Vaka-Hasta İkileminde Covıd-19 Sendromu: Sağlık Bakanlığının Bilimsel Açmazı - Prof. Dr. Bekir S. KOCAZEYBEK
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Vaka-Hasta İkileminde Covıd-19 Sendromu: Sağlık Bakanlığının Bilimsel Açmazı - Prof. Dr. Bekir S. KOCAZEYBEK

14.10.2020 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 30 Eylülde yaptığı rutin basın toplantısı sürecinin gazetecilerle soru-yanıt kısmında aylardır Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve şahsımın da içinde olduğu birçok bilim insanları tarafından ileri sürülen Türkiyede Covid-19 verileri gerçekten uzak, veriler eksik, toplam vaka sayısı daha yüksek ve Türk halkı kamuoyuna doğru bilgiler verilmiyor” görüşünü destekler şekilde ağzından baklayı çıkarmıştır.

Enfeksiyon hastalıkları epidemiyolojisi ekseninde vaka (Türkçesi, olgu) ve hasta kavramlarının farklı niteliklerini kendince gazeteciler ve kamuoyunun gözü önünde öne çıkararak Covid-19 pandemisinin ulusal ve küresel düzeyde toplum sağlığını direkt ilgilendiren bulaşıcılık kavramını anlamından ve bağlamından çıkarmış ve ulusal çıkarlar” retoriğine oturtmuştur.

Enfeksiyon hastalıkları/epidemiyoloji, patolojik anatomi ve immünoloji bilimlerinin öncü bilim insanları Dr. J. Snow, Dr. G. B. Morgagni ve Dr. E. Jenner’ı, mezarlarında adeta ters döndürmüştür. Neden mi? Özetle diyor ki Her vaka hasta değildir, çünkü testi pozitif çıktığı halde hiç semptom (belirti) göstermeyen var.

ANA OMURGA BULAŞICILIK

Büyük çoğunluğu bunlar oluşturuyor. Biz, 29 Temmuzdan beri turkuvaz panoda vaka yerine hasta sayılarını veriyoruz...” Ayrıca itiraf niteliğinde Semptom göstermeyen ve büyük çoğunluğu oluşturan insan topluluğuna da -bunlar- diyerek bunların salgın açısından önemi bulaştırıcı, yani taşıyıcı olmalarıdır” diye ekliyor.

Sağlık Bakanı bu son ifadesinde Hipokrat ve Dr. Snow’dan bu yana yoğrulan temel epidemiyolojinin en temel paradigması olan “Halk Sağlığında Enfeksiyöz Hastalık ve Bulaşı” ile ilgili gerçeği açıkça ifade ediyor ama çok net gerçekleri ıskalayarak vaka-hasta kavram fetişizmi ile gazetecinin o sorusunu kendince geçiştirmeye çalışıyor, ancak; bulaşıcılık kavramını bir çırpıda harcıyor ve inandırıcılığına son büyük darbeyi vuruyor.

Neden mi vuruyor?Öncelikle yüzyıllardır bilimsel çalışmalarla şekillenen salgın hastalıkları epidemiyolojisi neyi öngörmektedir? Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 1993 Temel Epidemiyoloji kitabına göre kısaca Salgın hastalık etkeninin öncelikle tanısı konulur ve buna göre korunma ve kontrol yolları belirlenerek bulaşıcılık durdurulur” diyor.

Yani enfeksiyöz, salgın hastalıklarda halk sağlığı yönünden ana omurga, bulaşıcılık kavramıdır.

Nitekim 2020 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’ne layık görülen ve bir RNA virüsü olarak karaciğer kanserindeki rolü kesin olan Hepatit C virüsünün (HCV), (Covid-19 etkeni de bir RNA virüsü) toplumda görülme sıklığı aynen Covid-19 gibi yüzde 80i asemptomatik, yüzde 20si semptomatiktir.

Tüm bu HCV pozitif olguların ortak paydası nedir? Başlıca kan ve kan ürünleriyle olmak üzere kişiden kişiye bulaştırıcı özellik göstermeleridir.

HEPSİ BULAŞICI

HCVli yüzde 80 oranındaki asemptomatik kişilerden kan ve kan ürünleri bulaşını göz ardı edebilir miyiz? Hayır. Yüzde 20 semptomatik kişilerin de bulaşını göz ardı edebilir miyiz? Buna da hayır. Yani yüzde 80 asemptomatik (Bakanın Covid-19da istatistiğe koymadığı yüzde 80 vaka gibi) kişiler de yüzde 20 semptomatik (Bakanın Covid-19da istatistiğe koyduğu yüzde 20 hasta gibi) kişiler de HCV vakasıdır ve bulaştırıcıdır.

Bilim insanları, HCVnin bulaşına karşı savaşta tüm bu vakalara karşı korunma ve tedavi stratejileri geliştirirler ve vakaların tümünü istatistiğe koyarak ancak başarılı olabileceklerini bilirler.

Salgın hastalıklarla ilgili bu temel kavramlar bilinmesine karşın Covid-19 sendromunun Aralık 2019dan bu zamana kadar vardığı sonuç, tek bir ifadeyle toplumsal buhrandır.

Bugün için küresel düzeyde varılan bu sonuca ilişkin ana sorun nedir? Covid-19 etkeni SARS-CoV-2 virüsünün bir türlü durdurulamayan bulaşıcılığıdır. Covid-19 sendromunda vaka-hasta ekseninde bulaşıcılık ilişkisinin literatür verileri doğrultusunda bir klinik mikrobiyolog olarak irdelemesini yaparsak:

Vaka (olgu), hem enfeksiyon hastalığı (hastalıkla ilgili klinik belirti ve bulguları laboratuvar ile destekli bir ya da çok etken mikroorganizması var olan kişi) hem de enfeksiyonu (Bu kavram enfeksiyon hastalığı kavramından farklı olup var olan etken mikroorganizma ile ilgili mikrobiyolojik laboratuvar verileri -serolojik ve moleküler testleri- pozitif olabilen ancak klinik bulgu ve belirtileri olmayabilen kişi) olabilen kişileri tanımlamakta kullanılmaktadır.

DSÖ: TAM 7,5 KATI

Bu her iki durum da tıbben klinikte bu kişi, bu etkenle ilgili gerek semptomatik gerekse asemptomatik olarak kesin vakadır. Onu vaka yapan niteliği etken virüsün yani SARS-CoV-2nin bilimsel kabul gören tanı testiyle saptanmış olmasıdır.

Buna karşın hasta kavramı ise Bakanın konuşmasında Covid-19 hastası (hastaneye yatırılan, klinik bulgu ve belirtileri ile PCR testi pozitif olan kişilerdir) olarak kabul görüp turkuvaz panoya konulan kişilerdir.

Bu kişilere karşın istatistiklere konulmayan ve vaka olarak tanımlanan kişilerin sayısının oldukça fazla olduğu ve şimdiki veri panosunda belirtilen daha az sayıdaki hasta sayısına göre yüksek olduğu öngörülmektedir.

Hatta iddialara göre veri panosundaki hastalara göre 10-15 kat fazla olduğu ileri sürülmektedir. Bu da bakanlığın veri panosundaki sayısal verilere bakılırsa çok doğaldır, üstelik 18 Haziranda bakanlıkça açıklanan 153 bin kişiyi kapsayan Toplumsal Taşıcıyılık ve Bağışıklık” çalışma raporuna göre toplumdaki taşıyıcılığın (hiçbir belirti göstermeyen ancak PCR testi pozitif olan kişiler) oranı binde 2.5 olarak verilmiş yani Türkiye nüfusuna göre 200 binin üzerinde yani o günün koşullarında aktif Covid-19 vakası olan 28 binin 7.5 katı olduğu, DSÖnün öngörülerine göre ise bunun toplumlarda 5-10 katı olabileceği kabul edilmektedir.

TAŞIYICILAR DİNAMİT GİBİ

Ayrıca toplumda dinamit gibi dolaşan bu taşıyıcıları da hesaba katarsak ve bu iki faktöre (yüzde 80lik istatistiğe konulmayanlar ve toplumdaki PCR/pozitif olanlar) 3. faktör olarak da rutinde kullanılan tanı test yöntemi PCRnin tanısal etkinliğinin ancak yüzde 60larda olduğunu göz önüne de alırsak Covid olup testi negatif saptananlarla birlikte bugünlerde R0 (bulaştırıcılık katsayısı) değerinin 1in oldukça üzerinde olduğu kanaatindeyim.

Ayrıca bu kanaatimi güçlendiren çok önemli diğer bir 4 faktör ise; Temmuz 2020 ayında Cell dergisinde yayınlanan ve COVID-19 etkeni virüsün Spike (Dikensi bağlanma proteini) parçasındaki doğal seleksiyonla gelişen bulaşıcılığın daha da arttığıyla ilgili bilimsel verilerdir.

Bu tablo karşısında gerek istatistiğine giren hastalar kadar, resmi istatistiğe dahil edilmeyen vakaların bilim çevrelerince kabul edilen bulaşıcılığın T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından ulusal çıkarlar (Halkın sağlığından ve canından öte ne çıkar olabilir ki?)” yüzünden istatistiklere sokulmayıp yüzde 80-85lik bir orana sahip olup bulaştırıcılığı çok net olan bu riskli popülasyonun Covid-19 sendromunun toplumda giderek yaygınlaşmasının ve yeni hayatlara mal olabileceği yönünde çok yüksek riski öngörmeyip sadece az sayıdaki hasta sayıları ile 1 Hazirandan itibaren Türkiye yeni normalleşme sürecine sokulmuş ve toplumda rehavete girilmiştir.

ŞEFFAFLIK ZORUNLULUK

Bakanlığın resmi verilerinde yeni hasta/ölüm sayıları 1500/60 civarında gösterilse de Türk toplumunda Covid-19 bulaştırıcılığında eşit role sahip yüzde 80lik asemptomatiklerle yüzde 20lik semptomatiklerin gerçek sayıları ve başkaca coğrafik, demografik vb. verilerin şeffaf ve daha ayrıntılı olarak bakanlığın veri panosunda verilmediği sürece Covid-19un R0 değerini 1in altına indirmek hayal olacaktır ve Türk toplumu önümüzdeki dönemde eğitim-öğretim sürecinin yüz yüze dönüştürülmesi ve mevsimsel başka solunum yolu enfeksiyonlarının (Influenza vb. virüsler ve pnömokok gibi bakteriler) artacağı süreçte her bakımdan (sağlık, ekonomik, sosyal ve eğitim-öğretim) iyi bir süreçte olmayacak ve salgının stabil ve çıkış eğimli pikleri gündelik hayatımızın bir parçası haline gelebilecektir ki bunu, bu toplum ne kadar sürdürebilir?

Son sözüm de Bakanlık Bilim Kurulunun bazı üyelerine: Bakanlığın bu anti-bilimsel yaklaşımını “Bize haber verilmedi, haberimiz yoktu ve toplantılarda bu konuşulmadı” gibi ifadelerle geçiştiremezsiniz. Türk halkı, can ve geçim derdindeyken sizler, bu halka borçlu olduğunuzu lütfen unutmayın.

PROF. DR. BEKİR S. KOCAZEYBEK

CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ
TIBBİ MİKROBİYOLOJİ ANA BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyetin kurucu felsefesine dönüş - Basri Gürsoy

Türkiye bugün yalnızca bir iktidar değişimi tartışması yaşamamaktadır.

Devamını Oku
31.12.2025
Umut korkuyu yensin - Abdullah Yüksel

2025’in omuzlarımızda bıraktığı ağırlıkla giriyoruz yeni yıla.

Devamını Oku
31.12.2025
İyilik biriktirenlerin yolu - Serpil Güleçyüz

Yeni bir yıla, bin bir umutla merhaba derken tartışmaların dayatmaların gölgesinde, bizi biz yapan değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızı fark ediyoruz.

Devamını Oku
31.12.2025
Askeri hastanelerin yeniden açılması - Dr. Süleyman Kalman

Sıkça gündeme gelen askeri hastanelerin yeniden açılması yönündeki tartışmalar, yalnızca yönetsel bir düzenleme sorunu değil, görünüşte ani ama belki de “bile bile” yapılmış bir yanlıştan dönmenin ve silinmeye yeltenilmiş Cumhuriyetin sağlık belleği ile kurulan ilişkinin de bir göstergesidir.

Devamını Oku
30.12.2025
Barış üzerine bir deneme - Av. Ekrem Demiröz

Savaş kabadır, çirkindir ve acımasızdır.

Devamını Oku
30.12.2025
Yeni bir toplumsal yalnızlık - Dr. Alper Demir

Türkiye’de son yıllarda yaşanan siyasal gerilimler, derinleşen kutuplaşma ve kamusal alanın giderek daralması, artık yalnızca güncel siyasetin değil, toplumsal yapının kendisinin sorgulanmasını zorunlu kılıyor.

Devamını Oku
29.12.2025
Yıl biterken... - Erol Ertuğrul

23 yıldır Türkiye hak etmediği acıları yaşıyor.

Devamını Oku
28.12.2025
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişi: Kızılca Gün - Hüner Tuncer

Birinci Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı topraklarını Avrupa devletleri arasında paylaştıran Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında, Mustafa Kemal’in öncelikli düşüncesi, “ulusal birlik” düşüncesiydi.

Devamını Oku
27.12.2025
Su kıtlığına doğru... - İsmail Özcan

Herkesin bildiği üzere yaşadığımız dünyanın insanlar ve tüm canlılar için olmazsa olmaz iki büyük nimetinden biri hava, diğeri sudur.

Devamını Oku
27.12.2025
Devlet geleneği, demokrasi ve vicdan - Halil Sarıgöz

Dün İsmet İnönü’yü aramızdan ayrılışının 52’nci yılında andık..

Devamını Oku
26.12.2025
‘Asgari’ sömürü - Aydın Öncel

Aralık ayının son günlerinde yaşanan “asgari ücret” tartışmalarında gelenek bu yıl da bozulmadı!

Devamını Oku
25.12.2025
İBB davasında yargılama süresi - Hikmet Sami Türk

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) hakkındaki yolsuzluk iddianamesiyle İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12.12.2025’te başlayan ve ilk duruşmasının 9 Mart 2026 günü yapılmasına karar verilen davada hedeflenen yargılama süresi, mahkeme tarafından en çok 12 yıl 6 ay olarak belirlendi.

Devamını Oku
24.12.2025
Menemen Devrim Şehitleri Anıtı ve Cumhuriyet -

Yunus Nadi: “Kubilay timsalini taziz için ne yapsak yerinde olacağına şüphe yoktur.

Devamını Oku
23.12.2025
Kubilay olayının anlattıkları - Osman Selim Kocahanoğlu

23 Aralık 1930 salı günü, Menemen’de insanlık tarihi- nin en hunhar cinayetlerinden bi- ri işlendi.

Devamını Oku
23.12.2025
Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değeri - Azmi Kişnişci

“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir.

Devamını Oku
22.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025