Çevrenizdeki yüzlerce kişiye “Cüzdan mı önemli vicdan mı önemli?” diye sorsanız, büyük çoğunluğu, belki de hepsi vicdanın daha önemli olduğunu söyler size. Bu soruyu dünyanın farklı ülkelerinde sorsanız benzeri cevabı alırsınız. Güzel de dünyada niçin bu kadar hırsızlık, yolsuzluk var? İnsanlar dilleriyle vicdanın önemli olduğunu söylüyorlar ama elleriyle cüzdanlarını doldurmaya çalışıyorlar. Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bir çelişki var.
Galiba herkes şöyle düşünüyor: Başkaları vicdanlarına önem versinler ama ben her ikisine de önem vereyim. Bu bir bencilliktir.
İYİLER KAZANIR
İyilerin her zaman kötüleri yeneceği konusunda yaygın bir inanç vardır. Aslında bu bir varsayımdır. İyilerin her zaman galip geleceği konusunda garanti yoktur. İyiler değil güçlüler kazanır, güçsüzler kendilerini avutmak için bu varsayıma inanırlar. Güçlünün iyi veya kötü olması önemli değildir, güçlü olması yeterlidir. Bu gerçeği fark eden bazıları “Sen kötü ol, iyi belasını bulur” şeklinde genele aykırı bir görüş ileri sürer.
Tüm masallarda, klasik filmlerde iyiler ve kötüler karşılaşırlar ve sonuçta hep iyiler kazanır. Bu durum adil dünya varsayımının bir sonucudur. Bu dünyada evrensel bir adalet olduğu görüşü herkese, en çok da güçsüzlere iyi gelir. Özellikle kovboy filmlerinde, Bollywood, Yeşilçam filmlerinde hep iyiler kazanır. Romanlar ise gerçekçidir, romanlarda iyilerin geçiş üstünlüğü yoktur. Doğan Cüceloğlu, “Ülkemizde önce damperli kamyonların, sonra taksilerin, minibüslerin geçiş üstünlüğü vardır. Diğer araçlara sonra sıra gelir” derdi.
DİKOTOMİ
Bazı bütünleri oluşturan iki parça birbirinden bağımsızdır, birinden diğerine geçiş olmaz ancak bu iki parça birbirini tamamlar. Buna dikotomi denir; iyilikle kötülük gibi. Ya iyisinizdir ya da kötü, ikisinin arası yoktur. 1 veya 0 vardır, ikisi arasında dereceleme yoktur. İnsanları iyiler ve kötüler alarak ikiye ayırdığınızda dikotomik bir sınıflama yapmış olursunuz. Böylesine bir sınıflama kuramsal olarak mümkündür ancak pratikte işe yaramaz.
Kaba, saldırgan, maganda olarak tanımladığınız kişilerin genelde kendi içlerinde kibar davranışları vardır. Bir trafik magandasına karşı hata yaparsanız, elinizle kusura bakma işareti yaptığınızda o da eliyle size “canın sağ olsun” işareti yapar. Çok iyi olarak tanımlanan insanların kaba, kinci davranışları da var mı? Var. O halde insanları 1-0 diye, iyiler, kötüler şeklinde dikotomik olarak sınıflamak anlamlı değildir. En azından Fuzzy mantığına göre 1 ile 0 arasında sonsuz değer vardır, insanla ilgili konularda siyah ve beyaz dışında çok miktarda gri bulunur. Yaşamı dikotomik olarak, 1 - 0 diye görmek bilgisayar yerine abaküs kullanmaya benzer.
BAĞLANTISALLIK
Bilim insanları artık evreni anlamak konusunda Descartes’ın kartezyen sistemi veya dikotomi yerine “bağlantısallık” ilkesini kullanıyorlar. Bu ilkeye göre insan beynindeki nöronları veya evrendeki nesneleri tek tek incelemek anlamlı değildir. Onları, içlerindeki birimlerin birbirleriyle etkileşimlerinin örüntüsüne bakarak anlamaya çalışmak gereklidir. Söz konusu etkileşim örüntüsü “bağlantısallık” olarak adlandırılıyor. Bir anlamda nöronlar veya uzaydaki nesneler karşılıklı bağımlılık içindedir. “Beyin”in, “zihin”e dönüşmesi bağlantısallıkla mümkündür. Bu konudaki Türkçe yazılmış bir kitap Türker Kılıç’ın “Bağlantısallık ve Yaşamdaşlık” isimli muhteşem eseridir.
Dünyadaki bağlantısallık savunucularının ortak kanısı tüm canlıların, bu arada insanın düşüncelerinde ve davranışlarında özgür olmadığı yolundadır. Ben bu konuda farklı görüşteyim. Evrenin, en azından dünyanın en gelişmiş şeyi olan insan beyninin önüne konulan seçeneklerden bir tanesini seçme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünüyorum.
Cüzdan ile vicdan arasında, hırsızlık ile dürüstlük veya iyilik ile kötülük arasında dikotomik ilişki yoktur, bunlar birbirlerinden bağımsız değildir. Kötü insanların kötü olmalarında kendilerinin olduğu kadar iyilerin de payı vardır. Hırsızlık kişinin kendi tercihi olabilir ancak ona hırsızlık yapabileceği bir dünya düzeni sunulduğu da bir gerçektir. Dünyadaki adaletsizlikler çalma eğilimi olanların iştahını kabartır. Bağlantısallık ve yaşamdaşlık bize bunu söylüyor.
Aslında bağlantısallık görüşü bu günkü kadar kapsamlı olmasa da geçen yüzyılın ilk yarısında da “Geştalt psikolojisi” adı altında ortaya atılmıştı. Bu yaklaşıma göre bir bütün parçalarının toplamından daha fazla bir şeydir. Bağlantısallık ve yaşamdaşlık bu görüşü daha kapsamlı ve incelikle dokunmuş bir halde önümüze seriyor.