Ankara Araştırma ve Danışmanlık, 27-29 Kasım tarihleri arasında “Seçmen Gündemi” konulu bir kamuoyu araştırması yapmış. 28 il, 57 ilçe ve bu ilçelere bağlı 104 mahalle/köyde cinsiyet, yaş dağılımı ve eğitim durumu göz önünde bulundurularak 18 yaş ve üzeri katılımcılar ile yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak toplumun eğilimlerini ölçmüşler. (Kasım 2024 Seçmen Gündemi Araştırması’nın tümüne bu bağlantıdan bakılabilir: https://drive.google.com/file/d/1RqbolTzApSgKggCFUzeGb3P9jKnBlJcQ/view)

2004 katılımcının verdiği yanıtlar arasında iki tanesi çarpıcı gerçekleri ortaya koyuyor. 

1. Yenidoğan çetesi ve Narin Güran cinayeti davaları sanıklarının toplum vicdanını rahatlatacak cezalar almasını bekliyor musunuz? Buna verilen yanıtlar yüzde 69.8 oranında “Hayır”, yüzde 23.9 oranında “Evet”, yüzde 6.4 oranında “Kararsız” olarak belirtilmiş. “Hayır” oylarının partilere göre dağılıma bakıldığında aşağıdaki tablo ortaya çıkmış. İktidar partisi AKP’de bile “Hayır” diyenlerin oranı yüzde 35.9, iktidarın küçük ortağı MHP’de ise yüzde 32.4’ü bulmuş.

2. Yenidoğan çetesi olayları sonrasında Sağlık Bakanlığı ve kurumlarına güveniyor musunuz? Bu soruya verilen yanıtlarda toplumun yüzde 23.4’ü güvendiğini belirtirken yüzde 67.8’i güvenmediğini belirtmiş. Siyasi partilere göre oy oranlarına bakıldığında ise aşağıdaki tablo görülüyor. AKP seçmenlerinin yüzde 51.5’i, Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin seçmenlerinin ise yüzde 59.3’ü “Hayır” yanıtını vermiş! 

ORTAYA ÇIKAN TABLO, ‘ŞAHSIM DEVLETİ’NİN ÇÖKÜŞÜDÜR!

22 yıl boyunca devletin tüm kurumlarını demir yumrukla yöneteceksiniz, tüm bürokratlar sizin ağzınızdan çıkacak kararlara göre hareket edecek ve sonunda yıllardır hastanelerde yenidoğan bebeklerin canları pahasına iğrenç ilişkilerle para kazanan bir çete ortaya çıkacak, bir köyde daha sekiz yaşındaki bir çocuk ailesinin de karıştığı dehşet verici olaylar sonucunda katledilecek ve katili aylardır bulunmayacak!

Adalet duygusunun bu kadar ayaklar altına alındığı, bebeklerin ve çocukların bile korunmadığı bir toplumda ahlaksızlık ve sahtekârlık ülkenin her yerinde kol geziyor demektir; o toplum öncelikle manevi olarak çökmüştür. Bu durumun en tehlikeli yanı, halk arasında yılgınlığın yayılması ve bunun umutsuzluğa evrilmesidir.

HALK BU İKTİDARIN NEYİNE GÜVENSİN?!

Sağlık alanında hiç bitmeyen sorunları yaşamanız için bir devlet hastanesine adım atmanız yetiyor. En basit iş için bile, örneğin ehliyet yenilerken gereken sağlık raporu için günlerce uğraşıp alamayınca, sonunda zorunlu olarak hastanenin başhekim yardımcısına gidip derdimi anlatmaktan başka çarem kalmadığında, bunu bir kez daha anladım ve hiç tanımadığım başhekim yardımcısının içine düştüğü durumdan üzüntü duydum. Liyakatsizliğin sonucunda görevlendirilen niteliksiz personel yüzünden işlemeyen hantal bir yapıyla baş başaydı çünkü.

Sonra hemen aklıma yenidoğan çetesi geldi. Böylesine bir vahşetin yaşanabildiği bir ortamda bunlar nedir ki diyerek hızla ayrıldım hastaneden. 

Bir devlet hastanesine gittiğinizde başınıza neler gelebileceğini bilmemenin yarattığı güvensizlik hissi, mahkemede adil bir şekilde yargılanmayacağınız ya da suç işleyenlerin hak ettiği cezayı almayacaklarına dair düşünceler, çok büyük bir stres kaynağıdır. Devletin en temel işlevlerinden ikisinde, yani adalet ve sağlık hizmetlerinde bu kadar ağır bir tabloyu yaratan bir iktidar, demokrasinin asgari ölçüde işlediği hiçbir ülkede ayakta kalamaz. AKP iktidarı halka karşı işlediği bunca kötülük ve suçtan sonra varlığını sürdürmesini, tamamen “Şahsım Devleti”ne borçludur.

Ancak gerçek nettir: Adaletsizlik Türkiye’de olduğu gibi toplumun tüm hücrelerine sızmışsa, iktidardaki çürüme terminal evrededir. Bu sürdürülemez.