Kendine mahkum, aşka ve suça kör
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Kendine mahkum, aşka ve suça kör

07.08.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak. Duyguların, düşüncelerin, değerlerin bir anlam ağında birleştiği o değerli bağlara muhtaçtır. 

Ama (post) modern insan, bu bağları tek tek çözüyor. Özgürleşmek için değil, yalnızlaşmak pahasına.

Zamanın ruhu artık başka bir çağrı yapıyor: “Yavaşlama. Hissetme. Sorgulama. Hazzın, beğeninin izinde hızla devam et, sadece devam et.” Biz de ediyoruz. Daha hızlı yaşıyoruz. Daha hızlı unutuyoruz. Daha hızlı tüketiyoruz. Sadece kendi hazzımızın peşinde, kendimizle oyalanıyoruz… Kendini merkeze koymayan her duygu gereksiz görülüyor artık. Benlik, öylesine büyütülüyor ki insan kendi içine sığamaz oluyor. İçi dışına taşan bir varlık değil artık insan; dışı büyüdükçe içi boşalan bir gölgeye dönüşüyor.

Bugünün insanı, kendi etrafında dönen bir gezegen gibi. Başkalarıyla temas ettiğinde değil, kendine hayran kaldığında var olduğunu sanıyor. Bencillik, bir kusur değil; sistemin ideal karakteri hâline geldi. Kendi görüntüsüne aşık olanların çağındayız; tıpkı Narkissos gibi, eğildiğimiz her suya kendimizi düşürüyor, kendi yansımamıza takılı kalıyoruz. Ama içtiğimiz hiçbir su, susuzluğumuzu geçirmiyor.

Narsisizm bir hastalık değil, çağın standardı. Toplum artık empatiyi değil, özsevgiyi yücelterek işliyor. Beğenilmek, değerli olmaktan daha önemli. Görünmek, var olmaktan daha gerçek… Anlamın yerini “etkileşim” aldı. Gerçek bir ruh taşımak yerine sadece bir profili yönetmeye başladık. 

Ancak içimizde büyüyen o sessizlik ne hızla ne de hazla kapanıyor. 

Bu yeni özgürlük tanımı aslında bir tür yalnızlık, bağsızlık mühendisliği.

Halbuki insan yalnızca etten ve kemikten değil. Kalbi olan, hayal kuran, acı çeken, dileyen, bekleyen bir varlık; bir zihni, bir ruhu, bir kalbi var. Bu varlık, algoritmalarla, “beğenilerle” değil, anlamla yaşar.

***

Ve aşk… En çok o un ufak oldu bu gürültüde. Artık kimse aşkı beklemiyor. Kimse büyümesini izlemiyor. Aşk, bir meyve gibi olgunlaşmadan dalından koparılıyor. Sonra da ağızda bıraktığı çürük tat eşliğinde çöpe atılıyor. 

Aşkı arıyoruz ama sabretmiyoruz. Dokunuyoruz ama hissetmiyoruz. Kalıyoruz ama bağlanmıyoruz. 

Modern insan, aşkı da mutluluğu da varılacak bir durak sanıyor. Oysa ne aşk ne mutluluk, çizili bir rotanın sonunda bekleyen ödüllerdir; onlar, yolun ta kendisidir. O yol, yalnızca duygusal bir güzergâh değildir; bir kimya, bir elektrik, bir fizik yasasıdır aynı zamanda. Bu üçü bir araya gelmeden ilk adım atılmaz. Asıl yolculuk ise beynin devreye girmesiyle başlar; iki insanın birbirini her anlamda beslemesi, doyurması, büyütmesi… İlk aşk ateşini harlayacak, sönmesine izin vermeden onu besleyecek yakıttır bunlar.

Hep “orada” bir şey var sanıyoruz; ileride, daha sonra “olduğumuzdan farklı” olduğumuzda bizi bekleyen bir zirve… Ama insanı doyuran şey, ulaşmak değil; o ulaşma çabasının içinde yaşanan anlardır, aşk da tam olarak bu çabanın, verilen emeğin adıdır. 

Aşk, anlamla beslenir; salt hazla değil. Aşkı bedensel bir deneyime indirgeyemezsiniz. Aşk, sadece bir duygu değildir, bir durma cesaretidir, hızın ortasında bir direnç noktası. Unuttuğumuz şey belki tam da bu durma eylemidir…

 Belki de asıl trajedi, sahip olmadığımız şeyleri ararken zaten içinde bulunduğumuz zenginliği kaybetmektir…

Sadakat, sabır, şefkat gibi "eski" kavramlar artık ağır geliyor dijital insana. Yüzeyde kalmak kolay, derinleşmek zahmetli.

Kalplerimiz artık birer ayna değil; kırık ekran. Herkes kendi yansımasına bakıyor ama kimse başkasını görmüyor. Ruhlarımız ise bu ekranların arkasında sessizce yoksullaşıyor.

SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLAR

Haz çağının inşa ettiği yalnız insan, sadece aşka değil, çocuğa da kör. Kendi benliğinde tutsak kalan bir toplum, dışarıda büyüyen çığlığı duyamaz hâle geliyor. 

Son dönemde Türkiye’de akran zorbalığı, yalnızca fiziksel değil psikolojik boyutuyla da derin travmalara yol açan biçimde öne çıkıyor. Sözlü taciz, dışlama, tehdit etme, hatta sanal şiddet biçimlerinin 12–13 yaş itibariyle ciddi oranlara ulaştığı gözlemleniyor. Kimi araştırmalarda gençlerin %34’ünün zorbalık mağduru olduğu raporlanmış durumda. Zorbalığın sistematik biçimde sürdürülmesi demek, çocuğun şiddeti önce normalleştirmesi, sonra da içselleştirmesi demek. Bu durum yalnızca travma üretmez; aynı zamanda gelecekteki failin zeminini de hazırlar. Çünkü şiddetle başa çıkamayan çocuk, bir gün büyük olasılıkla şiddeti kendi dili hâline getirecektir.

2024 yılında, Türkiye’de güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 612 bin. Her geçen yıl artan bu tablo, bir çöküşün sadece rakamlarla anlatılan yüzü. Asıl çöküş ise sayılardan değil, görmezden gelinen hikâyelerden okunmalı.

Terk edilmiş, itilmiş, istismar edilmiş hayatların taşıyıcısı olan “suçlu” çocuklar. Sistem onları yargılıyor ama tanımıyor. Toplum onları konuşuyor ama anlamıyor.

Çocuklar artık uyuşturucu baronlarının piyonlarına, dizilerde övülen şiddet kahramanlarının taklitçilerine dönüşüyor. Her gün yeni bir çete “çökertiliyor”, ama kimse “neden bu kadar çok çete var?” sorusunu sormuyor. 

Halbuki suç bir sonuçtur; nedenini anlamadan ortadan kaldıramazsınız.

TÜİK verileri, son bir yılda suça sürüklenen çocuk sayısındaki artışın %10’a yaklaştığını gösteriyor. Bu yalnızca bir yükseliş eğrisi değil; bir toplumsal düşüşsinyalidir. Zira toplumun en zayıf halkası olan çocuklar, adalet sisteminin değil, ahlâk sisteminin, vicdan sisteminin ve sosyal sistemin çöküşünü yansıtır.

“Suça sürüklenen çocuk” kavramı, hukukun bir zamanlar attığı insani bir adım. Ama bugün o da yetersiz. Çünkü çocuklar sadece sürüklenmiyor; içine doğdukları hayatla birlikte itiliyor, eziliyor, unutuluyor.

Bugün Türkiye’de 3000’den fazla tutuklu çocuk var. İçlerinden bir kısmı 20’den fazla kez aynı döngüye girip çıkmış. Hapsetmenin hiçbir şey çözmediği, yıllardır verilerle sabit. Bu çocuklar yalnızca adaletle değil, aileyle, okulla, mahalleyle, ekranla, ideolojiyle, ihmalle iç içe yaşıyor. Suç işleyen çocuklar içeri tek başına giriyor, dışarı bir çetenin parçası olarak çıkıyor. Cezaevleri çocukları ıslah etmek yerine adeta suça dair daha organize bir aidiyet kazandırıyor.

Cezaevi onların cezası değil, toplumsal körlüğümüzün karanlık yankısı haline geliyor. 

Bazı ülkeler bu körlüğü aşmak için farklı yollar denedi: Almanya, Hollanda, İsveç… Çocuğu bir birey olarak değil, gelişen bir bilinç olarak gören sistemler, cezalandırmak yerine rehberlik etmeyi seçti.

Sonuç? Tekrarlayan suç oranlarında keskin düşüşler.

Bunun için çocuğa “neden yaptın?” değil, “sana ne yapıldı?” sorusunu sormak gerekir. Türkiye hâlâ bu soruyu sormuyor. Her yeni vaka, her yeni manşet, bizi asıl sorudan biraz daha uzaklaştırıyor…

***

Dünyada çocuk adaletine dair iki yaklaşım var: güvenlikçi ve özgürlükçü. İngiltere ve ABD gibi ülkeler, çocukları yetişkin gibi yargılamaya meyilli. 10 yaşındaki bir çocuk bile ağır suç söz konusu olduğunda yetişkinlerin çıkarıldığı mahkemeye çıkarılabiliyor.

Avrupa’da ise “Çocuk her şeyden önce çocuktur,” anlayışı hakim. Almanya’da bir çocuk 14 yaşına kadar cezai sorumluluk taşımıyor. 23 yaşına kadar gelişimsel gerilik durumunda çocuk mahkemelerinde yargılanması da mümkün.

İsveç’te ise sosyal hizmetler, hukukun önüne geçebiliyor. Çocukları suçtan değil, suça götüren hayat koşullarından korumak için…

Türkiye’de sistem daha karmaşık ve kırılgan. 12-15 yaş arası çocuklar hakkında sosyal inceleme raporları hazırlanıyor. Ama bu raporlar çoğu zaman bir formaliteye indirgenmiş durumda:

Çocuğun ailesiyle, okulu ve çevresiyle temas kurulmadan, adliye koridorlarında üç soruda yazılan metinler. 

Sistemin en “insani” mekanizması bile, çocuğun yüzüne dahi bakmadan işliyor.

Oysa veriler başka bir şey söylüyor.

ABD'de tutuklanan gençlerin %55’i bir yıl içinde tekrar yakalanıyor.

Hapsetmenin, yalnızca cezalandırmadığını; aynı zamanda damgaladığını biliyoruz.

Almanya, bu damgayı azaltmak için çocuk evleri kurdu: Az sayıda çocuğun uzmanlarla birlikte kaldığı, eğitime devam ettiği özel yapılar. Sonuçta tekrar suç işleme oranı dramatik biçimde düştü.

Hollanda’da zorunlu terapiye katılan genç suçlularda bu oran sadece %13.

Bizdeyse, bu veriler dahi yok. 3 binden fazla çocuk cezaevinde. Bazıları, 22 kez aynı kapıdan girip çıkmış! Çünkü sistem sadece yargılıyor, dönüştürmüyor. Sadece kapatıyor, ama korumuyor.

Çocuklar “topluma kazandırılmalı” diyoruz, ama onları en başta toplumdan saymıyoruz. Sorunun merkezine çocuğu değil, cezayı koyduğumuz sürece; ne çocuk değişir, ne toplum iyileşir.

Suç, bireysel bir sapma değil, toplumsal bir sonuçtur.

Hiçbir çocuk, boşlukta suç işlemez. Her suçun arkasında bir yapı, bir ihmal, bir çöküş bulunur. 

Sistem, sadece çocuğun ne yaptığına değil, ne yaşadığına da bakmalıdır. Eksik bir aile, çökmüş bir mahalle, ilgisiz bir okul, yorgun bir öğretmen, meşgul bir devlet… 

Çocuğun fail değil, sonuç olduğu bu denklemi görmek istemiyoruz.

Adalet, sadece suçun cezasını vermek değil; suçu doğuran karanlığa ışık tutabilmektir.

Yazarın Son Yazıları

Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024
Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Devamını Oku
23.10.2024