Beylik bir suç filmi
Sungu Çapan
Son Köşe Yazıları

Beylik bir suç filmi

30.05.2014 02:00
Güncellenme:
Takip Et:

Guillaume Canet’nin ‘Kan Bağları’ adlı yeni filmi bugünden başlayarak gösterimde

‘Kan Bağları’, ilgi çekici yıldızlardan oluşan, zengin oyuncu kadrosuyla perdeye bağladığı seyirciye yer yer hafakanlar bastıran, özenti bir suç geriliminden pek öteye gidemiyor açıkçası.

Silahların konuştuğu, dehşetengiz, kanlı bir polis baskını görüntüleri ve argo ağırlıklı bağrış-çağrışlar içinde, Tarantino’vari, şamatalı bir açılış sahnesiyle başlıyor bugün gösterime giren filmlerden “Kan Bağları”.
Sevgilisine tecavüz edeni öldürdüğü için 10 yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliyeyle salıverilen Chris’i (Clive Owen) polis kardeşi Frank (Billy Crudup) ve ablası (Valerie Solanas) dışarda karşılıyor ve Frank çocukken hep kendine örnek aldığı, babasının da daha çok sevdiği ağabeyine yeni bir hayata başlaması için derhal iş-ev buluyor.
Birlikte hastanede tedavi gören, ölümcül hasta babaları Leon’u (James Caan) ziyaret ediyorlar. 2 çocuklu, uyuşturucu bağımlısı, mecburen fahişelik yapan karısı Monica’yı (Marion Cotillard) çoktan defterden silmiş Chris’i çok geçmeden eski suçlu çevresinden arkadaşları bulunca, yine silaha davranarak kanlı soygunlara karışıyor Chris, polis kardeşini de zor durumlara sokarak.
Eski sevgilisi Vanessa’nın (Zoe Saldana) bir kız çocuğu da doğurduğu dostu Anthony’yi (filmin başındaki baskınla) yakalayıp içeri atınca yeniden Vanessa’yla beraber olan Frank’ın, ağabeyiyle kavgasını hasta babaları ayırıyor.
Bu arada hamile bıraktığı Natalie’yle (Mila Kunis) evlenen Chris 2 çocuğunun annesi Monica’ya da, patroniçe olarak yöneteceği küçük bir randevuevi ayarlıyor ve herkesin buluşup hesaplaştığı bir finalde, gangster ağabeyin polis rozetini bırakmış kardeşini, Anthony’nin intikamından son anda kurtarmasıyla sonlanıyor “Kan Bağları”.
Sahne ve ekranda başlayan oyunculuğunu perdede sürdüren, 2002’de “Mon Idole”le yönetmenliğe de başlayan, Fransız sinemasının Sean Penn’i diyebileceğimiz, 1973 doğumlu, aktör, yönetmen ve senarist Guillaume Canet’nin, “Ne le dis a personne” (2006) ve “Little White Lies” (2010) filmlerinden sonra ABD’de imzaladığı “Blood Ties-Kan Bağları”, Jacques Maillot’nun 2008’de çektiği, G. Canet’nin de rol aldığı Fransız yapımı “Les Liens du Sang”ın yeniden çevrimi olan, beylik bir suç filmi.
Geçen yılki Cannes Festivali’nde yarışma dışı gösterilen “Kan Bağları”, kamerasını genelde, aksiyonun tavana vurduğu, o alışılmış suç-gerilim filmlerindeki bildik vuruşma-kovalamaca temposundan çok, aile içi ilişkilere, ahlaki değerlere, kardeşlik bağlarına ve çeşitli ağır çatışmalara-çekişmelere çeviren, karakterlerine yoğunlaşan, diyalog ağırlıklı, kara film tadında gelişen ama süresi uzun tutulmuş, pek yürümeyen, ağır, durgun anlatımıyla yer yer sıkıcı olmaktan da kurtulamayan bir Fransa-ABD ortak yapımı.
Dördüncü yönetmenlik sınavından başarıyla çıktığı hiç de söylenemeyecek Canet’nin, senaryosunu, Bruno ve Michel Papet imzalı bir kara dizi romanından yola çıkarak Amerikalı yönetmen- yapımcı James Gray’le beraber yazdığı “Kan Bağları”, sürükleyicilikten yoksun olsa da öncelikle Clive Owen’dan Marion Cotillard’a, Billy Crudup’tan Zoe Saldana’ya kadar uzatılacak, ilgi çekici yıldızlardan oluşan, zengin oyuncu kadrosuyla perdeye bağladığı seyirciye yer yer hafakanlar bastıran, özenti bir suç geriliminden pek öteye gidemiyor açıkçası.
Her Fransız sinemacısı gibi, ABD’de film çekme hayalini gerçekleştiren Canet adına yerinde sayan bir çalışma olmuş “Kan Bağları”.
Doğrusu oflaya poflaya sonunu getirdiğimiz 130 dakikadan geriye pek bir iz bırakmıyor bu düşman kardeşler eksenli, vasat suç çeşitlemesi.  

Yazarın Son Yazıları

Polanski eski yarayı kaşıyor

Polanski eski yarayı kaşıyor

Devamını Oku
04.09.2020
Savaşın dehşetinde büyümek

Savaşın dehşetinde büyümek

Devamını Oku
22.08.2020
Elia Suleiman’ı özleyenler için

Filistinli ünlü sinemacı Elia Suleiman’ın(ES’nin), 2009 yapımı “The Time That Remains-Geride Kalan”dan beri süregelen suskunluğuna artık son verdiği ve başrolünü üstlenerek kendini oynadığı yeni filmi “It Must Be Heaven-Burası Cennet Olmalı”, ES’nin Nasıra’daki evinde oturup dışarıyı seyrettiği, konuşmasız sahnelerle açılıyor.Pişkin bir komşusu bahçesindeki ağaca çıkmış, limon araklıyor, avcılığa meraklı bir başka komşusu da başından geçen kartal-yılan hikayesini anlatıyor.Yalnız yaşayan bir dünya vatandaşı olan kahramanımız, Filistin hakkında çekeceği bir film tasarısını Fransız yapımcısıyla görüşmek üzere Paris’e uçuyor ama önerdiği senaryo reddolunca bu kez yine sinema münasebetiyle çağrılı olduğu New York’a geçiyor, gözlemciliğini otel odalarında sürdürüyor.

Devamını Oku
21.02.2020
Sevgililer günü münasebetiyle

Çağdaş, Fransız oyun yazarı, tiyatro rejisörü, komedyen (ve muhtemelen 1960-70’lerin, yaşlandıkça arada bir yönetmenlik de yapan oyuncusu Guy Bedos’nun oğlu) Nicolas Bedos’nun senaryosunu da yazıp çektiği ikinci yönetmenlik denemesi olan “La Belle Epoque-Yeni Baştan”, gösterildiği son Cannes festivalinde seyirciye “hem eğlendirici, hem düşündürücü, hem de duygu dolu” dakikalar yaşatıp yarışma bölümünün en ilginç filmlerinden biri olarak dikkat çekmişti.

Devamını Oku
14.02.2020
Banliyöde ayaklanma var

005’te Fransa’yı günlerce birbirine katan banliyö ayaklanmalarından esinlenerek çekilmiş ve son Cannes festivalinde jüri ödülüne değer bulunmuş “Les Miserables-Sefiller” Cannes’ın sürprizlerinden biriydi.

Devamını Oku
07.02.2020
Arı vız vız vızz... (31.01.2020)

Kotevska ve Stefanov’un yönettiği En İyi Belgesel ve En İyi Yabancı film Oscar’larına aday ‘Honeyland-Bal Ülkesi’ bugün gösterimde.

Devamını Oku
31.01.2020
Sevimli bir film

Yönetmen Lulu Wang’ın kendi hayatından (yani kendi babaannesinin hastalığından) esinlenerek senaryosunu yazıp Changchun’da (Çin) çektiği “The Farewell-Elveda”, New York’ta beklediği Guggenheim bursunu alıp eğitimini sürdürmek isteyen ama akciğer kanseri teşhisi konmuş...

Devamını Oku
24.01.2020
Kesik El’le göçmen gencin arayışı...

Korku sinemasının ender kullanılan ama vazgeçilmez figürlerinden olan ve ait olduğu bedeni inat ve ısrarla arayan bir “kesik el”in başrolünde olduğu, bu kesik el’in yanı sıra dokunaklı bir kırık aşk hikâyesinin de beyazperdeye yansıtıldığı, Jeremy Clapin imzalı, 81 dakikalık Fransız animasyonu “J’ai Perdu Mon Corps-Bedenimi Kaybettim”, bilindiği gibi son Cannes festivalinin Eleştirmenlerin Haftası bölümünde gösterilip eleştirmenler kadar seyirci kesiminin de gönlünü fethederek büyük ödülü kazanmıştı 2019’da.

Devamını Oku
17.01.2020
‘Ben kimim?'

Quebec’in Montreal kentinde 1989’da doğan, öğretmen Genevieve Dolan’la oyuncu-şarkıcı Manuel Tadros’un oğlu olan yönetmen Xavier Dolan, bilindiği gibi son 10 yılda Kanada sinemasının, (1.68 cm boyundaki) harika çocuğu olarak yükselen yıldızı, malum.

Devamını Oku
10.01.2020
Bir Judy Garland vardı

Devamını Oku
03.01.2020
Mutlu olma ‘idefiksi’ne dair...

Devamını Oku
27.12.2019
Sinemada yıldökümü: 2019’dan akılda kalanlar

Devamını Oku
22.12.2019
Mutlu olma iştahı üstüne

Devamını Oku
13.12.2019
Ressamla modelinin aşkı

Son dönemin en nefis filmlerinden biri gösterimde: Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi

Devamını Oku
06.12.2019
Kimin evinde yok ki

Devamını Oku
29.11.2019
‘Oyun’un devamı ‘Kraliçe Lear’ gösterimde

Pelin Esmer, sinemamızda eşine pek rastlanamaz cinsten bir “güçlenme, güven duyma ve dayanışma” hikâyesini perdeye taşıyor.

Devamını Oku
22.11.2019
Kendini ve cinselliğini keşfetmek...

Devamını Oku
15.11.2019
Tanrı var ve adı da Petrunya

Makedonya YAPIMI ‘Onun Adı Petrunya’ haftanın kaçırılmayacak filmi

Devamını Oku
08.11.2019
Bu ‘Kız’ımız kaçmaz

Lukas Dhont’un yazıp yönettiği, ilk uzun metrajlı filmi ‘Kız’ı Filmekimi’nde ıskalayan tüm sinemaseverlere salık veriyorum.

Devamını Oku
03.01.2019
Terry Gilliam’ın yıllardır beklenen filmi gösterimde

Çağdaş bir Don Kişot çeşitlemesi...

Devamını Oku
07.12.2018
İstanbul film festivalinden notlar: ‘Utanç’tan ‘Canavar’a...

İstanbul film festivalinden notlar: ‘Utanç’tan ‘Canavar’a...

Devamını Oku
12.04.2018
Dehşetin soluk kestiği bilimkurgu: ‘Life’

Dehşetin soluk kestiği bilimkurgu: ‘Life’

Devamını Oku
23.03.2017
Mustang görücüye çıktı

Yönetmen Deniz Gamze Ergüven imzalı, Fransa’nın 2016 En İyi Yabancı Film Oscar adayı Mustang filmi, önceki gün İstanbul Galatasaray’daki Fransız Sarayı’nda verilen özel bir davet ile kamuoyuna tanıtıldı. Etkinliğe filmin genç başrol oyuncuları da katıldı.

Devamını Oku
24.10.2015
Sınırdaki uyuşturucu savaşları...

Sınırdaki uyuşturucu savaşları...

Devamını Oku
18.09.2015
Pasolini’yi kimler katletti? (20.03.2015)

Pasolini’yi kimler katletti?

Devamını Oku
20.03.2015
Underground bir gençlik

Underground bir gençlik

Devamını Oku
13.03.2015
Firavunlar diyarında

Usta sinemacı Ridley Scott’ın Kitabı Mukaddes’teki göç anlatısından uyarladığı ‘Exodus: Tanrılar ve Krallar’, görselliğiyle öne çıkan bir tarihsel epik

Devamını Oku
12.12.2014
Koca karısını aldatırsa...

Koca karısını aldatırsa...

Devamını Oku
10.10.2014
Derdin devası sevgi...

Derdin devası sevgi...

Devamını Oku
03.10.2014
20 bininci günde uyanınca… (26.09.2014)

20 bininci günde uyanınca…

Devamını Oku
26.09.2014
Bir peri masalı gibi...

Son Cannes festivalinin açılış filmi olan ‘Monako Prensesi’ bugün gösterime giriyor

Devamını Oku
19.09.2014
Çekici yıldızlar geçidi (29.08.2014)

Çekici yıldızlar geçidi

Devamını Oku
29.08.2014
Hortum artık bize de geldi (22.08.2014)

Hortum artık bize de geldi

Devamını Oku
22.08.2014
‘Fazla zekâ insanı bozar’

‘Fazla zekâ insanı bozar’

Devamını Oku
15.08.2014
Bir kirli polis portresi

Bir kirli polis portresi

Devamını Oku
27.06.2014
Ustaya şapka çıkaralım (13.06.2014)

Ustaya şapka çıkaralım

Devamını Oku
13.06.2014
Sıkı bir hapishane draması: ‘Yüksek Risk’

Sıkı bir hapishane draması: ‘Yüksek Risk’

Devamını Oku
06.06.2014
Beylik bir suç filmi

Beylik bir suç filmi

Devamını Oku
30.05.2014
Çekici bir dolandırıcı işbaşında...

Çekici bir dolandırıcı işbaşında...

Devamını Oku
23.05.2014
Maskenin ardındaki yaşamlar

Maskenin ardındaki yaşamlar

Devamını Oku
16.05.2014