Olaylar Ve Görüşler

Yarım kalan öyküsüyle Öğretmen Okulları - Duran Güldemir

19 Mart 2025 Çarşamba

“Candan açtık cehle karşı bir savaş,/ Ey bu yolda ant içen genç arkadaş! /

Öğren öğret halka hakkı, gürle coş /Durma durma koş”

177. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Öğretmen Okullarının unutulmayan marşının sözleri bunlar. 16 Mart 1848’de, “Mektebi Muallim” adı altında açılan bu eğitim kurumları, o dönemdeki rüştiyelere öğretmen yetiştirmiş, Cumhuriyetle birlikte köy okullarına binlerce öğretmen göndererek adını ölümsüzleştirmiştir.

Çağdaş eğitim anlayışı içinde görevini başarıyla sürdüren Öğretmen Okulları, Köy Enstitülerinde olduğu gibi birtakım çıkar gruplarını rahatsız etmiş, bundan elli bir yıl önce kapatılmıştır. Büyük başarılara imza atmış Öğretmen Okullarıdan birinin öğrencisi olma mutluluğunu yaşayan biri olarak bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım bu okullarda okumuş binlerce eğitim emekçisinin anılarını tazelemek değil yalnızca. Bu eğitim kurumlarının kapatılma nedenlerini, yaşananlardan da yola çıkarak bir kez daha hatırlatmak.

Uygulanan politikalar sonucu boşalan köylerde öğrenci kalmadığı gerekçesiyle bir bir kapatıldı bu köy okulları. Ancak bu işin görünen tarafıydı. Asıl amaç bu değildi. Bu okullarda okuyanların çoğu yoksul Anadolu çocuklarıydı. Onların okuyup söz sahibi olmaları o yörenin eşrafıyla birlikte dönemin siyasilerinin de çoğunu rahatsız ediyordu. “Bunların gözleri açılınca, bizim ne de söyleyecek sözümüz olacak, ne de gücümüz kalacak...” diyorlardı. Onların tarlada, bağda bahçede hep ırgat olarak kalmaları isteniyordu. Daha da korkuncu, bu insanlar hep kul-köle olarak yaşamalıydı onlara göre. ‘

KİMSESİZLERİN KİMSESİ’

Oysa, cumhuriyetin ana hedeflerinden biri “Bilhassa kimsesizlerin kimsesi” olması değil miydi? Her 16 Mart’ta, buruk bir acıyla da olsa, andığımız Öğretmen Okulları’nın ana hedefi işte buydu. Gerçek anlamda “kimsesizlerin kimsesi” olmuştu.

Evet, Köy Enstitüleri, eğitim tarihimizin yarım kalan bir mucizesiydi. Öğretmen Okulları da o mucizesinin bir devamıydı aslında. Yarım kalan o hikâyesiyle küçümsenmeyecek başarılara imza atmıştır. Binlerce Anadolu çocuğuna hem analık hem babalık yapmıştır.

Cumhuriyet sevdasıyla birlikte yurt sevgisini yüreklerine işleyerek her birini o kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarındaki köylere göndermiştir. Ne yazık ki elli bir yıl önce bu okullar kapatılarak Anadolu’yu aydınlatan o eğitim ışığı söndürülmüştür. İşte bu nedenle bu günü buruk bir sevinç içinde kutluyoruz.

EĞİTİMİN ÇÖKÜŞÜ

Uzun yıllar öğretmen okullarında görev yapan Köy Enstitülü eğitimci Tali Özdemir, bu okulları ve kapatılışının olumsuz sonuçlarını dile getirdiği bir yazısında şöyle demektedir: “Yaşamımın 24 yılı bu okullarda geçti. Çalışmalar hiç bozulmadan aynen sürmekteydi. Bunları gördükçe seviniyordum. Sadece; halktan kopuk eğitimdi beni tedirgin eden. Kapanışlarından sonra ise, eleştirdiğim o güzelim Öğretmen Okullarını mumla arar olduk. Eğitimin gerçek çöküşü, Öğretmen Okullarının kapatılmasıyla başladı.” (YKKED-Yeniden İmece Dergisi, sayı 66, Köy Enstitüleri Sonrası Öğretmen Okulları)

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde, “Eğitim, herkesin hayat boyu erişiminin teminat altına alındığı temel bir hak olarak görülür” denmektedir ancak bugünkü uygulamalarla, “kimsesizlerin kimsesi olma” anlayışından her geçen yıl daha da uzaklaşılmaktadır. İşte bu nedenle, Cumhuriyetin yıllar önce Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okullarında başarıyla uyguladığı çağdaş eğitim anlayışından alınacak çok ders var. Çünkü, bu okulların eğitim felsefesinin temelinde şu anlayış da vardı: Dili, dini, ırkı ne olursa olsun, hiç kimseyi ayırt etmeden insan gibi yaşayabilme yollarını öğretmek... Dünyanın kan gölüne döndüğü bu günlerde buna ne kadar çok ihtiyacımız var. Bu hedeflere gerçekten ulaşılmak isteniyorsa, bunun laik, bilimsel ve çağdaş eğitim anlayışıyla başarılacağı gerçeğini artık kabul etmeliyiz.

DURAN GÜLDEMİR

EĞİTİMCİ, YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları