Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

10.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Kolektiflik, bir zamanlar birbirine omuz vermek, aynı ağırlığı taşımak, aynı yükü bölüşmek iken bugün, çoğu zaman, sadece görünmekten ibaret. Aidiyet artık bir eylem değil, bir imaj. Bir arada olmak, aynı şeyi hissetmekten çok aynı pozu vermekle ölçülüyor.

Dijital çağın en büyük illüzyonlarından biri bu: Birlikteymiş gibi görünmek. Hashtag’ler, paylaşımlar, ortak sloganlar… Bunlar, dışarıdan bakıldığında bir topluluğun izlerini taşıyor. Ama içeride ne var? Gerçek bir amaç mı, bir inanç mı, yoksa sadece paylaşılabilir bir imaj mı?

Birlik olmak, artık, hiss etmekle değil, göstermekle ilgili. Kolektifin özü kayboluyor; geriye sadece parlatılmış bir yüzey kalıyor. Gerçek dayanışma, görünmez olandır. Ancak biz artık görünmez olanı değil, en çok görünür olanı kutsuyoruz.

Oysa toplumlar, kitleler, ancak ortak bir dertle derinleşebilir. Derdin yerini “estetik” alırsa, kalabalık, bir sahneye dönüşür. Herkes rolünde, herkes izleyiciye oynuyor. Aidiyet artık bir bağlılık değil; bir “performans”. Bir hissin değil, bir estetiğin içinde var olma çabası.

Bu yüzden sormak gerekiyor: Gerçekten birlikte miyiz, yoksa birlikteymiş gibi yapan yalnızlar mıyız?

***

Günümüzde toplumsal duyarlılık, çoğu zaman ekranın soğuk ışığında sergileniyor. Bir etiket, üzerine siyah fonlu iki dramatik cümle, fonda duygusal bir müzik… O kadar.

Ardından kahve konuyor bardağa ve hayat kaldığı yerden süslü bir kayıtsızlıkla devam ediyor.

Acı paylaşılmıyor; sadece estetikle paketlenip servis ediliyor.

Bugün aktivizm, giderek bir kendini konumlandırma biçimine dönüştü. İnsanlar çoğu zaman bir dava için değil, bir davanın yanında nasıl durduklarını göstermek için konuşuyor. Direniş, içerikten değil görünürlükten besleniyor.

O yüzden en etkili eylem biçimi, artık bir meydan değil; bir kare.

***

Toplumsal travmalar karşısında yükselen (dijital) tepkilerde, acıya ortak olmakla acının estetiğini pazarlamak arasındaki çizgi bulanıklaşıyor. En duygusal müzikler eşliğinde “hissedilen” acı, çoğu zaman gerçek bir dayanışma çağrısından çok, bir imaj yönetimi pratiğine dönüşüyor. Bu yüzden bazen bir felakete üzülmek değil, “üzülebilen biri gibi görünmek” daha öncelikli hale gelebiliyor.

Bir acı haberi karşısında ekran başında gevşek bir huzurla salınan bedenler görüyoruz artık. “Şükür ki benim başıma gelmedi” duygusuyla…

Biri gasp, hırsızlık, taciz gibi yüz kızartıcı bir suç işlediğinde ve yakalandığında o an orada bulunan veya ekranın öbür ucundaki kalabalık bir anda infaz heyetine dönüşüyor. Linç refleksi, suçtan çok yakalanmış olmaya duyulan öfkeyle şekilleniyor. Çünkü aslında o kalabalığın içinden bir kısmı, aynı suça meyilli ya da çoktan bulaşmış olabilir… Yakalanmayanın adıdır dürüstlük biraz da bu topraklarda… Cezalandırmak da bir tür bastırma…

Filistin için bir gece boyunca ağladıktan sonra, sabah kahvaltı masasında filtre kahveler paylaşılıyor.

Bolu’daki otel yangınında yanan çocuklar kadar çabuk yanıyor hafızalar…

Bir kadının sokak ortasında katledilişini saniye saniye izledikten sonra aynı parmakla onu unuttuğumuz yere kayıyoruz…

Bugün 12 askerin şehit olduğu haberi ekranlara çöküyor, üç gün sonra algoritmada izi bile kalmayabiliyor…

***

Aynı şey siyaset için de geçerli. Türkiye’de politik kimlikler artık birer “takım forması” gibi taşınıyor. Aidiyet, fikirle değil imajla kuruluyor. Partiler, tabanlarını mobilize etmekten çok markalaştırıyor.

Gündelik yaşamda her şey politik ama hiçbir şey siyaset üretmiyor. Çünkü hakikatin yerini semboller, eleştirinin yerini sadakat, çözümün yerini alkış toplayan cümleler almış durumda.

Toplumsal travmaları aşmak, gerçekten iyileşmek, rahatsız edici sorular sormayı, ezber bozan cümleler kurmayı gerektirir. Ama biz, içeriği değil, ritüeli yaşatıyoruz.

Ritüel hâline gelen bu yüzeysellik, sadece bireyleri değil, kurumsal aklı da felce uğratıyor. Sadece toplumsal hafızayı değil, yönetsel refleksi de dumura uğratıyor.

Tam da bu yüzeysellik, Türkiye’de siyasal yapıyı çürüten en büyük virüse dönüşmüş durumda.

Baş köşe, çoktandır cehaletin oturma alanı. Bilgi, düşünce, araştırma, okuma, inceleme… Bu kelimeler artık otoriteyle ilişkilendirilmiyor. Çoğu zaman bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunuyor; sesin yüksekliği, zihnin derinliğinin önüne geçiyor. Mesele yalnızca cehalet de değil; ideolojik tutarlılığın da yerini çıkar hesapları almış durumda. İnançla değil, fırsatla kurulan birliktelikler, en küçük riskte çözülüyor. “Etkin pişmanlık” artık yalnızca bir hukuk terimi değil; siyasi refleksin adı. Birbirini ilk fırsatta satanların kalabalığında, sadakat bile kısa vadeli bir gösteriye dönüşüyor.

Bugün Türkiye'de hem iktidarda hem muhalefette ortak bir refleks var: İstişare rafa kalktı, sadakat terfi ettiriyor. Bilgi değil, biat yükseliyor.

“Ne biliyor?” sorusunun yerini, “Bizden mi?” sorusu almış durumda. Akılcı uyarılar, itirazlar ve alternatif fikirler ya susturuluyor ya da itibarsızlaştırılıyor. Bilimin, uzmanlığın, deneyimin sesi kısık; kürsüler ise sadakat nutuklarıyla dolu.

Depremin, yangının, göçün, eğitimin, sağlığın çözümünde uzmanlara değil biata endeksli vitrin insanlarına kulak veriliyor.

Ege’de korkunç bir yangın felaketi yaşanıyor, İzmir ve çevresi alevler altında… Yangına müdale etsin diye, İzmir’in dağını, rüzgârını, kaçış yolunu bilmeyen bir dozer operatörü, Konya, Ilgın’dan getiriliyor ve orada hayatını kaybediyor…

Çünkü artık liyakat değil lojistik, yerel bilgelik değil merkezî sevk makbul. Bölgenin rüzgârını, topografyasını bilen uzmanlar değil; merkezden atanan “işgücü” var. 20-30 sene öncesine kadar bölgeden, yerel ormancılardan oluşan ekipler aracılığıyla mücadele edilirdi yangınla. Şimdi ise hem yangınlar hem kurum hafızası yanıyor; kelimenin tam anlamıyla. Bu, sadece bir felaket değil; bu, bir ülkenin yönetim aklının da yanmakta olduğunun fotoğrafı.

Bu düzende bilgili olan kenarda bekliyor; çünkü bilgi, artık riskli bir şey. Bilen sorgular. Sorgulayan huzursuz eder. Siyasetin en güçlü dili eleştiri değil, sadakat. İçeriden gelen her itiraz, ihanetle eş tutuluyor; dışarıdan gelen her eleştiri ise düşmanlıkla.

Medya, tek merkezden konuşuyor; sosyal medya ise sadece “alkışa değer” cümleleri öne çıkarıyor. Siyaset artık bir tartışma değil, bir tekrarlama disiplini. Partiler düşünce değil refleks üretiyor.

Sadece sesin değil; hakikatin de kaybı…

Muhalefet bile kendi içinde farklı seslere tahammül edemiyor. Katılım değil itaat isteniyor; uyumlu olan yüceltiliyor, sorgulayan sessizleştiriliyor.

Kişiselleştirilmiş Hakikat

Dayanışma, bir zamanlar konfor alanından çıkmayı, rahatsızlığa dayanmayı, çelişkiyle baş etmeyi, kendi sınırlarından vazgeçmeyi gerektirirdi. “Biz” olmak, fedakârlık isterdi. Bugünse o "biz", artık benliğin sahneye çıktığı bir vitrine dönüştü. Hiper-görünürlük çağında dayanışma, benliğin yüceltilmiş bir yansımasından öte değil…

Bu çağda protesto bile bir estetik. Hareket değil, mizansen. Dava değil, dekor. Mesele hissetmek değil, hissettiğini göstermek. Kamera artık bir tanık değil, bir onay aracı. Gözyaşının bile filtresi var…

Dijital kültürün içinden doğru sızan bu narsisizm, dayanışmayı içerden çökertiyor. Freud’un tanımıyla narsisizm, benliğin kendine aşırı yatırım yapmasıdır. Bugün bu yatırım artık sadece içsel değil; görsel. Kişi, her jestiyle kendini yeniden inşa ediyor.

Dayanışma bile, bir “kendilik performansına” dönüşüyor. Ahlaki pozisyon almak, vicdani bir duruş değil, “izlenebilir bir kimlik ifadesi” haline geliyor. Doğum günü kutlamalarının bile birer duygusal içerik yarışına dönüştüğü bu çağda, her şey yalnızca gösterilmeye, belgelenmeye ve alkış toplamaya hizmet ediyor. İçten bir kutlamadan ziyade, dijital vitrinlerde kıyaslanan, rekabet dolu, tuhaf gösteriler… Böylece, kimlik bir başlangıç değil, bir varış noktası oluyor. Narsisistik benlik, dayanışmayı da, siyaseti de bir tür kişisel vitrin olarak kullanıyor.

Hareket eden değil, poz veren bir kolektifin içindeyiz. Ortak mücadele değil, ortak poz arayışı hâkim.

***

Hiper-kimlik çağında, dijital narsisizm sadece benliği yüceltmiyor; hakikati de özelleştiriyor. Hakikat ortak bir zemin değil, kişisel bir mülk haline geliyor; topluma değil, benliğe hizmet ediyor. Artık bir kimliğe ait olmak, belirli hakikatlere özel erişim hakkı talep etmek anlamına geliyor.

Hakikatler, siyasal kimliğe göre 180 derece değişiyor.

İktidarın gözünde her ekonomik veri “büyüme”nin, muhalefetin gözünde ise “çöküş”ün kanıtı.

Birinin yolsuzluk dediğine öteki “iftira” diyor.

İktidar için “bağımsız yargı”nın kararı, muhalefet için “sarayın sopası”…

Muhalefet için “demokrasi mücadelesi”, iktidar için “vatan hainliği.”

Gerçek artık delillerle değil, aidiyetlerle doğrulanıyor. Güçlü olanın gerçeği tüm hakikatlerin üzerini kara bir bulut gibi örtüyor…

HİKMET ÇETİNKAYA…

Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Hikmet Çetinkaya’nın vefatını üzüntüyle öğrendik.

Basın dünyasının emektar kalemlerinden, uzun yıllar düşünce hayatına katkıda bulunan bir isim…

Yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.

Yazarın Son Yazıları

Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024
Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Devamını Oku
23.10.2024