Şahin Aybek

Öğretmenim sen bir DEĞERsin

23 Ağustos 2022 Salı

Eğitimci yazar Şule Yurcu ile önemli bir eğitim turu gerçekleştirdik…

Sevgili hocam kısaca Şule Yurcu Kimdir?

Ben doğuştan öğretmenim, Babam ve annem de öğretmendi ve annem doğduğumda göbek bağımı okul bahçesine gömdüğünü söylerdi ayrıca bilfiil 53 yıldır da öğretmenlik mesleğini taşıyorum. Öğrenmenin kolaylaştırıcısı olmak adına her gün bir önceki güne göre ne fark yaratabilirim fikrine odaklandım ve Eğitim-öğretim gönüllüsüyüm. Eğitim ve Öğretimden hiç kopmadım. Arka planda Sınıf Öğretmenliği, Eğitim Pedagojisi ve Matematik Öğretmenliği diplomalarına sahibim.

Ülkemizin Eğitim Öğretim Kültürü hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Osmanlı Devleti halkının son zamanlarında okuma yazma oranının % 2’lerde olduğunu biliyoruz. Atatürk’ün Kurtuluş savaşı ile birlikte Ekonomi ve Eğitim seferberliğini de başlattığını biliyoruz. Buna rağmen ülkemizin eğitim kültürü ne yazık ki kalkınamadı. Bunun önemli nedenlerini şöyle irdeleyebiliriz.

Ülkemiz halkının çoğunluğu hala varoş, ne yazık ki üç kuşak yüksek tahsilden geçemedi dolayısıyla gerçek entelektüellerin çoğunlukta olduğu bir ülke değiliz hala, diğer bir neden halkın çoğunluğunun son yıllara doğru bilim yapmaktan uzaklaşmasıdır. Geçmişte onaylanan bilgileri ezberleyerek geçiriyoruz eğitim yıllarını. Bir diğeri dinin, peygamber zamanına uygun yaşanmasına çalışmak, o zamanın ritüellerini takip ediyor olmak, İslam dininin çağımıza uygunluğunun sağlanmamış olması.

Etkili ve verimli eğitim ve öğretimin sonucunda karakter ve kapasite oluşturmada halk olarak gerideyiz. Ailelerin ve öğretmenlerin rolleri birbirine karıştırılmış durumda, Karakter eğitimi Ailenin sorumluluğundadır, okul destek olur. Kapasite genişletmek/arttırmak okulun sorumluluğundadır aile destek olur. Rollerin sorumluluklarını aile ve okul birbirine yüklediği zaman rol karmaşasından ne yazık ki çocuklar zarar görmektedir

Ne karakter geliştirebilmekte ne de kapasite… Bu nedenlerle eğitim öğretim kültürü olarak ve bilinç düzeyinde hep yıllarca geriden geliyoruz. Sorgulama, derin düşünme, gözlemleme, deneme, becerilerini kullanamıyor olmak da eğitim ve öğretim kültüründen kaynaklıdır. Öğrenme becerilerinin kazanılmasının temeli merak duygusudur. Merak duygusu genlerle programlanır, ebeveynin rolü çocuğun merak duygusunu hep gündemde tutmaktır. Ancak ülkemiz kültüründe ne yazık ki “çok soru soruyorsun,” “ elleme kırılır” “dağıtma,” “bozulur” söylemleriyle merak öldürülüyor. Bu duyguları baskın çocuklar yaramaz olarak etiketleniyor. Bir süre sonra merak duygusunu terk eden çocuklar öğrenmekten de soğuyor. Çocuklarımız ile sohbet ederken kullandığımız dil çok önemli hem konuşma dili hem de beden dili…

Çocukların antenleri çok açıktır. Etrafında olan biten olumsuzluklar onu derhal etkiler. Söylemekten daha çok uygulamalarımızı fotoğraflayarak öğrenir. İleriki hayatında bu fotoğrafların rolü büyüktür. Talimat veren, yönlendiren söylemlerden çok düşünmesini sağlayacak soruları kullanarak onlarla sohbet etmek çok etkilidir.

Ülkemizde son yıllarda oluşan ve maalesef çocuklarımızı olumsuz yönde etkileyen önemli sorunlardan bir tanesi de güvensizliktir. 

Toplumun güven duygusunu kaybetmesinin eğitim ve öğretime etkileri nelerdir? 

Söylenenler ile uygulananlar arasında oluşan farklar, söylenenlerin uygulamalara, yansımaması,  kararların uygulamaya geçirilmemesi,  kişilere eşit mesafede durulmaması, gibi uygulamalar maalesef insanların kurumlara ve birbirlerine güvenini silip süpürmektedir. Bunun sonucunda insanlar kendilerini yine kendi başlarına güven altına almaya çalışmaktadır. Kendilerini güven altına almaya çalışanların olumsuzluklardan etkilenmemesi için o işin bilimselliğine hâkim olmaları gerekir ki bu da ne yazık mümkün değil bir kişinin bütün olguların bilimselliğine hâkim olması mümkün değildir. Ancak yazdığımız bu durumlar yaşandıkça da güven kaybolmaktadır. Güvensizliği hisseden çocuk bunu kendi hazlarını desteklemek için kullanır. Ailesi tarafından bilinçsizce de desteklenirse olumsuzluklar yaşamaması mümkün değildir. Aileler çocuklarını okullara öğretmenlerine karşı koruma altına aldıkça ve siyasileri de çocukları lehine öğretmen, müdür, yönetmelik hatta bakan değişikliklerine sürükledikçe eğitim ve öğretim de bu durumdan oldukça olumsuz etkilenir. Eğitimin Patronları kitabımda siyasiler, ideolojilerini eğitim ve öğretim uygulamalarını tartışmadan deneyimlemeden sonuçlarını öngörmeden kısa sürelerde yaptıkları değişiklikler çocuklarda sadece niceliği değiştirmekte, nitelik kazandırmamaktadır. Konusunu irdelemiştim.

Aslında ülke kültürü ile ilgili olduğunu düşündüğüm, değerler, adabı muaşeret davranışları, trafik uygulamaları, ders olarak okullarda okutulmalı mıdır?

Ne güzel aslında yanıt sorunuzun içinde mevcut, bu gibi davranışlar, ülke kültürünü oluşturan aile kültürü ile çok ilintilidir. Yukarlardaki sorulardan birinde çocuklar söylemekten değil uygulamaları gözlemlemekten ve yapmaktan öğrenirler demiştik. Bir de ailelerin çocuklarına olumlu model olmaları gerekir. Bazı ebeveynler saygı değerinin sadece kendisine uygulanmasını ister ve kendisi karşısındakine saygı göstermezse kişi o değerin modeli değildir. Çocuk da aynı uygulamaları modeller. Okulda istediğimiz kadar trafik kurallarını öğretelim, babası kırmızı ışıkta durmuyorsa yararı yok, çocuk idolü olan babasını modeller. Evde sabah uyananlar yüzünü yıkayıp günaydın diyorsa bir süre içinde çocuk da yüzünü yıkamaya ve günaydın demeye başlar. Evde hep birlikte okuma merakı oluşturursak çocukta okur. Yemek yemek, kaşık çatal kullanmak… Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz.

Ülkemizde uygulanan eğitim ve öğretim sonucunda çocuklar öğreniyorlar mı?

Sizce? Çocuklarımızın neleri öğrenmeleri ve nasıl öğrenmeleri son derece önemli, artık “Yeniden Kurmacılık” Felsefesinde eğitim ve öğretim, çocukların bilişsel, duygusal ve bedensel becerilerdeki gereksinimlerini belirleyip desteklemek olarak tanımlanmaktadır. 

Önce çocukların duygu yönetimini edinmeleri gerekiyor. Bu da ailelerin görevi duygu yönetimini edinmeyen hiçbir çocuk yaşamının hiçbir döneminde hem başarılı hem de mutlu olamaz. 

Duygu Yönetiminin en önemli anahtarı Duygu Sosyalleştirme’dir. Duygu Sosyalleştirme de ebeveynin olumlu tepkileri çok önemlidir. Bunlar; Duyguya Odaklı tepkiler, Duygu ifadesini kolaylaştıran tepkiler, Probleme odaklı tepkiler. Bir de olumsuz tepkiler var ki bunlar öğrenmeyi ortadan kaldırır. Bunlar; Küçümseyici tepkiler, Cezalandırıcı tepkiler, ebeveynde sıkıntı yaratan tepkiler. Bu tepkileri veren veli sayısı diğerine oranla daha çoktur ülkemizde merakı öldürmede de usta olduğumuza göre hele hele beceri kazandırma odaklı öğretim kullanmadığımız için ülkemizde çocuklar öğrenmiyor ne yazık ki! Sadece Ezberliyor ya da taklit ediyor.

Düşündürücü, sorgulamaya, deneyimlemeye, uygulamaya, senaryolaştırmaya, modellemeye yönelik öğrenme ortamları ve yayınlar oluşturamıyoruz.  Yayınlarımız ve öğrenme ilişkilerimiz talimat vermeye, yönlendirmeye, kova doldurur gibi geçmişte kanıtlanmış bilgileri ezberletmeye, göster yaptır uygulamaları ile taklidi öğrenmeye yönelik ortamlarda yetiştiriyoruz çocukları. Özellikle yazılı kaynaklar konu anlatımından ve anlatımında yer alan bilgilerin test edilmesine yönelik çalışmalardan ibaret, çocuklarımız kendi sorularını sorarak ilerleme kaydedip öğrenmekten daha çok başkalarının hazırladığı soruları çözmeye çalışmakla geçiriyor zamanlarını biz de çocukların böyle öğreneceğini zannediyoruz. 

Ayrıca Öğrenme işi iyice ranta dönüştü, yazılı kaynaklar bir rant, deneme sınavı fasikülleri bir başka rant, dershanelerin yerini alan merkezler ayrı bir rant. Özel dersler ve koçluk adı altında yapılan çalışmalar da ayrı bir rant.  ……Kolej, ……..Kolejden daha iyi, oysa O Kolejin öğretmenleri, öteki kolejin öğrencilerine özel ders veriyor. Öteki Kolejin öğretmenleri O kolejin öğrencilerine ders veriyor.  Alış- veriş halindeler.

Ülkemizde zihinsel yeterlilikleri doğuştan güçlü, doğuştan iyi bir gözlemci, mizaç olarak öğrenmeye meraklı %20 Oranında çocuklar ilerliyor geri kalan çocuklar???

Okullar sadece bu oranda çocuklarla, kazandırdık diye öğünüyor, ders veren öğretmenler meşhur olmak için ön sınavla sadece bu çocuklara ders vermeyi kabul ediyor. Oysa bu çocuklar her durumda ve her yerde başarılı olurlar.

Ülkemizde yapılan toplu sınavların eğitim ve öğretime etkileri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Sınav, halk dilinde kullanılır ancak eğitim pedagojisinde ölçme yoludur. Sınav sözcüğü artık eğitim ve öğretimde her durumun önüne geçmiştir. İnsanlar Eğitim Pedagojisinde yeri olmayan “Sınav Sistemi” diye bir uygulamadan bahsetmektedir. Bu uygulamanın öğrenmeye ve çok yönlü insan olarak yetişmeye zararları vardır. Evet ezberlediği geçmişe ait bazı bilgilerle bir sonraki okulun sınavını kazanarak başarılı sayılacağını ancak yaşamında başarılı olup olamayacağını bulunduğu ortama uyum sağlayıp sağlayamayacağını, yaratıcı kısaca çoklu ortamlarda başarılı olup olamayacaklarını bilmiyoruz, önemsemiyoruz, beklemiyoruz da sadece toplum tarafından nitelikli kabul edilen bir okul ya da eğitim bursu kazanması yeterli. Oysa okullar çocukların çok yönlü yetişmelerini sağlamak ve bir sonraki okula hazırlamakla yükümlüdür. Sırf bu nedenle okulculukta öğrenme becerilerini öğrenmek, öğrenip öğrenilmediğini ölçerek ilerlemek önemlidir. Artık çocuklar inovatif birer kişilik olarak yetişmeliler. Öğrenme becerileri ile bilgiye ulaşacaklar ve bilgiyi kullanacak hale gelecekler bu tür öğrenme ortamları kurulmuyor ve ölçülemiyor. Çocukların ne tür bilgiye hangi becerileri kullanarak ulaşacaklarını ve bu bilgileri nasıl kullanacaklarını düzenlerken bu gelişimi nasıl ölçeceğimizi de daha öğrenme ortamını hazırlarken belirlemeliyiz. Öğrenci o çalışmada ne kazanacağını ve bu kazanımı nasıl yansıtacağını yansıttığının nasıl ölçüleceğini bilerek ilerlemelidir. Öğrenme süreçlerini ve yaratılan ürün ölçmeyi hedefleyen bir ölçme aracı mutlak önceden belirlenmeli öğrenme süreçleri izlenmeli sorular bu sürece uygun düzenlenmelidir. O zaman öğrenme ve ölçme gerçekleşir. Soruyu hazırlayan öğretmenin belirlediği zorluk derecelerinin grafiği ile öğrencilerin verdiği yanıtlarının grafiğinin örtüşmesi çok önemlidir. En azından grafiklerin birbirine yakınlaşması beklenir. Oysa çoktan seçmeli testlerde sıralamada sınırda kalan öğrenci başarısız mı?  Ya da tesadüfen atarak cevapladığı bir soru ile sınırı aşan başarılı mı? Tabii hayır bu sadece ölçmenin sağlıklı olmadığını gösterir. Belirtke tablosu hazırlanmamış sınavlar sadece pratik için vardır. Bir daha söyleyelim ki öğrenmeyi ölçmez.

Çocuklarımız çok yönlü yetişiyorlar mı? 

Bu sorunun yanıtını toplumumuzun şu anki hali çok doğru biçimde yanıtlıyor. Değerlerimizin ortamlara yansımadığını, kapasitenin oldukça düşük kaldığını, bilimde, sanatta, sporda, yaya kaldığımızı başarıya imza atanların bir elin parmakları kadar bile olmadıklarını görüyoruz, yaşıyoruz. Bu elin parmakları da başarılarını batı ülkelerinde geliştirdikleri özbilgi ile gerçekleştiriyorlar. Öğretmenlerimiz çok yönlü yetişiyor mu ki çocuklarımız çok yönlü yetişsinler. 

Kapasiteyi yansıtma yolları zeka, akıl gelişimi ile oluşur, bu gelişimin tamamlandığını da kişinin gösterdiği performans ile anlıyoruz. Artık zekâ da akıl da performansların niteliği ile doğru orantılı. Performansların üst düzeye çıkarılması için okullardaki çoklu ortamlar çok önemli bu ortamlardaki donanım da tabii, okullarda Laboratuvarlar var, test çözmekten girilmeyen, sanat, spor alanları var, soru çözme saatleri nedeniyle kullanılmayan, Öğretmenlerin yaptığı projelerle ödül alan çocuklar var, bir daha hayatında hiç ödül alamayacak. Sonra da okulların sloganları var.

“Sorgulayan çocuklar yetiştiriyoruz”, “Öğrenmeyi Öğretiyoruz”, “Stem Yapıyoruz”, “Kodlama Yapıyoruz”, “Araştıran çocuklar yetiştiriyoruz”, Takımlardan transfer edip burs vererek okuttuğumuz öğrencilerle de “Valeybol Türkiye Birincisiyiz” “Basketbol Türkiye şampiyonuyuz” 

Peki 1985’li yıllardan beri yetiştirdiklerimizle şu an nerelerdeyiz? Bir kere daha soralım eğitim ve öğretimde nicelik mi? Nitelik mi? Her yere üniversite açtık açtık ta nitelikli mi? Üniversite sınavında barajı kaldırdık ta mezunlar nitelikli mi?

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları