Atatürk bugün yaşasaydı Suriye ve Irak sorunlarına nasıl bakardı?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Atatürk bugün yaşasaydı Suriye ve Irak sorunlarına nasıl bakardı?

07.02.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

1912’lerden beri Suriye ve Irak’ın bağımsız olmasını savunan Atatürk, her şeyden önce Suriye ve Irak’ta barışın ve huzurun sağlanmasına öncelik verirdi. Bu ise, Suriye ve Irak’ın toprak ve siyasi bütünlüğünün korunması ile sağlanabilir. Siyasi bütünlük için gerekli olan ise “üniter devlet” yapısıdır.

21 Aralık 1937’de Atatürk’ün, Suriye Başvekili Cemil Merdam ile görüşürken söylediği şu sözler, Suriye ve Irak ile olan düşüncelerini açık şekilde ortaya koymaktadır:
“Ben Suriye’yi bilirim. Gençliğimde Şam’da bulundum. Sürgün olarak. Suriye’nin birçok şehrinde de yaşadım. Daha sonra komutan olarak bulundum.
Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır.
Balkan Harbi sonunda Gelibolu’daydım. Ben Talat Paşa’ya teklif ettim: Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz, dedim.
Talat Paşa, bunu başkasına söyleme, seni asarlar, dedi.
Fakat yapılacak şey buydu. Eğer yapılsaydı bugün Türkiye, Suriye ve Irak-ki zaten kardeştirler-daha samimi kardeş olacaklardı.”

Atatürk’ün Talat Paşa’ya mektubu
Atatürk, 29 Şubat 1920’de Talat Paşa’ya gönderdiği mektupta yine Suriye ve Irak’ın bağımsızlığına değinmektedir:
“Araplara karşı başından beri ifade ettiğimiz siyasi formül şudur:
Her millet kendi dahilinde bağımsızlığını kurtardıktan sonra ‘konfederasyon’ halinde birleşmek. Bu esas Araplarca memnuniyetle kabul edilmiştir.”
Görüleceği gibi, Atatürk 1912 ve 1920 yıllarında Suriye ve Irak’ın bağımsız bir devlet olmasını düşünüyordu.
Suriye ve Irak’ın bağımsızlığı kazanması durumunda Türkiye’nin Suriye ve Irak’la olacak sınırları nasıl tespit edilecekti?
Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Grup Komutanı olarak 3 Kasım 1918’de yayımladığı emirde Halep’le ilgili şu tespiti yapmıştı:
“Halep halkının dörtte üçünün Arapça konuşan Türk olduğu her vesileyle hatırda tutulmalı ve her davada bu esas alınmalıdır.”
1920’li yıllarda Musul vilayetinin (Süleymaniye, Kerkük kazaları ve Musul merkezi) nüfusuna bakıldığında Türk ve Kürtlerin toplam nüfusu 410 bin 790 iken Arap nüfusu 43 bin 210 civarındaydı.
Bu tespitler; Halep ve Musul vilayetinin, o günkü demografik yapıları çerçevesinde, Türkiye sınırları içerisinde bırakılmasını gösteriyordu.
Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de imzalandı. O gün Osmanlı ordularının fiilen hâkim olduğu hat şöyleydi:
Lazkiye kuzeyi - Halep - Cerablus Köprüsü güneyi - Deyrizor - Musul - Kerkük – Süleymaniye.
28 Aralık 1919’da Ankara’da eşraf ve ileri gelenlerle yaptığı konuşmada bu hattı ifade eden Atatürk, bu konuya şöyle açıklık getirmiştir:
“Bu sınır ordumuz tarafından silahla korunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt unsurlarıyla meskûn vatan kısımlarımızı sınırlar. Bu sınır dahilinde kalan memleket kısımlarımız Osmanlı camiasından ayrılmaz bir bütün olarak kabul edilmiştir.

Meclisi Mebusan’ın kabul ettiği Misak-ı Milli
“Bunun güney kısımlarında Arapça konuşan dindaşlarımız vardır.”
Atatürk’ün bu düşüncesi; 17 Şubat 1920’de Meclisi Mebusan’ın kabul ettiği Misak-ı Milli’de de aynen yer almıştır:
“Osmanlı Devleti’nin yalnızca Arap çoğunluğuyla meskûn olup, 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin yapıldığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan kısımlarının mukadderatı, ahalisinin serbestçe beyan edecekleri oylara göre tayin edilmelidir.
Dinen, örfen, emelen birleşmiş ve yekdiğerine karşı karşılıklı hürmet ve fedakârlık hissiyatıyla dolu Osmanlı İslam çoğunluğuyla meskûn bulunan kısımlarının tamamı, hakikaten veya hükmen hiçbir sebeple ayrılma kabul etmez bir bütündür.”
Atatürk, Türk ve Kürtleri ayrılmaz bir bütün olarak görüyordu.
Netice olarak Atatürk, Türkiye-Suriye ve Türkiye-Irak hudutlarının; Lazkiye kuzeyi - Halep - Cerablus köprüsü güneyi - Deyrizor - Musul - Kerkük ve Süleymaniye’den geçirilmesini düşünüyordu.
16 Ocak 1923’te Atatürk İzmit’te gazetecilerle yaptığı görüşmede de bu konuya şöyle değinmişti:
“İngilizler orada bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim sınırlarımız dahilindeki Kürtlere de sirayet edebilir. Bu fikre engel olmak üzere sınırı güneyden geçirmek lazımdır.”
Mondros Mütarekesi’nin uygulanmasında İstanbul Hükümeti’nin aciz ve çaresiz kalması neticesinde, İngilizler Musul’u, Halep’i ve İskenderun’u işgal ettiler.

Türkiye’nin Musul’u kaybetmesi
7 Mart 1925’te Diyarbakır’da Şeyh Sait İsyanı başladı. 31 Mayıs 1925’te isyan bastırıldı. İsyanın arkasında İngiltere vardı. Ama bu isyan Türkiye’nin Musul’u kaybetmesine neden oldu.
Irak 1932 yılında, Suriye ise 1946 yılında bağımsızlıklarını kazandı.
Bugün Atatürk yaşasaydı, Irak ve Suriye sorunlarına nasıl bakardı?
Mustafa Kemal Atatürk, TBMM’de yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:
“Esaslı devrim ve gelişim içinde bulunan bir memleketin hem kendisinde hem de komşularında barışı ve huzuru cidden kabul etmesinden, istemesinden başka bir şey düşünülemez.”
1912’lerden beri Suriye ve Irak’ın bağımsız olmasını savunan Atatürk, her şeyden önce Suriye ve Irak’ta barışın ve huzurun sağlanmasına öncelik verirdi.
Bu ise, Suriye ve Irak’ın toprak ve siyasi bütünlüğünün korunması ile sağlanabilir.
Siyasi bütünlük için gerekli olan ise “üniter devlet” yapısıdır.
Saddam Hüseyin, 11 Mart 1970’te Iraklı Kürtlere özerklik vererek, Irak’ın üniter devlet yapısında ilk deliği açmıştır.
5 Nisan 1991’de de Birleşmiş Milletler’in aldığı kararla Irak’ın kuzeyinde Çekiç Güç’ün kullanılmasına başlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti de 1991’den 2003’e kadar geçen sürede, Çekiç Güç’e ve Kuzeyden Keşif Harekâtı’na destek vererek, bir ölçüde Atatürk’ün çizgisinden uzaklaşmıştır.

Şam hükümetini tercih ederdi
Sonuç, 2005’te Irak anayasası ile Irak’ın federal bir devlet yapısına dönüşmesi ve 2017 yılında da Irak’ın kuzeyinde “bağımsız Kürt devleti”nin kurulmasına yönelik bir referanduma gidilmesi olmuştur.
Atatürk’ün Bağdat yerine Barzani ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilere öncelik vereceği düşünülemez. Elbette, öncelik merkezi hükümette olacaktı.
Suriye’de iç çatışmalar 18 Mart 2011’de başladı. Suriye’nin kuzeyinde özerklik faaliyetleri ise 2014 yılının başlarında ortaya çıktı.
Atatürk bu olaylar karşısında, Şam hükümetinin yanında yer almayı tercih ederdi.

Türkiye için ‘beka sorunu’
Bugün, karşılıklı yapılan hatalar neticesinde, Suriye’nin kuzeyinde oluşan siyasi yapılanma Türkiye için bir “beka sorunu” haline dönüşmüştür.
Amaç Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğünü koruyarak, bağımsız, huzurlu ve barış içinde bir ülke haline dönüşmesi ve Suriye’den Türkiye’nin güvenliğine ve bekasına yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması ise bunun en doğru çözüm yolu, Ankara’nın Şam ile beraber çalışmasından geçmektedir.
Atatürk bugün yaşasaydı, Suriye sorununda takip edeceği politikanın ana eksenini, bu siyaset oluştururdu.

1. Suriye ve Irak, Kaynak Yayınları, 2018, s.141
2. A.g.e. s.70
3. A.g.e. s.46
4. Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi, Atatürk Araştırma Merkezi, 2003, s.5
5. Suriye ve Irak, Kaynak Yayınları, 2018, s.58
6. A.g.e. s.108

İlker Başbuğ

Yazarın Son Yazıları

Menemen Devrim Şehitleri Anıtı ve Cumhuriyet -

Yunus Nadi: “Kubilay timsalini taziz için ne yapsak yerinde olacağına şüphe yoktur.

Devamını Oku
23.12.2025
Kubilay olayının anlattıkları - Osman Selim Kocahanoğlu

23 Aralık 1930 salı günü, Menemen’de insanlık tarihi- nin en hunhar cinayetlerinden bi- ri işlendi.

Devamını Oku
23.12.2025
Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değeri - Azmi Kişnişci

“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir.

Devamını Oku
22.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025