Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı
Zeynep Miraç
Son Köşe Yazıları

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

29.11.2015 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yurtta barışın ardından dünyada barış da kanatlandı gidiyor. Sınır ihlali yapan Rus uçağının düşürülmesinden bu yana Rusya köprüleri birer birer atıyor. Vladimir Putin Türk hükümetine IŞİD’e destek vermekten ülkeyi İslamlaştırmaya uzanan bir suçlamalar dizisiyle saldırıyor. Rusya özür bekliyor, Erdoğan “Onlar dilesin” diyor. Durum her geçen gün kötüye gidiyor. Derdi başından aşkın Türkiye, Putin’in ne kadar ileri gidebileceğini kestirmeye çalışıyor.

Hakkında bildiklerimiz kısıtlı. Hayatına dair her ayrıntıya vakıf olduğumuz liderlerden değil Putin.

Ülkesinin tarihini sırtında taşıyan bir devlet başkanı o. Time dergisine “Bir Çar Doğdu” başlığını attıracak kadar imparatorluk çağrıştıran, Sovyet generallerini andıran bir keskinlikte hareket eden, bütün bunlar olurken değişen dünyanın fırsatlarını ıskalamayan bir kombinasyon.

Siyaset sahnesinde çıkana dek bildiklerimiz Vladimir Vladimiroviç Putin’in şehri yerle bir eden kuşatmadan sekiz yıl sonra 7 Ekim 1952’de Leningrad’da dünyaya geldiği. Anne ve babasının iki oğullarını kaybettikleri, hayatta kalmayı başarsalar da savaştan ağır bir hasarla çıktıkları... 1975’te Leningrad Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden mezun olur olmaz Sovyet Gizli Servisi KGB’de çalışmaya başladığı. On yıl sonra Doğu Almanya’ya, Dresden’e atandığı ve ülkesinin büyük dönüşümünü uzaktan izlediği... 1989 Aralık ayında yaşadığı bir olayın onda derin iz bıraktığı...

Berlin Duvarı çökeli bir ay olmuştu. Bir gece KGB’nin binası önünde öfkeli bir kalabalık toplandı. Kızıl Ordu merkezini arayıp koruma istediler.

 

Moskova sessiz kalınca

Aldıkları cevap, “Moskova’nın emri olmadan hiçbir şey yapamayız ve Moskova sessiz” oldu. Moskova’nın basiretsiz sessizliği, Putin’in içinde derin bir boşluk yarattı.

Bütün belgeleri yakıp Dresden’den ayrıldığında, yanında ailesi ve Alman arkadaşlarının hediye ettiği 20 yıllık bir çamaşır makinesi vardı.

Kabul edelim, o da bir James Bond değildi. İstihbaratın ortalama elemanlarından biriydi. Ülkesine döndüğünde o güne kadar inandığı her şey yeni bir çehreye bürünmüştü, o da yolunu değiştirdi. St. Petersburg belediyesinde başkan vekili olarak görev aldı. 1996’da kural tanımaz oligarkları izlemek üzere Kremlin’e çağrıldı. Bir yıl sonra Kremlin’in idaresinden sorumlu genel başkan yardımcısı, 1998’de ise KGB’nin yerine kurulan Federal Güvenlik Birimi FSB’nin başkanı olmuştu. Çeçen krizine sert yöntemlerle karşılık vermesi onu dikkat çeken bir figür haline getirdi. İktidarın kapısı aralanmıştı.

1999 yılı onun ve Rusya’nın tarihine müthiş bir hızla yazıldı. Başbakan Stepaşin’in istifası üzerine Boris Yeltsin tarafından ülkenin yeni başbakanı ilan edildiğinde 9 Ağustos, Yeltsin’in istifası üzerine vekaleten Devlet Başkanı olduğunda ise 31 Aralık’tı. Rusya yeni binyıla Putin’in liderliğinde girdi.

2000 Mart’ında yapılan seçimleri ilk turda kazandı. Ekonominin liberalleşmesi, reformlar, dış politikada güçlenmek ona 2004’teki seçimlerde yüzde 71 oy getirdi. Öte yandan muhalefete baskı, basın özgürlüğünün kısıtlanması, insan hakları ihlalleri ikinci dönem devlet başkanlığının başlıkları arasına girdi. Ne de olsa demokrasi petrol ve doğalgazla çalışmıyordu.

Anayasa üçüncü kez seçime girmesine izin vermeyince yerini Dimitri Medvedev’e bıraktı. Onu Başbakan olarak atayan Medvedev, asıl liderin Putin olduğu algısını yenemedi.

2012, büyük dönüşün yılıydı. Yüzde 63 oyla üçüncü kez Rusya’nın devlet başkanı olduğunda tam 60 yaşındaydı. Daha güçlü, daha keskin, daha özgüvenliydi.

Onu tarif etmeye girişenler artık “Putin Rusya’dır” diyordu, “Rusya da Putin’dir”. Soçi’de düzenlenen 2014 Kış Olimpiyatı ve Kırım’ın işgalinin ardından sıfatlarına narsisist ve megaloman da eklendi.

 

Sendromlar arasında

İlgi çekici olan şu ki, son yıllarda Putin eleştirileri siyasetin değil psikiyatrinin terimleriyle yazılıyor. ABD basınında onun hakkında yayımlanan onca psikiyatrik analiz, yalnızca Putin’in değil ABD’nin de ruh halini ortaya koyuyor. Ne de olsa Soğuk Savaş dediğiniz bitti demekle bitmiyor.

Bunlardan biri geçtiğimiz Şubat ayında Politico’da yayımlanan Pentagon analizi. Anlaşılıyor ki Pentagon dünya üzerindeki en deli saçması işlerden birine imza atarak 2008 yılında Putin’in vücut dilini incelemiş ve nörolojik bir anomaliye sahip olduğu sonucuna varmış. Hatta işi Rusya liderinin otistik bir bozukluk olarak tanımlanan Asperger Sendromundan mustarip olduğuna, bu nedenle de hep aşırı kontrollü olduğuna kadar vardırmış.

Psychology Today’e yazan Dr. Ian Robertson ise Putin’e “hubris sendromu” teşhisi koyuyor: Dünya onun zaferi ve iktidarı için yaratılmış bir arena olarak görüyor, gözü kara, fütursuz...

 

Güce hayran

İnsanın şekline bakıp psikolojisine teşhis koyanlara itimat edecek değiliz. Yine de o görünüş bize ipuçları vermiyor değil. Hele ki bir ayının sırtına binip verdiği o üstü çıplak pozlardan sonra...

Kara kuşak judocu. Doğa sporlarına merakını hepimiz biliyoruz. Gülümsese içimize kurt düşürecek bir çehresi var. Bakışları bir tek “Gözlerine baktım ve Putin’in ruhunu gördüm” diyen George W. Bush’a ürkütücü gelmiyor olsa gerek.

Her hareketi, her bakışıyla selefi Boris Yeltsin’in tam tersi, bir kontrol abidesi. İçmiyor, yemiyor, neredeyse gülmüyor, eğlenmiyor.

Güce ve gücü simgeleyen her şeye hayran. Vahşi hayvanlara özel bir ilgisi var. 2012’de Sibirya’da açlıktan ölmek üzereyken bulunan beş kaplan yavrusu onun talimatıyla doğal parka getirildi, bakımları için yaklaşık 435 bin dolar harcandı. Kaplanlar daha sonra Putin’in emriyle Sibirya-Çin sınırında doğaya bırakıldı. Sonrasını merak ediyorsanız Google’da Putin’in kaplanı diye bir arama yapmanızı öneririm. Karşınıza çıkacak maddeler çeşitli: “Köpek yedi”, “Keçilere saldırdı”, “Ormanda ayı parçaladı”.

 

Hayatındaki her şey değişti

Time için portresini yazan Adi Ignatius’tan öğrendiğimize göre ateist bir ülkede büyüse de daima İncil okuyor, küçük sohbetlerde kabalığa varacak derecede sabırsız davranıyor; Brahms, Mozart, Çaykovski dinleyerek gevşiyor. En sevdiği şarkılardan biri Beatles’ın Yesterday’i. Putin’in geçmişle sancılı bir ilişkisi var. Hikâyesi, üzeri kırmızı çizgilerle dolu bir not kâğıdı gibi... Hayatında ne varsa değişti. Doğduğu Leningrad şehrinin adı artık St. Petersburg. Uzun zaman görev yaptığı KGB çoktan tarih oldu. Beş yılını geçirdiği Doğu Almanya kitap sayfalarında kaldı. Sovyetler Birliği’nin dağılması, kimi uzmanlara göre Putin’in en büyük yarası. Ülkesinin bir utancı olarak gördüğü bu yenilgiyi unutturmak, daha güçlü bir Rusya kurup telafi etmek istiyor. Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği’nin yanına Putin’in Rusya’sını eklemeye çalışıyor. Dünyayı Ruslar ve diğerleri diye ikiye ayırıyor. Hatta Putin’e sadık Ruslar ve diğerleri. Kendisiyle hemfikir olmayan herkesi tehlike olarak görüyor.

Hele ki basını...Putin, gazetecilerin öldürülmesine dair soruyu, “Daha çok para kazanmak için birtakım suçlularla işbirliği yaptılar” diye cevaplaması, Rusya’da demokrasi ve basın özgürlüğü olduğunu tekrarlayıp durması ne yazık ki bize hiç yabancı gelmiyor. Belli ki kalem erbabı Türkiye’de “gazetecilikten tutuklanmazken”, Rusya’da da “gazetecilikten öldürülmüyorlar”. Berlin Duvarı yıkılırken sessiz kalan Moskova, artık Putin’in sesiyle konuşuyor. Batı dünyasının onu saldırgan, antidemokratik ve otoriter bulurken ülkesinde desteklenmeye devam ediyor. Rusya’nın dibi gördüğü, dünyanın büyük güçleri arasında esamisi okunmayan bir dönemde rüzgârı terse çevirmeyi başarması Putin’i yerle bir ettiği adalet duygusuna rağmen birçok Rus için vazgeçilmez kılıyor. Gelin görün ki adalet dediğiniz yerinde durmuyor; gün gelir muktedire de lazım olur. Çünkü Lord Acton’ın müthiş tespitiyle “İktidar bozar. Mutlak iktidar daha çok bozar”.

 

Yazarın Son Yazıları

Türkiye'ye yeniden inanmak için umut Nesin gibilerle var!

Patlayan bombaların, kaybedilen canların, ambargo konan özgürlüklerin arasında bir umut varsa eğer; Ali Nesin gibiler sayesinde var.

Devamını Oku
02.07.2016
Kendine müslüman

Türkiye’nin turnusol kâğıdı

Devamını Oku
25.06.2016
Üç başbakan çıkaran okul

Üç başbakan çıkaran okul

Devamını Oku
18.06.2016
Her devrin tuhafı

Her devrin tuhafı

Devamını Oku
12.06.2016
'İyi ki evlendik'

'İyi ki evlendik'

Devamını Oku
05.06.2016
Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Devamını Oku
29.05.2016
Havuzun ‘bitanesi’

AKP’nin kurduğu ilk hükümetten geriye kalan tek isim Binali Yıldırım, nihayet partisinin genel başkanlığına ulaştı. Şimdi AKP’nin kurduğu 8. hükümetin başbakanı olmasına bir adım kaldı. Ne demişler, tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Devamını Oku
20.05.2016
Arda nereye koşuyor?

Arda nereye koşuyor?

Devamını Oku
15.05.2016
Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Devamını Oku
08.05.2016
Sessiz ve sabırlı ip cambazı

Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de, Angela Mer kel’in “dünyanın en güçlü kadını” olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.

Devamını Oku
01.05.2016
Artık 'liderlik' istiyor

Artık 'liderlik' istiyor

Devamını Oku
24.04.2016
Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Devamını Oku
17.04.2016
Harcında siyaset var

Harcında siyaset var

Devamını Oku
10.04.2016
'O ses Türkiye' değil artık!

'O ses Türkiye' değil artık!

Devamını Oku
03.04.2016
Emek dolu üç hayat

Emek dolu üç hayat

Devamını Oku
20.03.2016
'Saray'a bir üçlük

'Saray'a bir üçlük

Devamını Oku
13.03.2016
Ne olacak bu AKM'nin hali?

Ne olacak bu AKM'nin hali?

Devamını Oku
06.03.2016
Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Devamını Oku
28.02.2016
CHP'ye karşı CHP'li

CHP'ye karşı CHP'li

Devamını Oku
21.02.2016
Hanedandan Picasso'ya

Hanedandan Picasso'ya

Devamını Oku
14.02.2016
Her şeyin bir fiyatı mı var?

Her şeyin bir fiyatı mı var?

Devamını Oku
07.02.2016
Gürül gürül bir aktör

Gürül gürül bir aktör

Devamını Oku
31.01.2016
'Okuyan' bir gazeteci

'Okuyan' bir gazeteci

Devamını Oku
24.01.2016
Devletle özgür aklın kavgası

Devletle özgür aklın kavgası

Devamını Oku
17.01.2016
Heykeli 'yıkılacak' adam

Heykeli 'yıkılacak' adam

Devamını Oku
10.01.2016
Barışı artık kim çağıracak?

Barışı artık kim çağıracak?

Devamını Oku
27.12.2015
Aziz Nesin duymasın!

Aziz Nesin duymasın!

Devamını Oku
20.12.2015
Artçıları bir türlü bitmeyen hoca

Ordu, silahlı kuvvetler Celal Şengör’ün anahtar sözcükleri...“Ben bir bilim adamından önce bir askerim” diyecek kadar. Lise yıllarında akranları yazarlara, çizerlere hayranken o bir Hitler tutkunuydu.

Devamını Oku
13.12.2015
Tutsak iki kalem

Tutsak iki kalem

Devamını Oku
06.12.2015
Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Devamını Oku
29.11.2015
Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Devamını Oku
08.11.2015
Boşver diyemiyor

Boşver diyemiyor

Devamını Oku
01.11.2015
Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devamını Oku
25.10.2015
Her şey ondan bekleniyor

Her şey ondan bekleniyor

Devamını Oku
18.10.2015
Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Devamını Oku
11.10.2015
Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Devamını Oku
04.10.2015
Dil acılaşınca akıl sürçer

Dil acılaşınca akıl sürçer

Devamını Oku
26.09.2015
Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Gezi Direnişi sosyal medya üslubu açısından da milat oldu. Erdoğan öfkelendi, AKP’liler saldırdı: Twitter, Facebook, Instagram; ortaçağda giyotinlerin kurulduğu meydanlara dönüştü. Gezi Direnişi’ne bir şekilde katılıp sosyal medyadaki linç üzerine en büyük Erdoğan sevdalısı haline dönüşenler de oldu. Gezi’de yenilen gazın hatırı 40 gün sürmüştü...

Devamını Oku
25.09.2015
'Yeni Türkiye' linç seviyor

'Yeni Türkiye' linç seviyor

Devamını Oku
24.09.2015
İmkansızı başardı

Henüz 40’ında bir bilim adamı, Doç. Dr. Mete Atatüre “imkânsız” kabul edileni başardı. Ölçülmez denilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi.

Devamını Oku
13.09.2015