Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var
Zeynep Miraç
Son Köşe Yazıları

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

28.02.2016 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Abisi Mustafa Koç erken yaşta vefat etmese ve yerine Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Ömer Koç seçilmese, onun adını bu kadar çok duymayacaktık. Muhtemelen o da bundan çok mutlu olacaktı. Ön planda olmayı sevmediğini biliyoruz. Ama bu hep söylenegeldiği gibi, ‘gizemli’ bir kişiliği olmasından kaynaklanmıyor. Onun başka bir dünyası var. Ekonomiden, iş görüşmelerinden, şirket anlaşmalarından uzakta; bu topraklarda çok nadiren görülen bir birikimin içinde bir dünya. Üstelik aileden edinilmiş değil, kendisinin ilmek ilmek dokuduğu bir dünya. Yolunu kendi seçmiş, o yolda çok emek vermiş, tutkularının peşinden koşmayı bilmiş bir insanın sükûneti var üzerinde.

Ömer Koç -“en”lerle anılacaksa- Türkiye’nin en güçlü ya da en zengin insanlarından biri kuşkusuz. Ama burada bırakmak hem haksızlık, hem de sığlık olur. Zira Ömer Koç, ülkenin en derinlikli entelektüellerinden biri olarak anılmayı hak ediyor. Ama heyhat, kültür gazetelerinin birinci sayfasına ekonomi kadar sık konuk olamıyor. Ne demişler, zenginin parası züğürdün çenesini yorar.

 

Ait olmadığı yerler

1962 yılının 24 Mart’ında, Çiğdem-Rahmi Koç çiftinin ikinci çocuğu olarak Ankara’da doğdu Ömer Koç. Baba tarafından dedesi yaşadığı ülkede zenginliğin simgesi sayılan Vehbi Koç’un, anne tarafından dedesi ise İzmir’in köklü ailelerinden armatör Avni Meserretçioğlu’ydu. Annesi ile babası ayrıldıklarında 11 yaşındaydı.

Önce Robert Kolej’de okudu Ömer Koç; ardından İngiltere’deki Millfield School’da. Osmanlıcaya merak saldığında henüz lisedeydi. Türk Nümismatik Derneği Başkanı Cüneyt Ölçer’den dersler aldı. Üniversite çağına geldiğinde tercihi Antik Yunan’dan yana oldu. Columbia Üniversitesi’nde İşletme yüksek lisansı yapması, hayatının iki kanalda ilerleyeceğinin habercisiydi.

Koç ailesinin âdeti üzre, muhtelif şirketlerde çalıştı. 1992’den bu yana görev aldığı Koç Holding’in önce Finansman Koordinatörü, sonra Enerji Grubu Başkanı oldu. Abisi Mustafa Koç vefat ettiğinde, Yönetim Kurulu Başkanvekili’nin Ömer Koç olduğunu neredeyse kimse bilmiyordu. Her ne kadar öyle gibi görünse de, saklanan biri değil. Kendisiyle benzer ilgi alanlarını, benzer tutkuları paylaşanlar cana yakın olduğunu söylüyorlar. Dostlarını kendinden yaşça büyük, hayat tecrübesi zengin, birikimli insanlar arasından geçiyor. Belli ki aradaki kuşakların sınırlarını aşan birikimine karşılık arıyor. En yakın dostlarından biri, 1921 doğumlu arkeolog Muhibbe Darga.

Ama kurdele kesmekten, konuşma yapmaktan ve resmi ziyaretlerden pek hoşlanmadığı aşikâr. Daha birkaç gün önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı makamında ziyaret ettiğinde çekilen fotoğraflarda ‘oraya ait olmama’ sıkıntısı, yüzünden belli oluyordu.

Tanıyanlar, göründüğü kadar mesafeli olmadığını söylüyorlar. Hatta İlber Ortaylı, 2003 yılında Sevgi Gönül ile Kavuklu ve Pişekâr gibi atıştıklarını aktarıp, Ömer Koç’un nüktedanlığından söz ediyor.

 

Paranın satın alamadıkları

Çocukluğundan beri kitap biriktiriyordu, 20’li yaşlarında bunu ciddiye almaya, bir koleksiyon oluşturmaya başladı. Ancak önünde büyük bir engel vardı: Şefik Atabey. Eski spiker Eşref Şefik’in oğlu, dünyanın en büyük kitap koleksiyonerlerinden biri. 15.- 19. yüzyıllar arasında Osmanlı dünyasına ilişkin 1300 parçadan koleksiyonu benzersizdi. Ömer Koç’un 1998’de Cornucopia dergisinde Şefik Atabey için yazdığı, kendisine dair ipuçları da taşıyordu.

“Kitap tutkunlarının ve satıcılarının dünyası küçük bir dünyadır,” diyordu Koç; “Bir alanda uzmanlaşmış koleksiyoncularınki daha da küçüktür.” O da bu küçük dünyanın içinde sürekli Atabey’in adıyla karşılaşıyordu. Paris ve Londra’da Osmanlı hakkında bir kitap sorduğunda, “Bu kitabın çok iyi bir kopyası vardı ama Atabey’e sattım” cevabı alıyordu. Sırf paranın satın alamadığı, ancak birikimin ulaşabileceği bir dünya...

“Gittikçe meraklanıyor, kendimi neredeyse çölde ulaştığı her vahada birisinin kendisinden önce davrandığını gören sıcaktan kavrulmuş bir adam gibi hissediyordum” diye yazmıştı Koç; “Atabey benim için efsanevi bir boyut kazanmıştı. ‘Olağan Şüpheliler’ filmindeki hayali kötü adam Keyser Soze’ye benziyordu”.

Ve ‘Keyser Soze’si ile Ömer Koç, 1990’larda, Sevgi Gönül vasıtasıyla tanıştılar. Atabey ona üç önemli öğüt verdi: Kitap koleksiyonun milli kütüphanelerle yarışamaz; nicelik değil nitelik üzerine yoğunlaş. Kendini bir konuda ve belli tarihler arasında sınırla. Elindekinden daha iyi bir kopya için daha fazla ödemeye hazır ol.

Bu öğütlerin peşinden giden Ömer Koç’un yolu, gün geldi Atabey koleksiyonu ile kesişti. Şefik Atabey kitaplarını bir İsveçli işadamına satmıştı, o da 2002 yılında bunları elinden çıkarmaya karar verdi. Sotheby’s’te yapılan müzayedede bu koleksiyonun büyük bir bölümü, Ömer Koç’a geçti.

 

Benzersiz ‘dolu silah’lar

Bugün Ömer Koç’un merkezine Osmanlı İmparatorluğu’nu alan koleksiyonundaki en eski tarihli kitap, 1493 baskısı. Aralarında Fransa Kralı XIV. Louis’nin, Rus imparatoriçesi Maria Feodorovna’nın, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın kütüphanesinden kitaplar da var. “Kitaplarımı seviyorum” diyor, “Onlarla kendimi güvende hissediyorum, tıpkı dolu silah gibi. Okumasan dahi oradalar...”

Osmanlı koleksiyonu dışında Ömer Koç’un en sevdiği şairlerden Baudelaire’in kitaplarının ilk baskıları, mektupları, Le Fleur du Mal (Kötülük Çiçekleri) şiirinin ithaflı iki kopyası da Ömer Koç’un benzersiz kütüphanesinde duruyor. Hayran olduğu bir başka yazar Marcel Proust’un, Oscar Wilde’ın, Victor Hugo’nun, Apollinaire’in, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Halit Ziya, Tanpınar, Abdülhak Şinasi, Yakup Kadri’nin imzalı kitapları da bu raflarda.

2007’de Sanat Dünyamız dergisine verdiği söyleşide “parası yetmediği” için kaçırdığı kitaplar da olduğunu öğreniyoruz. Bunlardan biri, Lolita’nın Nabokov’dan Graham Greene’ye imzaladığı bir kopyası. Ama romanın Nabokov’un kendi koleksiyonundan çıkan Türkçe çevirisi, şu anda Ömer Koç kütüphanesinde.

Ailede biriktirme alışkanlığı var. Babaanne Sadberk Hanım’dan çocuklarına, özellikle Sevgi Gönül’e miras kalmış bir alışkanlık. Ancak dünya çapında bir koleksiyondan söz edeceksek, Ömer Koç aile içinde benzersiz bir yerde duruyor. Kendi deyişiyle bu “deva na-pezir”, devası olmayan hastalıktan mustarip.

Zaten aile içinde pek çok alanda farklı bir yerde duruyor. 2008’de babası Rahmi Koç’un iş hayatında 50. yılını kutladığı gece de iki kardeşi sahneye çıkmış, babaları hakkında konuşmuş, Ömer Koç ise seyirciler arasında kalmıştı. O gecenin izlenimlerini Radikal gazetesine yazan Çağrı Bilgin, Koç ailesinin beyaz smokin giydiğini, Ömer Koç’un ise siyah smokinle katıldığını yazmıştı. Rahmi Koç, “Ömer biraz değişiktir. Biz beyaz giyeriz, o siyah” diye cevaplamıştı soruları. Ömer Koç’un cevabı netti: “Beyaz smokinim yok”.

 

Seks ve ölüm

Yalnızca kitap değil; gergedanlara dair her şeyi de topluyor. Ayrıca dünyanın en iyileri arasında gösterilen bir İznik çini koleksiyonu, otoportre koleksiyonu ve çoğunluğu Fransızca kitaplardan oluşan bir erotika koleksiyonu var. İngiliz gazeteci Catherine Milner’e “Seks ve ölüm ilgimi çekiyor” cümlesiyle açıklamış bu koleksiyonu...

Salacak’ta kütüphaneye dönüştürdüğü yalısının, Beyoğlu’ndaki stüdyosunun ötesinde, ofisinin (herhalde kendisi yazıhane demeyi tercih ediyordur) de “lebaleb” kitapla dolu olduğunu, Sevin Okyay’ın Arkitera için yazdığı Nadir Kitap Virüsü yazısından öğreniyoruz. Odanın her köşesinde; sehpaların, etajerlerin, Sedat Hakkı mezadından alınmış sedirin üzerlerinde sıra sıra kitaplar duruyor. Okyay’ın aktardığına göre Ömer Koç buluşmalarında ilk soru olarak, “İçinizde kitap muhibbi var mı?” diye soruyor. Yakınlarının da onayladığı üzere Ömer Koç, lisan-ı Osmani konuşmaktan hoşlanıyor. Hatta yeni Türkçe ile başı pek hoş değil.

Üç yıl önce yayımlanan Financial Times makalesi ise bize evi hakkında fikir veriyor. Kapıda, gelenleri Marc Quinn’in bronz heykelinin karşıladığını öğreniyoruz sözgelimi. Yemek masasının üzerinde ise gergedan heykelcikleri duruyor. Çünkü gergedanlar tıpkı dinozorlar gibi, çoktan kaybolmuş bir tür ona göre... Duvarlarda Francis Bacon, Stanley Spencer ve Egon Schiele tabloları, bir yanda ise Patricia Piccinini işi görülüyor.

Evdeki sanat eserlerini paylaştığı insanlar, çalışanları. Anlatılanlara göre sıklıkla seyahat ediyor, yılın belli bir bölümünü Londra’da geçiriyor. Eğer bir bienale ya da sanat fuarına gidecekse, İstanbul’daki evinde çalışanların ona eşlik etmesini ve eserlere dair bilgi edinmelerini sağlıyor.

Koleksiyonunu paylaşmak konusunda pek hasis değil. Beyoğlu’ndaki ANAMED, onun koleksiyonlarından parçalar sergiliyor; Orhan Veli ile büyük aşkı Nahit Hanım arasındaki mektuplaşmalar onun koleksiyonundan çıkıp okurla buluşuyor. Kurduğu sanat alanı ARTER’in ardından şimdi onun öncülüğünde, Dolapdere’de bir çağdaş sanat müzesi yükseliyor.

Belli ki yeni görevi, onun fedakârlık edeceği bir görev. Zamanından, tutkularından, hazlarından fedakârlık edecek. Geçmişi bugünden daha çok merak eden biri ama büyük bir holdingin geleceğini şekillendirecek.

Merak etmeden duramıyorum; acaba holdinge kattığı yeni bir şirket onu koleksiyonuna kattığı yeni bir kitap kadar mutlu edecek mi?

Sanmam.

O bir “kitap muhibbi” ne de olsa. Habibini başka yerde neden arasın?

Yazarın Son Yazıları

Türkiye'ye yeniden inanmak için umut Nesin gibilerle var!

Patlayan bombaların, kaybedilen canların, ambargo konan özgürlüklerin arasında bir umut varsa eğer; Ali Nesin gibiler sayesinde var.

Devamını Oku
02.07.2016
Kendine müslüman

Türkiye’nin turnusol kâğıdı

Devamını Oku
25.06.2016
Üç başbakan çıkaran okul

Üç başbakan çıkaran okul

Devamını Oku
18.06.2016
Her devrin tuhafı

Her devrin tuhafı

Devamını Oku
12.06.2016
'İyi ki evlendik'

'İyi ki evlendik'

Devamını Oku
05.06.2016
Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Devamını Oku
29.05.2016
Havuzun ‘bitanesi’

AKP’nin kurduğu ilk hükümetten geriye kalan tek isim Binali Yıldırım, nihayet partisinin genel başkanlığına ulaştı. Şimdi AKP’nin kurduğu 8. hükümetin başbakanı olmasına bir adım kaldı. Ne demişler, tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Devamını Oku
20.05.2016
Arda nereye koşuyor?

Arda nereye koşuyor?

Devamını Oku
15.05.2016
Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Devamını Oku
08.05.2016
Sessiz ve sabırlı ip cambazı

Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de, Angela Mer kel’in “dünyanın en güçlü kadını” olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.

Devamını Oku
01.05.2016
Artık 'liderlik' istiyor

Artık 'liderlik' istiyor

Devamını Oku
24.04.2016
Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Devamını Oku
17.04.2016
Harcında siyaset var

Harcında siyaset var

Devamını Oku
10.04.2016
'O ses Türkiye' değil artık!

'O ses Türkiye' değil artık!

Devamını Oku
03.04.2016
Emek dolu üç hayat

Emek dolu üç hayat

Devamını Oku
20.03.2016
'Saray'a bir üçlük

'Saray'a bir üçlük

Devamını Oku
13.03.2016
Ne olacak bu AKM'nin hali?

Ne olacak bu AKM'nin hali?

Devamını Oku
06.03.2016
Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Devamını Oku
28.02.2016
CHP'ye karşı CHP'li

CHP'ye karşı CHP'li

Devamını Oku
21.02.2016
Hanedandan Picasso'ya

Hanedandan Picasso'ya

Devamını Oku
14.02.2016
Her şeyin bir fiyatı mı var?

Her şeyin bir fiyatı mı var?

Devamını Oku
07.02.2016
Gürül gürül bir aktör

Gürül gürül bir aktör

Devamını Oku
31.01.2016
'Okuyan' bir gazeteci

'Okuyan' bir gazeteci

Devamını Oku
24.01.2016
Devletle özgür aklın kavgası

Devletle özgür aklın kavgası

Devamını Oku
17.01.2016
Heykeli 'yıkılacak' adam

Heykeli 'yıkılacak' adam

Devamını Oku
10.01.2016
Barışı artık kim çağıracak?

Barışı artık kim çağıracak?

Devamını Oku
27.12.2015
Aziz Nesin duymasın!

Aziz Nesin duymasın!

Devamını Oku
20.12.2015
Artçıları bir türlü bitmeyen hoca

Ordu, silahlı kuvvetler Celal Şengör’ün anahtar sözcükleri...“Ben bir bilim adamından önce bir askerim” diyecek kadar. Lise yıllarında akranları yazarlara, çizerlere hayranken o bir Hitler tutkunuydu.

Devamını Oku
13.12.2015
Tutsak iki kalem

Tutsak iki kalem

Devamını Oku
06.12.2015
Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Devamını Oku
29.11.2015
Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Devamını Oku
08.11.2015
Boşver diyemiyor

Boşver diyemiyor

Devamını Oku
01.11.2015
Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devamını Oku
25.10.2015
Her şey ondan bekleniyor

Her şey ondan bekleniyor

Devamını Oku
18.10.2015
Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Devamını Oku
11.10.2015
Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Devamını Oku
04.10.2015
Dil acılaşınca akıl sürçer

Dil acılaşınca akıl sürçer

Devamını Oku
26.09.2015
Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Gezi Direnişi sosyal medya üslubu açısından da milat oldu. Erdoğan öfkelendi, AKP’liler saldırdı: Twitter, Facebook, Instagram; ortaçağda giyotinlerin kurulduğu meydanlara dönüştü. Gezi Direnişi’ne bir şekilde katılıp sosyal medyadaki linç üzerine en büyük Erdoğan sevdalısı haline dönüşenler de oldu. Gezi’de yenilen gazın hatırı 40 gün sürmüştü...

Devamını Oku
25.09.2015
'Yeni Türkiye' linç seviyor

'Yeni Türkiye' linç seviyor

Devamını Oku
24.09.2015
İmkansızı başardı

Henüz 40’ında bir bilim adamı, Doç. Dr. Mete Atatüre “imkânsız” kabul edileni başardı. Ölçülmez denilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi.

Devamını Oku
13.09.2015