Deniz Yıldırım

Hak mücadelesi

30 Nisan 2022 Cumartesi

Her yıl iş cinayetlerinde yüzlerce işçi can veriyor. Ben yazıyı yazarken Tuzla’da bir fabrikada yangın çıktı, üç işçi daha yaşamını yitirdi.

Emeğiyle geçinenler var ülkede; bir de emekçinin yarattığı değerle geçinenler. Emeğiyle geçinenler için hayat günden güne zorlaşıyor. Çalışma şartları kötü, ücretler yetersiz, iş güvencesi yok. Hayat pahalılığı ve zamlar emekçinin, emeğinin karşılığını alamadan çalışma yaşamından çekilen emeklinin belini büküyor. Bu 1 Mayıs’a da bu ağır şartlarda gidiyoruz.

Memlekette sömürünün bin türü var. Emek sömürüsü var, inanç sömürüsü var, doğa sömürüsü var. Sömürü karşıtı bir hareketin salt ekonomik nitelikte olamayacağının kanıtı bunlar.

Her sömürü, haksızlık mağduru kişi, arkasına güç ve suç odaklarını alanların pervasız özgüveniyle mücadele etmeyi de göze almak zorunda bu ülkede. Fakat “suçlular ve güçlüler” karşısında tek olmak, bir başına kalmak kolay değil, birlik olmak gerekiyor.

İktidar da biliyor bunu. Birleştirenleri hedefe koyması bundan. Bunca yoksulluk, hayat pahalılığı karşısında halkın hakkını aramasını, hak arayanların güç kazanmasını isterler mi hiç? İstemezler elbette. Örnek mi? 

Soma’da katledilen 301 emekçinin ailelerinin yanında duran, Aladağ’da tarikat yurdunda can veren çocukların ve ailelerinin hakkını savunan, Sakarya’dan Çorlu’ya ya da Validebağ’a her haksızlık, iş cinayeti, kamu kusuru, talan saldırısı karşısında dimdik duran avukat Can Atalay ve arkadaşları, Sosyal Haklar Derneği üzerinden bir hak mücadelesi yürütüyor yıllardır. Can Atalay şimdi cezaevinde. Örgütlü mimar Mücella Yapıcı gibi, örgütlü bir şehir plancısı olan Tayfun Kahraman gibi. Gezi davasının karar duruşması sonunda hapsedildiler bu hafta. Niye? İtiraz ettikleri için. Niye? Gezi’de kamunun hakkını birleşik çizgide savundukları, “Ben yaptım oldu” düzeninin neye benzeyeceğini, bunun memleketin havasına suyuna, ekmeğine aşına, toprağına bahçesine nasıl bir talan dayatacağını bilip gördükleri, uyardıkları için. Memlekette talanla mücadele kadar, yalanla da mücadele etmek gerekiyor çünkü.

Bu ülkede kadın cinayetleri işleniyor. Kadın hareketinin güçlenmesi hayatın dayattığı zorunluluk. Örnek bir hareket Dr. Gülsüm Kav’ın öncülüğünde gelişti, bugünlere geldi. Dünya duydu adlarını: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu. Onlar da Sosyal Haklar Derneği gibi. “O şucu, bu bundan, şu şöyle” demeyenlerden; hayata, hak mücadelesine sınıf gözlüğüyle bakanlardan. Somut, can yakıcı bir mesele etrafında hak ve hayat mücadelesi yürütüyorlar. Sonuç mu? Alkış alacak değiller ya; geçtiğimiz günlerde öğrendik ki derneğin kapatılması için dava açılmış.

Böyle olacak elbet. Tarih biliyoruz, işin doğasında var. Avukatlar, doktorlar, mühendisler, mimarlar, şehir plancıları, öğretmenler, akademisyenler, liste uzar gider. Yusuf Akçura, “halk için çalışanlar ile çalışan halkın birliği” üzerinden tarif ediyordu halkçılığı. İşte günümüz halkçılığının örnekleri bu anlattıklarımda saklıdır.

Ve kim bilir belki de toplumsal mücadele alanında denenip sınanan ve iktidarı ürküten bu başarılı hak mücadelesi örneklerinin siyasal sola bir türlü tercüme edilememesinin nedenleri üzerine düşünmeye de vesile olur bu anlattıklarım. Öyle ya halk yoksul, partiler umut veremiyor, pahalılık ve kriz toplumun çoğunluğunun belini büküyor. Sahi, siyasal sol, sosyalist ve halkçı siyasetler böyle bir ortamda gelişmeyecekse ne zaman olacak bu? Demek ki mesele, nesnel şartların yokluğu değil, bunlar var. Özneleşme, siyasal gündemi belirleme ve örgütleme ise hâlâ zayıf. Yanlış, eksik nerede? Bu 1 Mayıs’ta biraz da bunun üzerine düşünelim mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları