Zülâl Kalkandelen yoldaşımın 22 Haziran 2025 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısından bir alıntı yapıyorum:
“AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, asıl niyetini hiç gizlemiyor ve zaman zaman hatırlatıyor. Dün de İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu’nda konuşurken ‘Dillerimiz, renklerimiz, mezheplerimiz farklı olabilir. Dünya görüşümüz, hayat tarzımız farklı olabilir. Bunların hepsi kıymetlidir, anlamlıdır. Biz bu kimliklerimizden önce Müslümanız. Müslümanlık hepimizin en üst kimliğidir’ dedi.”
***
Üst ve alt kimlikle ilgili evrensel tanım şöyle: “Üst kimlik devletin vatandaşa empoze ettiği kimliktir. Bu anlamda vatandaşlığa denk düşer. Üste geçirilmiş, giyilmiş kimlik, üste çıkarılmış kimlik. Alt kimliği koruyan kimlik, alt kimliği örten kimlik.”
Kuşkusuz, R.T. Erdoğan’ın konuşmalarını onun talimatları doğrultusunda kaleme alan bir danışman kadrosu var. Bu kadronun üst ve alt kimliklerin evrensel tanımını bilmeleri gerekir. Bir zamanlar vatandaş kimliklerimiz defter biçimindeyken TC vatandaşlarının din ve mezhebi yazıldığı bir bölüm vardı. 1921 ve 1924 Anayasası’nda yer alan “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslamdır” ibaresi, Mustafa Kemal’in emri, İsmet İnönü’nün de önerisiyle 1928 yılında kaldırıldı. Daha sonra İHAM’ın (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi) 21924/05 numaralı başvuru ile ilgili 02.02.2010 tarihli kararı. Türkiye’de nüfus cüzdanlarında din ibaresinin yer almasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 9. maddesine aykırı olduğuna hükmetti. Mahkemenin bu kararı, Sinan Işık’ın 2005 yılında kimliklerdeki din hanesi aleyhinde yaptığı başvuruya yanıttı.
Konuyla ilgili olarak 10.12.2024 tarihli Cumhuriyet’te bir yazı yayımlamıştım. Yazıyı tekrar yayımlıyorum:
ÜST KİMLİK OLARAK İSLAM
Eski bir aşı ısıtarak masanıza koyuyorum. Bu aşı 14.12.2005 günü Hürriyet lokantasında müşterilere sunmuştum.
[Yanlış ki ne yanlış! Kim ki İslamı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türk ulusunun üst kimliği yapar, İslamı tartışma konusu yapmıştır. İşte o zaman İslam da tartışılır. Çünkü yeryüzüne inen, dünya işlerine karışan kutsal, kutsallığını yitirir. Türkün üst kimliği haline getirilen İslam da din olmaktan çıkar. Bu böyle biline!
Ama Başbakan R.T. Erdoğan bilmiyor bunu! Zamanında Turgut Özal da bilmiyordu: “Ulus devlet olmayı başaramadık. Kabul edelim ki hakikat bu. O zaman Türkiye’yi bütün halinde tutmak için Müslümanlık elimizdeki tek referans” (Güneri Civaoğlu, Milliyet, 8.12.2005) diyordu. Güneri Civaoğlu, bu sözlerin üzerinden bir süre geçtikten sonra, Özal’ın “Federalizmi de konuşmalıyız” diyerek nabız yokladığını anımsatıyor.
Atatürk’ün Söylev’ini ancak cumhurbaşkanı olunca okuyan Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde somut ulusal devletin farkında olamaması, ulusal birliği değerlendirememesi ancak onun Cumhuriyeti kavrayamamış bir ehli tarikat olmasına bağlanabilir.
Şimdi sıra R.T. Erdoğan’da. Yeni Zelanda’dan Türkiye’ye sesleniyor: “Bizdeki etnik unsurları birbirine din bağı bağlar!” diyor.
Bir İslamcı gazete fırsat bu fırsat deyip atmış manşeti: “Üst kimlik İslam.” (8.12.2005) Hemen hatırlatalım: Alt/üst kimlik formüllerinin Türkiye için geçerli olmadığını bir yana bırakalım, anayasaya ve Cumhuriyetin kurucu ilkelerine aykırı bir üst kimlik olmaz.
Geçmişte ve günümüzde dinin hiçbir ülkede yapıştırıcı çimento (!) olmadığını kısaca anımsayalım: Müslüman Arnavutlar Osmanlı’ya neden isyan etti, necip Arap kavmi neden Osmanlı’ya ihanet etti, günümüz Arapları neden bir millet olamıyor? Irak ile İran neden savaştılar, günümüz Irak’ında Müslüman Kürtler Müslüman Araplara neden ihanet ediyorlar? Sünniler ile Şiiler neden ayrı duruyor? İki dünya savaşında, daha sonra İspanya’da, Yugoslavya’da, İrlanda’da Hıristiyanlar neden birbirlerini boğazladılar?
Başbakan İslamı çaresizlikten üst kimlik olarak önermiyor, kafasındaki gizli program gereği tek çare olarak öne sürüyor.
Din nasıl demokrasi için referans olamazsa demokrasi de din için referans olamaz. Bu yasak ilişki yürürlüğe konulduğu zaman bu dünyanın ve öteki dünyanın işlerine fitne virüsü bulaşır.
Çağdaş devletin temellerini atan demokrasinin ne Tanrı’sı ne de dini vardır. Demokrasi, Tanrı ve din karşısında günahkârdır çünkü sürünün çobanlığını Tanrı’nın ve kilisenin elinden almıştır. Demokrasi, Tanrı ile bağlarını koparmış bir devlet ve toplumsal örgütlenme biçimidir. Öyle olmasaydı insanoğlu bizzat kendisi ya da temsilcileri ile yasa koyucu yetkisini kullanmazdı, kullanamazdı. Bu nedenle bile olsa demokrasilerde Tanrı ve din toplumsal kimliğin belirleyicisi olamaz. Bu tavır ne Tanrı’nın ne de dinin reddi anlamına gelir. Ama demokrasi tarihi Avrupa’da bu “çobanlık” hakkı mücadelesinin tarihidir.
İslam dininin egemen olduğu ülkelerde de demokratik iradenin kazandığı mücadelenin sonuçları geçerlidir. Bu sonuçları kabul etmezseniz demokrasinin kapısından geçemezsiniz. Arap ülkeleri işte bu nedenle çağının çağdaşı olamıyor. Irak direniş hareketi genel seçimi İslama aykırı buluyor. Ama bizim ehli tarikat başbakanımız aksini düşünüyor.]
***
Kim demiş “Ulus devlet olamadık” diye? Uluslararası yasalara göre, bir üniter devletin federatif devletlere bölünemeyeceğini bilmeyen Red Kit okuru Turgut Özal söylemiş. Türkiye’yi bütün halinde tutmak için Müslümanlık üst kimlik olamaz. Başbakan ve cumhurbaşkanı olmuşlar ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bir anayasası olduğu, bu anayasada “Türklük”ün “üst kimlik” olarak yazılı olduğundan haberleri yok!