik hizmetlerinin yeteri nitelik ve nicelikte üretilmesidir. Türkiye’nin son derece küçük devlet bütçesiyle bu hizmetleri gelişmiş ülkeler düzeyinde sunması olanağı da bulunmamaktadır.

SOSYAL DEVLET OLMANIN KOŞULLARI

Ne var ki bu hizmetler aile bütçelerinin en önemli harcama kalemlerini oluşturması nedeniyle, Türkiye’de para basarak ve faizleri düşürerek ya da yükselterek yoksulluğu önlemenin ve ekonomik dengenin sağlanmasının olanağı yoktur. Bu nedenle, vergi ve kamu harcaması reformu yapılarak kamunun büyüklüğü en uygun düzeye yükseltilmelidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları