“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”
Şehvetle denizi anlatan -anladınız herhalde- Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’den başkası değil. Daha bitmedi:
“Denize dalarken, sanki bir aynayı şangır şungur kırar ve altına geçerdim. Parıltılı, yeşil bir cennetti.” (Her iki alıntı da okumaya doyamadığım “Mavi Sürgün” kitabından.)
Sevgili okurlar, bugün pazar. Ülke yanıyor. Ciğerimiz yanıyor. Yangın sadece ormanlarda değil, hukukta, haksız yere doldurulan ülkem hapishanelerinde, eğitimde, gençlerin umutsuzluğunda, yönetimlerin liyakatsizliğinde, denetimsizliğinde... Bütün bu konularda gece gündüz bilgileniyoruz. Bugün pazar ben ısrarla size yine de güzelliklerden söz açacağım.
YİNE GÜMÜŞLÜK
Bodrum Yarımadası’nın en batı ucunda antik Myndos kentinin arkasındaki tepelerden sonraki burnun ucunda fi tarihinde gümüş ocakları yer alırmış. Gümüşlük denmesi ondan. Maden ocaklarının yerini günümüzde bohem ve sanatçı ruhlu insanlar almış. Bu yıl Gümüşlük Festivali’nin klasik ve caz konserlerini bir arada harmanlaması, ayrı bir zenginlik...
İki akşam üst üste izlediğim iki caz konseri de denize uzanan sahilde yer alıyordu. Tam da günbatımında.
Sahnenin gerisinde kumsal, kumsalın gerisinde “mavi/ menekşe” deniz ve muhteşem bir şölen gibi ufukta sulara gömülen kıpkızıl bir güneş.
İşte bu doğal fonda, bir akşam Adem Gülşen Trio (piyanoda Adem Gülşen, davulda Serkan Alagöl, kontrbasta Mikhail Pashkov); ertesi akşam ise aynı üçlüyü İpek Göstepe’nin duru sesiyle birlikte dinledik. İlk konserde elektrikleri kesilmesiyle yıldızların coşkusu, ikinci konserde ise İpek Göztepe’nin klasik caz öğeleriyle kendine özgü yorumları, doğal ortama eşsiz bir büyü kattı.

Festival bu akşam (pazar) Antik Taş Ocağı’nda Macaristan’dan gelen MAV Cellists&Özcan Ulucan (keman) klasik konseriyle devam ediyor. Bu konser “resmi açılış” niteliğinde ve tiyatro sanatçısı Ahmet Levendoğlu’nun anısına gerçekleşecek. Neden? Çünkü geçen nisan yitirdiğimiz ülkenin önemli tiyatro insanı (yönetmen, oyuncu, tiyatro eğitmeni, çevirmen, yazar) Ahmet Levendoğlu, Gümüşlük Müzik Festivali Sanat Yönetmeni Eren Levendoğlu’nun da babası.

HAK ARAYIŞLARI
Elbet Gümüşlük’te sadece konser izlemedim. Bol bol “Yetti gayrı” isyanlarına da tanıklık ettim. İşte birkaç satırbaşı:
- Gümüşlük sakinleri, özellikle tepeden tırnağa gönüllü Gümüşlük Forum Grubu arkasına aldığı halk desteğiyle mayıstan beri bıkmadan usanmadan her hafta sonu “Kıyılar halkındır, işgali sonlandır” protestoları yapıyor. Söz konusu Çayıraltı Halk Plajı’nın Bodrum Belediyesi’nin kararıyla sahili küçültmesi, halktan alınan bölümün bir işletmeye verilmesi.

- Önceki başkan Ahmet Aras’ın “Çevre ve Sanat Derneği”ne verdiği Gümüşlük Sanat Evi (ki yarımadada yaşayan sanatçıların sergileriyle bir kültür merkezi işlevi görüyordu) bu yıl belediyeden gelen “fuzuli işgal” yazısıyla ellerinden alındı ve zabıtaya verilmek isteniyor.
- Çocuk Müzesi olarak açılmış ve Kocadon zamanında çocuklara atölye olarak verilmiş, günümüzde “halk evi” işlevini gören, el becerilerini geliştiren, yine gönüllülerin verdiği yabancı dil kursları, arkeoloji, felsefe konferansların verildiği bir merkez de Gümüşlük Forum’un elinden alınmak isteniyor.
- Arıtmanın yetersizliği... Kıyıda denize akan derenin koli basili kaynaması...
- Tavşan Adası’nda kazıların durdurulması. Oysa devam etmeli. 1. derece sit antik kent alanının imara açılması. (Bu belediyeye değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı) Kazı durdurulunca kazı evinin satılıp restorana dönüştürülmesi...
Bu “ah”lardan sonra hep aynı tümceyi duydum: “Tamer Mandalinci bir kez olsun Gümüşlük’e gelip bizi dinlemedi. Sesimizi duyurmak için biz ona gittiğimizde ise mikrofonları kestirdi. Konuşma imkânı tanımadı.”
Ve ardından “CHP sosyal demokrat, halkçı ilkeleri olan, kültürü ve sanatı savunan bir parti değil mi?” diye kinayeli bir soru sormaktan da geri kalmıyorlar.