Devalüasyon rekabet gücümüzü artırmadı

28 Ocak 2022 Cuma

Geçen hafta TÜİK çok önemli bir veriyi, Yurt Dışı Üretici Fiyatları Endeksi’nin Aralık 2021 değerini açıkladı. Bilmeyenler için bu endeksin neyi gösterdiğini anlatayım: Yurt Dışı Üretici Fiyatları Endeksi, ihracata yönelik üretim yapan üreticilerin toptan fiyatlarındaki değişimi ölçüyor. Buna kısaca “ihracatın enflasyonu” da diyebiliriz. 

Hükümetin geçen aralıkta ekonomiyi bundan böyle ihracat artışıyla büyütmeyi hedeflediğini resmen açıklamasından sonra, bu endeksin ölçtüğü enflasyon çok önem kazandı; çünkü 2002-2008 döneminde döviz kurundaki artış enflasyondaki artışın çok altında kaldığı için TL aşırı değerlendi. Bu da dünya pazarında Türk mallarının döviz cinsinden fiyatının artması, pahalılaşması, yani ihracatın baltalanması demekti. 2008 sonrasında da reel kurda, yani TL’nin aşırı değerli olması konusunda kayda değer bir düzeltme olmadığından Türkiye’nin ihracatla büyüme rotasına girebilmesi için TL’nin reel devalüasyonla, yani enflasyonun üzerinde seyreden bir devalüasyonla değer kaybetmesi elzemdi. TL’nin maruz kaldığı devalüasyonun ne kadarının reel olduğunu ise işte bu endeksin değerlerini kullanarak hesaplayabiliyoruz. 

En geniş kapsamlı tanımıyla Cari Hesap adı verilen ekonominin dış dengesinin iki cephesi vardır: İthalat ve ihracat. Eğer Cari Hesap kronik olarak açık veriyorsa devalüasyon bunu iki cepheden birden daraltır: İthal malları yerli para cinsinden pahalılaştırarak ithalatı düşürür, ülkenin ihraç mallarını ise yabancı para cinsinden ucuzlatarak ihracatı artırır. 

Ne var ki eğer ilgili ülkenin ihraç malları, üretiminde ithal girdi kullanılmayan mallar (genelde bunlar hammadde niteliğinde ürünlerdir) değilse devalüasyonun dış dengenin iki cephesindeki etkisi simetrik olmaz. İthalatın daralması otomatiktir; çünkü şok devalüasyon yaşayan bir ülkede yurttaşların geliri kısa vadede devalüasyon oranı kadar artmaz; dolayısıyla devalüasyon oranında pahalanan ithal malların tüketimi hemen düşer. İhracatta ise kalıcı artış ihraç ürünlerinin döviz bazında ucuzlamasına bağlıdır; fakat bunun olması için tek başına devalüasyon yeterli değildir; çünkü özellikle Türkiye gibi sanayileşme sürecini tamamlamamış ülkelerde ihraç mallarında önemli oranda ithal girdi vardır. Bir ihraç ürünündeki ithal girdi oranı ne kadar yüksekse devalüasyonun o ürün üzerindeki ucuzlatma etkisi o kadar düşük olur; çünkü ürün maliyetindeki ithal girdilerin fiyatı devalüasyon kadar artacağı için ithal girdi payı, ürünün döviz fiyatına ucuzlatıcı etki yapamayacaktır. Bu sebeple bir ülkenin ihraç ürünlerinde ithal girdi oranı ne kadar yüksekse devalüasyon o ülkenin ihracattaki rekabet gücünü o kadar az artırır.

Şimdi son aylardaki yüksek oranlı devalüasyondan sonra ihracatta rekabet gücümüzün ne kadar arttığını araştıralım. Eylül-Aralık 2021 döneminde TL, döviz sepetine karşı yüzde 57 oranında değer kaybetti. Kısa vadede Türkiye’nin rekabet gücünün artması, yani Türk mallarının dünya piyasalarında ucuzlaması için aynı dönemde bunların TL fiyatlarının yüzde 57’den daha az artmış olması gerekir. Gelgelelim geçen hafta açıklanan Yurt Dışı Üretici Fiyatları Endeksi’nin aralık değerini hesaba dahil ettiğimizde bu dönemde ihraç mallarının TL fiyatının da tamı tamına yüzde 57 artmış olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, Türk ihraç mallarının döviz cinsinden ortalama fiyatı 31 Ağustos’ta ne idiyse 31 Aralık’ta da o olmuştur. Bu da eylül-aralık döneminde meydana gelen yüzde 57’lik yüksek oranlı devalüasyonun rekabet gücümüzü artırmak açısından tamamen boşa gittiği anlamına gelir. Hükümetin davul zurnayla ilan ettiği “ihracatla büyüme” stratejisi de bu veri açıklandıktan sonra boşa düşmüştür.

Bu vahim olduğu kadar tuhaf bir gelişmedir. Şöyle ki: Bir malın üretiminde kullanılan hammadde ve ara malların tamamı ithal olsa bile işçi ücretleri yerli parayla ödenir ve bunların kısa sürede devalüasyon oranında artması muhtemel değildir. Dolayısıyla bu ekstrem senaryoda bile ürün fiyatındaki ücret payından dolayı devalüasyon sonrasında ürünün döviz cinsi fiyatı bir miktar düşer. Ne var ki eylül-aralık döneminde bizde bunun bile olmadığını görüyoruz.

İhracatı artırmak bugün ekonominin en önemli gündem maddesi olduğu için hükümet derhal bu olayı masaya yatırmalı ve 2021’in son dört ayında neden Türk ihraç mallarının ortalama TL fiyatının aynı dönemdeki sepet devalüasyonla aynı oranda artmış olduğunu araştırmalıdır. Bir kere bu mallardaki hammadde ve aramalların tamamının ithal olması mümkün değildir. O halde yerli hammadde ve girdilerin fiyatları neden devalüasyon kadar artmıştır? Açıkçası bunun böyle olması çok düşük ihtimaldir. İşçi ücretlerinin bu dönemde yüzde 57 artmış olması ise kesinlikle mümkün değildir. Peki, yerli girdi fiyatlarının ve ücretlerin devalüasyondan daha düşük oranda artmasının ürünü döviz bazında ucuzlatıcı etkisi nereye gitmiştir? Acaba bu dönemde zaten nispeten yüksek olan elektrik ve doğalgaz fiyatları devalüasyondan daha mı fazla artmıştır? Yoksa TÜİK Yurt Dışı Üretici Fiyatları Endeksi’ni hesaplarken hata mı yapmaktadır?

Eğer endeksin hesaplanmasında bir hata yapılmamışsa Türk sanayisini bu vahim durumdan kurtarmak için bir an önce ilgili bütün kesimlerin katılımıyla ortak akıl oluşturarak çözüm arayışına başlamak şarttır.

Bu arada, sekiz gün önce açıklanan bu veriyi Cumhuriyet’te yalnızca cuma günleri yazdığım için ancak bugün ele alabildim; fakat her türlü medyada gece gündüz boy gösteren döviz-faiz tutkunu sayısız ekonomistin hiçbirinden bugüne dek bu konuyla ilgili tek kelime duymadığımı da belirteyim. Bu da Türk ekonomisini kalkınma rotasına oturtmamızın ne kadar güç olacağını bize başka bir cepheden göstermektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları