Deniz Yıldırım

‘Ümmet’ de, sömürüyü gizle

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Her sosyal kesim ekonomik krizi farklı yaşar. Emeğiyle geçinen halk çoğunluğunun alım gücü krizde iyice düşer; geçim zorlaşır. Bir yandan da işini kaybetme korkusu bastırır. Sermaye kesiminin ise krizde kâr oranları düşer. Kâr oranları düşünce aklına gelen ilk çare, emek maliyetlerini azaltmak olur. Bunu da krizle büyüyen “yedek işgücü ordusu”nun varlığı sağlar.
Yedek işgücü ordusu”, çalışmayan, iş arayan ve geçinmek için “ne iş olsa yaparım” deme aşamasına gelmiş kesimlerin sayıca artmasıyla ortaya çıkar. Sermaye kesimi, daha kötü şartlarda çalışmak istemeyen işçiye, “dışarıda bu işi senden çok daha ucuza yapacaklar var, beğenmiyorsan kapı orada” demeye başlar. Yani çalışanı çalışana kırdırır; kendisini süreçten dışlar.
Bugün sermayenin özellikle sanayide ve inşaatta kâr oranları düşüyor. Dolayısıyla “yedek işgücü ordusu” faktörü, en çok bu alanlarda devreye giriyor. Yeni gerçeğimiz ise “Suriyeli yedek işgücü ordusu”nun varlığı.
Türkiye’de 3 milyon 639 bin Suriyeli “geçici koruma” statüsüyle yaşıyor. Ancak ilginçtir; çalışma izni olan Suriyeli sayısı 70 bini bulmuyor. Fakat biliyoruz ki bir milyona yakın Suriyeli çalışıyor.
En çok da sanayide, tekstilde, tarımda ve inşaatta. Yani emek yoğun sektörlerde. Kriz var; işsizlik artıyor. Böyle bir ortamda niye Suriyelileri tercih ediyor sermaye? Çünkü Suriyelilerin çoğunun çalışma izni yok; itiraz edebileceği, hakkını arayabileceği bir hukuksal merci yok. Kaçak, sigortasız çalışmayı kabul ediyorlar; asgari ücretin altında çalışmayı da. Sermayenin kriz döneminde arayıp da bulamadığı merhem.
Ama tek neden bu değil. Sermaye bu sayede hem Suriyeli işçiyi alabildiğine sömürüyor; hem de ülkemizin işçisine “beğenmiyorsan kapı orada” diyerek daha kötü şartlarda çalışmayı dayatıyor. İşte bu yüzden de, halkın emeğiyle geçinen çoğunluğu, işsizliğin ya da daha çok sömürülmenin sorumlusu olarak Suriyelileri görmeye başlıyor. Tam da sermayenin ve AKP’nin istediği şekilde. Oysa daha önce de yazdım: Suriyeliler neden değil, sonuç.

Sermaye ve AKP ittifakı
Diyeceksiniz ki iktidar ne yapıyor? Çok şey. Bir kere krizle mücadele stratejisinde Türk, Kürt, Suriyeli emekçi fark etmez; açıkça sermaye yanlısı tutum alıyor.
Nasıl mı? “Yedek işgücü ordusu” olarak Suriyeli girişini durdurmuyor. Sayı arttıkça artıyor. Diğer yandan İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi’nin 17 Temmuz tarihli son verisine göre, 0-18 yaş arasındaki Suriyeli nüfusu 1 milyon 690 bini geçti. Yani önümüzdeki birkaç yıl içinde işgücü piyasasına girecek nüfus da hızla artıyor.
İkincisi; yoksul Suriyelileri krizle mücadelede sermaye lehine kullandıklarını ve ücretleri baskılamak, sömürüyü artırmak için araç olarak gördüklerini açıkça ilan ediyorlar. Örnek mi? Sene 2017; dönemin başbakan yardımcısı Veysi Kaynak, “Suriyeliler olmasa fabrikalarımız durur” diyor. Kaçak çalıştırıldıklarını bilmiyor mu? Elbette biliyor.
Sene 2019. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir söyleşide şu ifadeyi kullanıyor: “Bu benim iş dünyasına bir sitemim olsun; Türkiye’deki en zorlu ve meşakkatli işlerde Suriyeliler çalıştırılıyor ve özellikle sanayi sitelerinin en sıkıntılı alanlarında çalışıyorlar”. AKP döneminde bu ülkenin 20 binden fazla yurttaşı iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. “En zorlu ve meşakkatli işler” saptamasını bir kenara koyalım yani. Asıl meseleye gelelim: Devletin kuş uçsa haberdar olan, bir muhalif tweet için kapıya polis gönderen tepe kadroları, krizde Suriyelilerin kaçak ya da kötü şartlarda çalıştırılmasına göz yumduklarını söylemiş olmuyorlar mı böylece?
Demek ki iktidarın asıl katkısı bu. Suriyeli işçilerin kaçak çalıştırıldığını bilmeyen yok. Denetim ya da ceza var mı işletmelere? Sadece sitem ediliyor. Niçin? Çünkü sermaye Suriyeli işçileri sömürerek hem emek maliyetlerini düşürüyor hem de ülkemiz işçilerini daha düşük ücretle, daha kötü şartlarda çalışmaya mecbur bırakıyor.
Öyleyse iktidarın “ensar”, “ümmet” söylemleri, “hepimiz eşitiz” sahte algısını yaratmanın ideolojik örtüsü sadece. Ensarlık, 250 bin dolara konut alan zengin Iraklıya, Kuveytliye, Katarlıya para karşılığı yurttaşlık verince ortaya çıkıyor. Yoksul Suriyelinin payına ise statüsüzlük ve sömürü düşüyor.
Sözün özü: Çarpık sınıfsal tepki; kaçak ve ağır şartlarda çalışmaya mecbur bırakılan Suriyeli işçiye yönelir. Gerçek sınıfsal tepkiyse; bu ülkenin işçisini Suriyeli işçiyle terbiye etmeye çalışan, kendi kârları için insan emeğini hiçe sayan sermaye ve AKP ittifakına yönelir. İlki sahte milliyetçiliktir; ikincisi halkçı millicilik. Çare, emekçinin hakkını vererek üreten Türkiye’dir. Bu uğurda ilk kampanya, “kaçak çalıştırmaya son; devlet, hukukuna uysun” olmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları