Ulusların zenginliğini (refahını) olumlu ya da olumsuz etkileyen çok faktör vardır. Ama o refahı hisseden unsur tektir; hanehalkı yani insanın ta kendisidir.
Refah çoğu zaman harcama yeteneği ile doğru orantılıdır. Bu yetenek ya da olanak arttığında refahın ve dolayısıyla da rahat yaşamın tüm öğeleri ortaya çıkmaya başlamıştır denir. Onların başında gelirin yükselmesi, onunla beraber fiyatların rasyonel bir seviyede ya az artması ya da sabit kalması gelir. Alım gücü günbegün hayatın tüm diğer faktörlerini içine alan bir değer niteleğine sahip olur.
Tasarruflar artmaya, firma yatırımlarına gerekli olan maliyeti fazla olmayan kaynak bollaşmaya başlar. Faizdir bu kararlı yapının harcı. Tasarruf ve yatırımların dengeye gelmesi onların fiyatı olan faiz oranını ortaya çıkarır.
Aynen arz ve talebin ortaya çıkardığı fiyat ve üretilen miktar örneğinde olduğu gibi.
Uygun maliyetli kaynak ile yatırımlar reel olarak artmaya başlar. Bu bazen yüzde 10’lara varan artış yaratır ekonomide.
Üretilen mal ve hizmetler geliri kararlı bir şekilde artan hanehalkı tarafından tüketilir. Geriye kalan gelir de yine tasarrufa gider.
Tüm bu dinamik sürecin sonunda ekonomik büyüme ile karşılaşır ülke. Tasarruflar yatırımlara, tüketim üretime, parasal akımlar da tüm bu reel piyasalarda oluşan etkileşime göre şekillenir. Tersi de mümkündür.
Diğer bir ifadeyle ülkeyi yöneten karar vericiler para arzını para talebinin kaynağı olan gelir seviyesi ve faiz oranlarına göre ayarlar.
Esasında süreç bu kadar yalın değildir.
Refahı artan bir toplumda tasarruflar banka veya finansal marketler vasıtasıyla finansal yatırıma da dönüşür, hanehalkı küçük bir yatırımcı olur. Artan tasarruflar dış ticaret açığını şekillendirir. Uluslararası ticarete açık ekonomilerde tasarrufun yatırımlarda fazla olması dış ticaret fazlasını da beraberinde getirir. Dış ülkelere fazla tasarruflarınızı yönledirir, çoğu zaman da borç verirsiniz.
Ne güzel değil mi?
Maaşı reel olarak artan hanehalkı ulusal gelirin çoğunu da yaratarak ekonomiyi şaha kaldırmakla yetinmez, gelecek nesillerin birikimlerini de yapar.
İnşaat ve diğer imalat sanayisindeki sektörleri etkiler. Dış ticaretteki ürün ve hizmet bileşimine yön verir. Kararlarında rasyoneldir. Yeter ki onun geliri emeğine paralel bir şekilde artsın. Yeter ki onun geliri verimliliğine göre artsın.
Bu yazıyı buraya kadar dikkatlice sentezleyen okurların aklındaki soruları duyar gibiyim.
Onlardan bazıları bizim ülkede:
- Çalışanın reel geliri neden artmaz?
- Arz ve talebe göre belirlenen (!) enflasyon neden çok yüksektir?
- Bazıları yatağa aç giderken diğer bir kesim nasıl Norveç zenginliği kıvamında yaşar?
- Kamu bütçesi neden durmadan açık verir?
- İşsizlik neden yüksektir?
- Yolsuzluk neden kontrol altına alın(a)maz?
- Dış ticaret açığı neden kapanmaz?
Soruların yanıtları basit esasında.
Yukarıda anlattığımız basit mekaniğin tersi olduğu için.