Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes dini, mezhebi, dünya görüşü ve etnik kökeni ne olursa olsun, anayasa ve yasalar önünde eşit haklara sahiptir. Demokraside esas olan vatandaşlık bağlamında ortak bir toplumsal yaşamı sürmektir; din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden bölünmek değildir.
Ancak bu durum, belli etnik kimliklerin baskı altında tutulup asimile edilmesine de yol açmamalıdır. Üniter yapıyı koruyarak ve PKK gibi ayrılıkçı terör örgütlerine karşı durarak, belli etnik kimliklerin asimilasyona uğraması önlenebilir. Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik yapılması gereken de budur. Ancak bu doğrultudaki söylemler ve eylemler samimi olmalıdır. Oysa Kürt kökenli vatandaşlar, uzun yıllar baskı altında tutuldukları gibi, baskı ortamından kısmen kurtulduktan sonra da, siyasiler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmıştır.
1990’lı yıllara kadar Kürt kimliği yok sayılmış, Kürt kökenli vatandaşların kültürlerini geliştirmeleri engellenmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren, Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin ve onun lideri Erdal İnönü’nün öncülüğünde, Kürtlerin asimilasyonuna son verilmesi doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Doğru Yol Partisi’nin lideri ve eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de bu açılımlara destek vermiş, Kürt gerçekliğinin tanınması gerektiğini açık bir biçimde ilan etmiştir.
Ancak terör örgütü PKK’nin bu açılımlara rağmen terör eylemlerini sürdürmesi ve emperyalizmin Türkiye’deki tetikçisi işlevini görmesi, ayrıca HEP, DEP, HADEP, HDP gibi siyasi partilerin içindeki bazı odakların terör örgütü PKK’ye karşı tavır alamaması, Kürt kökenli vatandaşların hakları konusunda bazı adımların atılmasını ve siyasi mücadele verilmesini zorlaştırmıştır.
Buna rağmen Kürt kökenli vatandaşlar, dil, yayın, eğitim alanında belli hakları elde etmişlerdir, ancak bu süreçten sonra siyasi partiler, Kürt kökenli vatandaşları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Örneğin, AKP ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan, kendi iktidarını korumak için “Kürt açılımı” adı altında bir süreç yürütmüş, ancak bu sürecin kendi iktidarını korumaya yaramadığını anladığında yüz seksen derece dönüş yaparak, Kürt düşmanlığını ve şovenist ırkçı bir anlayışı siyaset haline getirmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin güdümüne girmiştir.
31 Mart belediye seçimlerinde AKP’nin İstanbul’u kaybetmesi ve Erdoğan’ın bu seçimi hukuka ve yasalara aykırı bir biçimde iptal ettirerek CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını gasp etmesi sonrasında, Erdoğan ve AKP, 23 Haziran’da yenilenecek seçimde İstanbul’daki Kürt kökenli seçmenleri yanına çekmek için düğmeye basmıştır.
Kendi iktidarı dışında hiçbir şeyi umursamayan Erdoğan, yeni bir operasyonu devreye sokmuştur. Bunun ilk aşaması, Öcalan’ın yıllar sonra ilk defa avukatlarıyla görüştürülmesi olmuştur. Bazı duyumlara göre AKP, HDP tabanının İstanbul seçimlerini boykot etmesi çağrısı yapması konusunda Öcalan’ı ikna etmeye çalışmaktadır ve bu konuda Öcalan’ın hapishane koşullarının düzeltilmesiyle bağlantılı bazı pazarlıklar yürütmektedir.
HDP’nin eski lideri Selahattin Demirtaş’ı ve birçok HDP milletvekilini hapishaneye gönderen, HDP’li seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerine kayyım atayan, terör örgütü PKK’ye karşı operasyon yaparken yüzlerce sivil Kürt kökenli vatandaşın yaşamını yitirmesine ve yaralanmasına neden olan AKP-MHP ortaklığı, şu anda Kürt kökenli vatandaşları bir kez daha kandırmak için seferberlik başlatmış durumdadır. İstanbul’a “mitili atacağını” söyleyip sonra İstanbul’da ortadan kaybolan MHP lideri Devlet Bahçeli de bu kurnaz kumpasın baş aktörlerinden birisi haline gelmiştir.
Ancak, AKP’li ve MHP’li kurnaz uyanıkların, İstanbul’daki ticari çıkar ve rant uğruna, Kürt kökenli vatandaşları aldatmaları ve kandırmaları olanaklı olmayacaktır. 23 Haziran’da, Kürtler, kurtların tuzağına düşmeyecektir.
Kürtlere kurulan tuzak
Yazarın Son Yazıları
CHP’nin 39. olağan kurultayı, partinin ilkelerini, ideolojisini, kurumsal kimliğini özümsemiş olan parti üyelerinde ve seçmenlerde hayal kırıklığı yarattı.
Antik Yunan filozofları Platon’a ve Aristoteles’e göre yaşamın amacı iyi bir insan olmaktır ve iyi bir insan olmak da erdemli olmak anlamına gelmektedir.
ABD Devlet Başkanı Donald Trump ile AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan arasında sık sık bir karşılaştırma yapılır ve ikisinin de popülist ve otoriter liderler olduğu söylenir.
CHP’nin geçtiğimiz hafta açıklanan yeni parti programı taslağında çok önemli ve doğru açılımlar olmakla birlikte, çok ciddi ve önemli eksikler de bulunmaktadır.
Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Aydınlanma devrimlerinin öncüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve ilk genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi...
Türkiye’nin Orta Asya’daki Türki devletlerle, yani Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan ile tarihsel, kültürel, dilsel bağları olduğu halde, AKP iktidarı döneminde bu ülkelerle de ilişkiler geriledi.
Adından da anlaşılacağı gibi, iddianame, belli başlı iddiaları içerir, bir mahkemenin ve hâkimin hüküm veya beraat kararını içermez.
Bugün, Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Aydınlanma devrimlerinin öncüsü olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü.
New York ABD’nin en büyük kenti olduğu gibi, dünyanın da en büyük kentlerinden birisidir.
CHP’nin emperyalizm destekli AKP’nin baskılarına karşı direndiği bir ortamda, sosyal demokrasi ile “altı ok” arasında bir karşıtlık yaratarak, CHP’nin kurumsal kimliği ve CHP’nin kurultay tarafından belirlenen parti programındaki temel ilkeleri sorgulamak, CHP’de ideolojik bölünmeye ve emperyalizme yarar sağlar.
Britanya, Fransa, Yunanistan ve İtalya, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını işgal ettiklerinde, Mustafa Kemal Atatürk işgal güçlerine karşı Kurtuluş Savaşı’nı başlatırken, Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahı Vahdettin, önce Türkleri Anadolu’da küçük bir toprak parçasına sıkıştıran Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını, sonra da Atatürk’ün idam fermanını onaylayarak, işgalci ülkelere boyun eğmişti.
29 Ekim’de Türkiye Cumhuriyeti’nin resmen kuruluşunun 102. yılı kutlanacak.
Bir hükümetin, milletin desteğiyle değil, sözde “savcıları” ve sözde “hâkimleri” kullanarak, polisin, jandarmanın, gardiyanın, kolluk kuvvetinin, askerin ve emperyalizmin desteğiyle ayakta durması, o hükümetin tükenmişliğinin ve çaresizliğinin göstergesidir.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Aydın ilinde yer alan Miletos antik kenti, felsefe ve bilim tarihi açısından, dünyanın en önemli kentlerinden birisidir.
Ortadoğu (“Middle East”) ve Kuzey Afrika (“North Africa”) bölgesi kısaca MENA olarak da anılıyor.
Emperyalizm bir komplo teorisinin ürünü değildir, bir olgudur, bir gerçektir.
Antik Yunan filozofu Platon’un dediği gibi, görünüşlerle gerçeği ayırmak, algılara aldanmamak, retoriğin esiri olmamak gerekir.
Anayasanın 34. maddesinin tanıdığı hakkı kullanarak “Gezi” protesto eylemlerine milyonlarca vatandaş katıldığı ve destek verdiği halde, onların içinden işadamı Osman Kavala, milletvekili Can Atalay, akademisyen-bürokrat Tayfun Kahraman, belgeselci-sinemacı Mine Özerden, yapımcıgazeteci Çiğdem Mater Utku, yapımcı-menajer Ayşe Barım, ne olduğu belli olmayan ölçütlere göre ayıklandılar ve tutuklandılar.
ABD Devlet Başkanı Donald Trump bu hafta içerisinde 20 maddelik “Gazze Barış Planı”nı açıkladı.
ABD Devlet Başkanı Donald Trump ile AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın karşılıklı “dostlukları” ve birbirlerine duydukları “saygı”, dillere destan olacak nitelikte gelişmeye devam ediyor.
Türkiye’de muhalefetteki siyasetçiler, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, bürokratlar, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, sanatçılar, öğrenciler hukuka aykırı biçimde tutuklanırken...
İsrail devletinin onlarca yıldır Filistin’i işgal altında tutması; Batı Şeria ve Doğu Kudüs bölgelerinin işgalinden sonra, Gazze’yi yeniden işgal etmesi ve bu bölgede 60 bini aşkın insanı katletmiş olması, yüz binlerce insanı da göçe zorlaması, ABD’nin desteğinde gerçekleşmiştir.
Türkiye’de insanların birçoğunda adalet, merhamet, vicdan, insaf, sevgi duygusu kalmadı.
Türkiye Cumhuriyeti gibi laik bir ülkede, o ülkeyi yönetenlerin Müslüman olup olmadığını tartışmanın bir anlamı yoktur.
AKP iktidarının Cumhuriyet Halk Partisi üzerinde uyguladığı hukuk dışı baskılar Türkiye için birçok olumsuz sonuç doğurmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin milliyetçi bir parti olup olmadığı her zaman tartışma konusu olmuştur. Çünkü milliyetçi olmak tam bağımsız olmayı ve emperyalizme karşı mücadele etmeyi gerektirir.
Siyaset bir dava, ideoloji ve ilkeler bütünü doğrultusunda, toplumu ve ülkeyi iyiye doğru geliştirmek ve dönüştürmek için yapılır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu, ana muhalefet ve birinci partisi olan CHP tarihinin en zor dönemlerinden birisini yaşıyor.
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı.
Sık sık laiklik karşıtı açıklamalar yapan Diyanet İşleri Başkanlığı yönetimi, son olarak, Kuran ayetine dayanarak, kadınların miras hakkında erkekle eşit olmadığına dair bir açıklama yaptı.
Cumhuriyetin, başka bir deyişle, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim biçiminin yıkılması ve onun yerine teokratik ve monarşik bir yapının kurulması, normal değil, anormal bir durumdur.
CHP’li Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye geçmesi bir ahlaksızlık ve erdemsizlik örneğidir.
CHP’de 13 Ağustos’ta başlayıp 7 Eylül’e kadar sürecek olan mahalle/ muhtarlık bölgesi kongreleri, sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin de geleceğini etkileyecektir.
7 Ekim 2023 tarihinde köktendinci terör örgütü Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği terör saldırısından ve bini aşkın İsrailli sivilin bu saldırıda ölmesinden sonra, İsrail’deki Binyamin Netanyahu hükümeti, terörizme karşı orantısız güç ve şiddet kullanarak, Filistin’in Gazze bölgesinde, aralarında çocukların ve kadınların da olduğu, on binlerce sivil insanı katletti.
Türkiye’nin ekonomi, siyaset, laiklik, yargı, adalet, eğitim, sağlık gibi alanlardaki sorunlarına ek olarak, bir sahte üniversite diploması krizi de patlak verdi!
Hem yaşamda hem de siyasette en önemli şeylerden birisi tutarlılık ve samimiyettir. Bir kişinin tutarsız olması onun samimi olmadığının da göstergesidir. Bir kişinin samimi olmaması da tutarsızlığa yol açar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nde mahalle, ilçe ve il kongreleri süreci başladı.
Türkiye her açıdan, hem mecazi anlamda hem de fiilen, yangın yerine dönmüş durumda. Çünkü Türkiye yönetilemiyor!
Bu hafta, 24 Temmuz günü, Lozan Antlaşması’nın 102. yıldönümüydü.
Türkiye’nin en değerli gazetecilerinden, yazarlarından ve siyasetçilerinden birisi olan Altan Öymen’i, 19 Temmuz 2025 tarihinde kaybettik.