Sessiz ve sabırlı ip cambazı
Zeynep Miraç
Son Köşe Yazıları

Sessiz ve sabırlı ip cambazı

01.05.2016 14:24
Güncellenme:
Takip Et:

Önümde bir fotoğraf karesi duruyor. Angela Merkel demode kesimli gök mavisi ceketiyle ayakta duruyor. Karşısında ABD Başkanı Obama, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Japon Başbakanı Abe... Bu erkek egemen siyaset arenasında tek başına sözünü geçiriyor.

Angela Merkel’in “dünyanın en güçlü kadını” sıfatını taşıdığı konusunda hemen herkes hemfikir. The New Yorker dergisine portresini yazan George Packer onu “Sessiz Alman” olarak tanımlıyor. Pek çok Alman onun için “Anne” diyor. Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de izlediği siyaset bir ad kazandı bile: Merkeln (Merkellemek).

Gücü elinde tutmak güç kazanmaktan zordur. Merkel incecik bir ipin üzerinde karşı kıyıya çıkmaya çalışıyor şimdi. Aşağıda onu çiğ çiğ yemek için hazır bekleyenler var. Formdan düşmemiş bir ip cambazı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Arada bir Erdoğan’ın gelip ceketinden çekiştirmesiyle dengesini kaybetse de, şimdiye kadar ipten düşmemeyi başardı. Sonrası? Bilinmiyor.

Aydınlık bir ruh

Angela Dorothea Kasner, 1954’ün 17 Haziran’ında Hamburg’da doğdu. Annesi İngilizce ve Latince öğretmeniydi, babası ise bir Protestan papazı. Baba Horst Kasner ailesini de alıp Hamburg’dan Waldhof’a taşındığında yıl 1957’ydi. Herkes batıya giderken o tam tersini tercih etmişti. Anne Herlind bu tercihten hiçbir zaman mutlu olmadı.

Üç kardeşin en büyüğü olan Angela’nın ilk siyasi anısı, henüz inşa edilmekte olan Berlin Duvarı’nın kenarında oynamasıydı. “Alman Demokratik Cumhuriyeti’ni hiç anavatanım gibi hissetmedim” diyecekti, “Çünkü hep aydınlık bir ruhum vardı. Çocukluğum gölge altında geçmedi, sonra da devletle sürekli çatışma halinde olmamaya dikkat ettim”.

Liseyi –hâlâ fırsat buldukça gittiği- Templin’de bitiren Angela’nın en iyi dersleri matematik ve Rusçaydı. Angela Merkel’e Rusça dersi veren öğretmeni yıllar sonra onu hep en arka sıradaki, neredeyse görünmez olan öğrenci olarak hatırladığını söyleyecekti. Fiziksel olarak pek kıvrak değildi, spor yapmaktan kaçındı. Diğer genç kızlar gibi flört etmekle, giyim kuşamla ilgilenmiyordu. Saçları “kafasına tas geçirilmiş gibi duruyordu” öğretmenine göre.

Sistemi eleştiriyordu

İyi bir öğrenciydi. İradesi, çalışkanlığı, zekâsı dikkat çekiyordu. Doğu Almanya’daki öğrencilerin pek çoğu gibi o da Özgür Alman Gençliği grubunun bir üyesiydi.

The New Yorker’daki portreyi kaleme alan George Packer’a konuşan eski Templin valisi Ulrich Schoeneich, Merkel’in bu grupta alelade bir üye değil propagandadan sorumlu bir görevli olduğunu anlattı. Ona göre Merkel doktorasını Özgür Alman Gençliği’nde aktif olması sayesinde alabilmişti. Bir keresinde Merkel de bu üyeliğinin “yüzde yetmiş oportünizm nedeniyle” olduğunu açıklamıştı.

Buna karşın biyografisini kaleme alan Evelyn Roll’un yayımladığı bir Stasi belgesinde Merkel’den “devlete karşı çok eleştirel” ifadesi yer alıyordu. Belgede, Merkel’in Polonya’daki dayanışma hareketinden etkilendiğini, Rus diline ve kültürüne hayranlığına rağmen Sovyetler Birliği’ni diğer sosyalist ülkelerin itaat ettiği bir diktatörlük olarak gördüğünü de yazıyordu.

Bilim Akademisi’nden arkadaşı Michael Schindhelm de The New Yorker’a o yıllarda Türk kahvesi içip sohbet ederken duvarın Batı tarafında daha iyi bir yaşam olduğuna dair sohbet ettiklerini anlattı.

Hayat, bir kez daha

Merkel’in o yıllardaki en büyük eğlencesi kamp yapmaktı. Seyahat tutkusu, Doğu Almanya’nın sıkı kurallarını aşamıyordu. Bulgaristan’a gidip yasaklı olan Yunanistan tepelerini seyredebildi ancak. Biliyordu ki yaşadığı ülkede 60 yaşından önce bu sınırları aşmasına imkân yoktu. Sabırlı olmayı henüz o yaşlarda öğrendi. Tıpkı Doğu Alman vatandaşı olan yaşıtları gibi...

1973’te Leipzig Üniversitesi’ne fizik okumaya gitti, dört yıl sonra burada tanıştığı bilim adamı Ulrich Merkel ile evlenip Doğu Berlin’e taşındı. Burada Bilim Akademisi’nde kimya çalışmaya başladı. Her ne kadar hâlâ o soyadını taşısa da evlilikleri 1981’e dek sürdü. 1986 hem kuantum kimyası üzerine doktorasını aldığı hem de ilk kez Batı Almanya’ya seyahat ettiği yıl olarak geçti kişisel tarihine.

9 Kasım 1989 günü ise her Doğu Alman gibi onun için de hayat bir kez daha başlıyordu. Duvarın yıkıldığı o akşam, her perşembe akşamı olduğu gibi arkadaşlarıyla saunaya gitmişti. Çıkışta kalabalığa katıldı, Bornholmer Caddesi’ndeki kontrol noktasından geçip kendini Batı Berlin’de buldu. Devam etmek yerine ertesi gün işe gidebilmek için geri döndü.

Artık ülkesi de değişmişti kendisi de. Duvarın yıkıldığı güne dek kulaktan kulağa konuşulan fikirleri yüksek sesle söyleyebilme imkânı doğmuştu. O da çevresinde olup bitene kayıtsız kalamadı ve Demokratik Uyanış hareketine dahil oldu. Ertesi yıl aslında yabancısı olduğu bir topluluğa, Hıristiyan Demokratlar Birliği’ne (CDU) katıldı. Her şeyi olduğu gibi, bu topluluğun parçası olmayı da öğrendi. Aynı yıl Doğu Almanya’da ilk ve son kez demokratik seçimler yapıldı, Merkel de Maizier hükümetinin sözcüsü oldu. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra ise Alman Federal Meclisi Bundestag’a girdi.

1991 yılının 18 Ocak’ında Helmut Kohl hükümetinin Kadın ve Gençlik Bakanı olarak görevlendirildi, Kohl ondan “kızım” diye söz ediyordu. 1994’te ise artık Çevre Bakanı’ydı.

Siyasete de bilime yaklaştığı gibi soğukkanlılıkla yaklaştı. Hep bir planı vardı. Çevresindekilerle paylaşmadığı, sükunet içinde tasarladığı planlar. Onunla fikir ayrılığına düşenlerin işi zordu. İnce ince düşünerek verdiği karardan döndürmek bir o kadar titizlik istiyordu. Aksiyona geçmeden önce sessizce durmak ve düşünmek çocukluğundan bu yana alışkanlığıydı. Suya atlamadan önce bir saat düşünen, laboratuvarda bütün erkekler düğmelere basıp dururken kenarda hareketsiz duran ama sonunda doğru hamleyi yapan yine oydu. Sessiz, gösterişsiz bir şekilde zafere yürüyüş. Süreçle değil sonuçla kazanılan güç.

Sabır ve azim

Onu Batı Almanya’da büyüyen siyasetçilerden ayıran şey, başarıyı bir ölüm kalım meselesi olarak görmesiydi. Bunun için sabrı da vardı, azmi de... Henüz Çevre Bakanı’yken Gerhard Schröder’in ona “acınacak halde” demesini unutmadı. “Gün gelecek onu köşeye sıkıştıracağım” dedi, bunun için dokuz yıl beklese de başardı da...

1999 yılında partisinde bir yolsuzluk skandalı patladı. O sırada genel sekreter olan Merkel, basına bir açıklama gönderdi: “Kohl’ün artık çekilmesi gerekir”. Siyaset sahnesinde pek çok kez görüldüğü gibi, Kohl düşmanını koynunda beslemişti. Artık partinin genel başkanı olan Merkel, 2002 yılında soğukkanlı hamlelerinden birini yaptı. Şansölye seçimlerinde diğer CDU adayı Edmund Stoiber lehine çekildiğini açıkladı. Mağlubiyeti sezmiş, böylece Schröder’e karşı kaybeden Stoiber’i siyaset mezarlığına gönderivermişti.

Merkel dörtgeni

2005 yılındaki seçimlerde şansölye adayı olduğunda üç dezavantajı vardı: Kadındı, boşanıp yeniden evlenmiş ve çocuk doğurmamıştı, Doğu Almandı. ABD’nin 2003’teki Irak işgaline destek vererek de dördüncü dezavantajı yaratmıştı. Ne gam!

Muhafazakârlar ve sosyal demokratlar arasında kurulan koalisyon sayesinde dokuz yıllık soğuk intikam yemeğini yedi, Schröder’i alt edip Şansölye seçildi.

1991’den bu yana her yıl bir portresini çeken fotoğrafçı Herlinde Koelbl, Time dergisine verdiği beyanatta “Beceriksiz ve utangaç olduğu zamanlarda bile gücünü, enerjisini hissederdiniz” diye anlattı Merkel’i. Siyasetçilerin fotoğraf çektirmekten hoşlandığını söyleyen Koelbl, Merkel’in bir istisna olduğunu belirtti: “Gösteriş herkes için Aşil’in topuğu gibidir. Ama Merkel gösterişçi değil, bu da onu koruyor”.

1990’ların ortasındayken Koelbl’e siyaseti bırakmayı düşündüğünü söyleyen Merkel, belli ki sonradan vazgeçmişti bu fikirden. Zaten yıllar içinde çekilen portrelere göz atınca ilk karelerde sıkılgan, ‘bitse de gitsek’ diyen bakışların yerini rahatlamış, kendinden memnun bakışların aldığını görüyorsunuz. Profesyonel bir el tarafından kesilmediği hemen anlaşılan kaküller yerini fönlü saçlara, makyajsız gözler ise rimelli kirpiklere bırakıyor yerini. İlk günlerde nereye koyacağını bilemediği elleri artık “Merkel dörtgeni” olarak anılacak kadar simgeleşen bir şekilde kenetleniyor önünde.

Zamanın onda değiştirmedikleri de var. Hâlâ Berlin’in merkezindeki mütevazı dairesinde oturuyor, alışverişini kendisi yapıyor, fırsat buldukça yemek pişiriyor, ikinci eşi Joachim Sauer ile birlikte klasik müzik konserlerine gidiyor.

Bıçak sırtında iktidar
 
İktidara geldiği dönem sadece Almanya için değil, Avrupa için de zordu. Ekonomik sallantılar bir türlü bitmiyordu. Kemer sıkma politikasını tüm çatışmalara rağmen savundu. Her seferinde bıçak sırtında girdiği seçimlerden, ülkesini Avrupa’nın lideri yaparak başarıyla çıktı.

Şunu da söylemek lazım. Merkel’in liderliği - orada “Ben koalisyonun bu ülkenin zararına olduğuna inanıyorum” diyen bir Cumhurbaşkanı bulunmadığından olsa gerek - hep koalisyon hükümetlerinde gerçekleşti.

Kriz anlarında, siyasi kararlarında referansı geçmiş tecrübeleriydi. Rusya’nın Ukrayna işgali sırasında ondan askeri müdahale talep edenlere Berlin Duvarı’nı örnek gösterdi. O zamanlar kimsenin Doğu Almanya vatandaşlarını korumak için böyle bir müdahaleye inanmadığını, çünkü bunun başarıya ulaşmayacağını bildiklerini söyledi.

Yunanistan iflasın eşiğine gelip üyesi olduğu Avrupa Birliği’ni zora sokunca da geçmişe dönmüştü, “Ekonomik çöküntüyü yaşamış bir ülkeden geliyorum” demişti, “Eğer uzun vadeli bir planla çözülmezse Avrupa artık müreffeh sıfatını taşıyamaz”.

Ortadoğu’daki savaş ona sonuçlarını geçmiş tecrübeleriyle ölçmesi zor bir sorun getirdi: Mülteciler. Hem ülkesinden hem de Batı’nın pek çok noktasından gelen “hain”, “aklını kaçırmış”, “bizi batıracak”, “terörü davet” etti suçlamaları arasında mültecilere kucak açacağını açıkladı ve Time dergisi tarafından “Özgür Dünyanın Şansölyesi” sıfatıyla Yılın Kişisi seçildi.

Gücü, kararları, hamleleri sınanıyor şimdi. Mülteci sorununu çözme yolunda kendine yeni bir sorun daha edindi: Recep Tayyip Erdoğan.

Erdoğan, Avrupa’ya mülteci akınını durdurmak isteyen Merkel’den taleplerini arttırdıkça arttırdı. Sonunda Alman komedyen Jan Böhmermann’ın Erdoğan için yazdığı şiir nedeniyle yargılanması talebi, Merkel’i köşeye sıkıştırdı. Avrupa; ahlak dışı AB-Türkiye Anlaşması yerine savunulacak bir yanı olmayan Böhmermann şiirini tartışmayı tercih etti.

Alman Cicero dergisinin yazarı Christoph Seils, Merkel’in sığınmacı krizi konusunda Türkiye ile anlaşma yapmak uğruna Avrupa’nın değerlerinden vazgeçebileceğini yazdı. The New York Times onu “fidyecilere taviz vermek”le suçladı. Tam da 1 Kasım seçimleri öncesi Türkiye’yi ziyaret ettiğinde ağırlandığı o altın varaklı koltuklarda otururken onu uyaranları dinlememiş, başına bunların geleceğini tahmin etmemişti.

Böhmermann ile ilgili “kasten yaralayıcı” şeklinde görüşünü açıklayarak hata yaptığını, ancak komedyen hakkında yargı yolunun açılmasına onay vermesinin doğru bir karar olduğunu söyledi. Ve ifade özgürlüğü sıralamasında bir anda kendini Erdoğan’ın yanına düşürüverdi. Şimdi bıçak sırtında yürüyor. Sadece ülkesindeki seçimlerde değil, tarihte yer alacağı sayfalarda da bir eşikte duruyor. Time’ın onun için kullandığı “Özgür Dünyanın Şansölyesi” sıfatı Demokles’in kılıcı gibi salınıyor başında.

Can Dündar’ın geçen hafta yaptığı Kilis ziyareti sırasında Merkel’e mektupla yönelttiği sorular sallıyor o kılıcı: “Yine sadece hükümet temsilcileri ile mi buluşacaksınız?”, “Yine bu ülkede hiç baskı yokmuş gibi mi davranacaksınız?” Merkel’in tarihin hangi tarafında duracağını görmek için onun kadar sabırlı olabilecek miyiz?

Yazarın Son Yazıları

Türkiye'ye yeniden inanmak için umut Nesin gibilerle var!

Patlayan bombaların, kaybedilen canların, ambargo konan özgürlüklerin arasında bir umut varsa eğer; Ali Nesin gibiler sayesinde var.

Devamını Oku
02.07.2016
Kendine müslüman

Türkiye’nin turnusol kâğıdı

Devamını Oku
25.06.2016
Üç başbakan çıkaran okul

Üç başbakan çıkaran okul

Devamını Oku
18.06.2016
Her devrin tuhafı

Her devrin tuhafı

Devamını Oku
12.06.2016
'İyi ki evlendik'

'İyi ki evlendik'

Devamını Oku
05.06.2016
Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Devamını Oku
29.05.2016
Havuzun ‘bitanesi’

AKP’nin kurduğu ilk hükümetten geriye kalan tek isim Binali Yıldırım, nihayet partisinin genel başkanlığına ulaştı. Şimdi AKP’nin kurduğu 8. hükümetin başbakanı olmasına bir adım kaldı. Ne demişler, tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Devamını Oku
20.05.2016
Arda nereye koşuyor?

Arda nereye koşuyor?

Devamını Oku
15.05.2016
Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Devamını Oku
08.05.2016
Sessiz ve sabırlı ip cambazı

Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de, Angela Mer kel’in “dünyanın en güçlü kadını” olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.

Devamını Oku
01.05.2016
Artık 'liderlik' istiyor

Artık 'liderlik' istiyor

Devamını Oku
24.04.2016
Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Devamını Oku
17.04.2016
Harcında siyaset var

Harcında siyaset var

Devamını Oku
10.04.2016
'O ses Türkiye' değil artık!

'O ses Türkiye' değil artık!

Devamını Oku
03.04.2016
Emek dolu üç hayat

Emek dolu üç hayat

Devamını Oku
20.03.2016
'Saray'a bir üçlük

'Saray'a bir üçlük

Devamını Oku
13.03.2016
Ne olacak bu AKM'nin hali?

Ne olacak bu AKM'nin hali?

Devamını Oku
06.03.2016
Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Devamını Oku
28.02.2016
CHP'ye karşı CHP'li

CHP'ye karşı CHP'li

Devamını Oku
21.02.2016
Hanedandan Picasso'ya

Hanedandan Picasso'ya

Devamını Oku
14.02.2016
Her şeyin bir fiyatı mı var?

Her şeyin bir fiyatı mı var?

Devamını Oku
07.02.2016
Gürül gürül bir aktör

Gürül gürül bir aktör

Devamını Oku
31.01.2016
'Okuyan' bir gazeteci

'Okuyan' bir gazeteci

Devamını Oku
24.01.2016
Devletle özgür aklın kavgası

Devletle özgür aklın kavgası

Devamını Oku
17.01.2016
Heykeli 'yıkılacak' adam

Heykeli 'yıkılacak' adam

Devamını Oku
10.01.2016
Barışı artık kim çağıracak?

Barışı artık kim çağıracak?

Devamını Oku
27.12.2015
Aziz Nesin duymasın!

Aziz Nesin duymasın!

Devamını Oku
20.12.2015
Artçıları bir türlü bitmeyen hoca

Ordu, silahlı kuvvetler Celal Şengör’ün anahtar sözcükleri...“Ben bir bilim adamından önce bir askerim” diyecek kadar. Lise yıllarında akranları yazarlara, çizerlere hayranken o bir Hitler tutkunuydu.

Devamını Oku
13.12.2015
Tutsak iki kalem

Tutsak iki kalem

Devamını Oku
06.12.2015
Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Devamını Oku
29.11.2015
Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Devamını Oku
08.11.2015
Boşver diyemiyor

Boşver diyemiyor

Devamını Oku
01.11.2015
Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devamını Oku
25.10.2015
Her şey ondan bekleniyor

Her şey ondan bekleniyor

Devamını Oku
18.10.2015
Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Devamını Oku
11.10.2015
Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Devamını Oku
04.10.2015
Dil acılaşınca akıl sürçer

Dil acılaşınca akıl sürçer

Devamını Oku
26.09.2015
Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Gezi Direnişi sosyal medya üslubu açısından da milat oldu. Erdoğan öfkelendi, AKP’liler saldırdı: Twitter, Facebook, Instagram; ortaçağda giyotinlerin kurulduğu meydanlara dönüştü. Gezi Direnişi’ne bir şekilde katılıp sosyal medyadaki linç üzerine en büyük Erdoğan sevdalısı haline dönüşenler de oldu. Gezi’de yenilen gazın hatırı 40 gün sürmüştü...

Devamını Oku
25.09.2015
'Yeni Türkiye' linç seviyor

'Yeni Türkiye' linç seviyor

Devamını Oku
24.09.2015
İmkansızı başardı

Henüz 40’ında bir bilim adamı, Doç. Dr. Mete Atatüre “imkânsız” kabul edileni başardı. Ölçülmez denilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi.

Devamını Oku
13.09.2015